Sağlıklı Beslenme Önerisini Kim Yapacak?

Geçen haftaki yazım, yazıya geri dönüş verileri açısından en ilginç konulardan birisi oldu. Okunma oranı diğer yazılarıma oranla çok yüksek olmamasına rağmen, geri dönüşümü en çatışmalı konu olarak hafızama kazınacak gibi geliyor bana.

Niye mi dersiniz? Hemen söyleyeyim.

Yazının anafikri, hamilelikte alınan kilo fazlası kaygıları nedeniyle –yalan/yanlış- diyetler yapan “annelere kızgınlık” şeklindeydi. Anne sütü, Allah’ın bebeğe ikramıdır ve her bebeğin ortalama iki yıl bu nimetten istifade etmesi gerekir. Ve uzantısı olan rahatsız edici mesele: Her kanalda önümüze çıkan, kendisini beslenme uzmanı diye tanıtan kişilerin önerdiği akıl almaz zayıflatma yöntemleri. Kaçan sütler… ruh sağlığı bozulmaya başlayan anneler… kendilik imgesini, bedenine hapseden düşünceler…

Teşekkür edenler oldu yazı için, yarasına merhem olduğumu söyleyen oldu, nazik/kibar şekillerde eleştirilerini paylaşanlar oldu… ve en üzücü kısmı bir meslek grubu olarak yazdıklarımdan rahatsız olanlar oldu. Üniversitelerde “Beslenme ve Diyetetik” adı altında bir bilim dalı var ve üzülenler onlar olmuş. Ben de üzüldüm doğrusu. Aslına bakarsanız yazımın başlığı “Sahte diyetisyenler annelerden uzak dursun” olsaydı, bu alanda hizmet eden nice insan rahatsız olmayacaktı.

Fakat her şeyde bir hayır vardır misali tatlı bir süreç gelişti. Yazıyı okuyan ve benzer kaygılarla yola çıkan; mesleğinin etik kurallarını içine sindirerek halkın sağlığı konusunda dikkatli davranmaya çalışan güzel insanlarla tanışmış olduk.

Konuyla ilgili olarak işin uzmanları kendilerindeki değerli bilgileri benimle paylaştılar. Benzer durumlardan rahatsız olduklarını, diyet kelimesinin sadece zayıflamayı temsil etmediğini, halkımızın gelişigüzel şekillerde bilgilendirilmesinin kendilerini de çok üzdüğünü söylediler.

Dikkatimi çeken ilk mail  Doğu Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi DekanYrd. Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başk. Yrd.Doç.Dr. Barış Öztürk’ten geldi. Diyetisyenlerin tek yaptığı işin her önüne geleni zayıflatmaya çalışmak olmadığını; meslekleri gereği tüm hastalıklarda (obesite, diabet, kalp hastalıkları, damar hastalıkları,karaciğer hastalıkları, böbrek hastalıkları, mide barsak hastalıkları, kanser, metabolik hastalıklar....vs..), bebeklik çağında, okul öncesi dönemde, okul çağında, adölesan dönemde, erişkinlik döneminde, yaşlılık, gebelik-emziklilik , menapoz öncesi-sonrası dönemlerde bireylerin beslenmesini planladıklarını söyledi. Yani gebe ve emzikli bir kadına zayıflatma diyeti uygulamayacaklarını belirtti. Bu tür uygulama yapan ve önerilerde bulunan kişilerin diyetisyenler olmayıp, mesleğin popülerliğinden istifade etmeye çalışan başka kişiler olduğunu sözlerine ekledi.

Çok hoşuma giden başka bir paylaşım da Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Araştırma Görevlisi Ayşegül Çakmak’tan bizlere ulaştı. Ayşegül Hanım’ın sözleri okuyup anlamaya değer doğrusu… “Temelde söylediklerinize katılmakla birlikte bu yanlış uygulamadan mesleğimizin sorumlu tutulması beni üzdü. Çünkü yazınızda bahsi geçen önerileri bugün Beslenme ve Diyetetik Bölümünde birinci sınıfa devam eden bir öğrenci bile vermez. Bizler diyetisyen olarak beslenmenin önemini çok net ve iyi bir şekilde bilmekteyiz. Özellikle anne ve çocuk beslenmesi en hassas olunması gereken konulardan ve bizim bu konudaki en net ve en vazgeçilmez görüşümüz. Bir bebek 6 aya kadar sadece ve sadece anne sütü tüketmeli özel bir durum olmadıkça kesinlikle bu dönemde anne sütü dışında besin almamalı ve bebek eğer annenin sütü gelmeye devam ediyor ise 2 yaşına kadar ek besinlerle birlikte emzirilmeye devam etmeli. Anne tarafından baktığımızda bir anne gebelikte ve emziklilikte kesinlikle zayıflama diyeti uygulamamalı her türlü besini mümkün olduğunca çeşitli tüketmelidir.” Diyor ve ekliyor…”Her meslek grubunda olduğu gibi bizim meslek grubumuzda da yanlış yönlendirme yapan bireyler elbette mevcuttur. Ancak bu konu bizim mesleğimiz için en temel en tartışmasız konulardan biridir. Hiç bir diyetisyen gebe bir kadını zayıflatmaz, zayıflamasını önermez, Hiç bir diyetisyen emzikli bir kadını zayıflatmaz, zayıflamasını önermez, hiç bir diyetisyen büyüme gelişme çağını tamamlamamış bir çocuğu-genci zayıflatmaz, zayıflamasını önermez. Kaldı ki diyetisyen sadece zayıflamadan sorumlu değildir. Özellikle metabolik hastalıklarda ve bir çok kronik hastalıkta kanserde bile beslenme temeldir ve bu konular bizim için önceliklidir. Siz sanıyorum medyada ben diyetisyenim diye çıkıp atıp tutan manken, doktor, mühendis hatta ekonomist arkadaşlarımızı daha fazla dinlemişsiniz. Haklısınız sesleri çok fazla çıkıyor ve çok fazla yanlış yönlendirme yapılıyor ancak bunu yapan benim meslektaşlarım değil. Çünkü bizler bu konuda yanlış yönlendirme yaptığımızda birbirimize ulaşıp kınayabiliyor, yanlış yönlendirmemizi düzeltme yoluna gidiyoruz.

Meslektaşımız olmayan bireylerin uzman olduğumuz konularda konuşup yanlış yönlendirme yapmalarından bizler de rahatsızız. Sizi ve kaygınızı anlıyorum ve inanın kaygınız bizim de derdimiz olmuştur. Bu konuda meslek grubu olarak karşımızda değil yanımızda olmanızı temenni ederiz. Çünkü bizim için önemli olan bedenen ve ruhen sağlıklı bireylerdir.”

Türkiye Diyetisyenler Derneği İstanbul Şubesi YK Başkanı Yrd Doç Dr Şule Şakar da, mesleklerinin etik kuralları ve meslek yasalarını hazırladıklarını, diyetisyen kimliğini kullanarak halkı farklı şekillerde yönlendiren kişiler hakkında gerekli işlemleri yaptıklarını söyledi.

Bu bilgileri paylaşmayı kendime görev bildim sevgili okurlar…

Önceki yazıdan dolayı incinen tüm Beslenme ve Diyet Uzmanı arkadaşlarımızdan çok kocaman bir özür diliyorum. Emin olun ki yazı asla ve asla mesleğinizi incitmek için değildi. Siz üzülürseniz ben daha çok üzülürüm. Bu vesileyle el ele verelim; halkımızı bir kez daha bilgilendirmiş olalım ve kendisini bu alanın uzmanı gibi tanıtan kişilerden korunmaya davet edelim.

Sevgiler…

Önceki yazı