Hemen hepimiz günlük hayatımızda ‘saçımı başımı yoldum ya da şimdi saçımı başımı yolacağım’ dedirten bir kızgınlık yaşamızdır. Zaten çoğunlukla da kızgınlık ve öfke halinde kullanılan bir deyim ‘saç baş yolmak’. Peki çoğu zaman öylesine söylediğimiz bu sözlerin aslında çok bilinmeyen ruhsal bir rahatsızlığı tarif ettiğini, adının da Trikotillomani olduğunu biliyor muydunuz?
Eminiz çoğunuz ‘Trikotillomani’ ismini ilk kez duyacaksınız. Göze çarpar derecede saç kaybıyla sonlanacak şekilde kişinin kendi saçlarını tekrar tekrar yolmasına ‘Trikotillomani’ deniliyor. Eski Yunanca bir sözcük olup ‘saç koparıyorum’ anlamına geliyor. Biraz daha açarsak; Thrix=Saç, Tillein=Çekmek ve Mania=Delilik sözcüklerinden oluşturulmuş. Tarihi 1889 yılına uzanan bu hastalık, Fransız dermatolog Hallopeau tarafından; saçlarını tutamlar halinde koparan ve bir tür alopesi (kılların olduğu bölgede kılların dökülmesi) olarak değerlendirilen bir hastanın incelemesinde tanımlanmış.
‘Takıntı ve zorlantı bozukluğu ile ilişkili bozukluklar’ grubunda kabul ediliyor. Birçok nedeni olsa da hastalık başlangıcı çoğunlukla strese bağlanıyor. Anne-çocuk ilişkisindeki bozukluklar, yalnız bırakılacağına ilişkin korku ve yakın zamandaki kayıplar da etkili oluyor. Acıbadem International Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Özlem Yıldız “Aşırı mükemmeliyetçi, eleştirici annelere karşın, edilgen ve duygularını belli etmeyen babalar bu hastaların ailelerindeki sık rastlanan bulgulardandır” diyor.
Koparılan kıl yutulabiliyor da
Toplumun % 2-4’ünde görülen ve özellikle 2-6 yaş ile erken ergenlik dönemlerinde rastlanan, erişkinlik döneminde ise ortalama 17 yaşında ortaya çıkan hastalıkta en çok saçlar koparılmakla birlikte, kılın olduğu bütün bölgeler başa göre daha nadir de olsa yolunabiliyor. Kaşlardan, kasık bölgelerinden, koltuk altından, göğüslerinden ve kollarından tüy yolanlara da rastlanabildiğini belirten Dr. Yıldız, trikotillomani hastalarının yaklaşık % 30’unda trikofaji yani kılı kopardıktan sonra ağıza götürüp çiğneme hatta yutmanın da söz konusu olabildiğini söylüyor. Bazen mide ve bağırsak duvarına yapışan kıl topakları sertleşip taşlaşıyor ve karın Ağrısı, bulantı, kusma, kötü ağız kokusu, iştahsızlık, kabızlık-ishal, midede gaz hatta kanamaya yol açıyor.
Kimi bilinçli kimi farkında olmadan yapıyor
Hastalığın temel özelliğinin saç yitimi ile sonuçlanabilecek biçimde kişinin yineleyici olarak saçını çekip kopartması olduğunu belirten Dr. Yıldız, bunun ‘odaklanmış koparma’ ve ‘otomatik koparma’ olarak iki türde görüldüğünü söylüyor. Odaklanmış koparma, bilinçli ve amaca yönelik olarak yapılan saç yolma anlamına geliyor. Öfke, incinme ve kendini değersiz hissetme durumlarında bu olumsuz duyguları azaltmak amacıyla yapılıyor. Bu kişiler genel olarak daha kaygılı kişilik yapısına sahip.
Otomatik koparma ise daha çok bir alışkanlık ve kişi bunu yaptığının bilincinde bile değil. Bu tip koparmanın daha çok sakin ortamlarda, yalnızken, yazı yazarken, bilgisayar başındayken, televizyon izlerken, Kitap okurken, telefonla konuşurken ya da uykuya dalarken gerçekleştiğini belirten Dr. Yıldız, bu kişilerde sıklıkla depresif belirtilere rastlanıldığını söylüyor. Çoğu kişi saç, kaş ve kirpik koparmayı tek başına yapmasına karşın, topluluk içinde yapan kişilere de rastlanılabiliyor.
Acı duymuyorlar
Saç ya da vücuttaki diğer kılların koparılmasıyla gerginlikten kurtulma ve rahatlama söz konusu olmakla birlikte bu bütün hastalarda gözlenmeyebiliyor. Hastaların çoğu ağrı ya da acı duymadıklarını belirtiyor. Kimi zaman kaşıntı hissedilebiliyor. Bulgular çoğunlukla yalnızken ortaya çıktığı için bunun tedavi edilmesi gereken bir sorun olduğunun anlaşılamadığını belirten Dr. Yıldız bu davranışlara tırnak yeme, parmak emme veya sallanma gibi davranışların da eşlik ettiğini söylüyor. Saç, kirpik ya da kaşların yolunması bir süre sonra bu kılların geri gelmemesi sonucunu doğuruyor. Saçsız, kirpiksiz ya da kaşsız olmak görüntü olarak ek sorunlara yol açacağı için ‘niçin’ sorusuna yanıt vermek de yorucu ve stresli oluyor. Zaman geçtikçe sorunu çözmek zorlaşıyor ve genellikle sorunun çözümü kuaförlerde arandığından tedaviye başvuru süresi uzuyor.
Peruk, makyaj ve gözlükle gizleniyor
Saç yolma davranışı devam ettikçe hastaların fiziksel görünümlerinde değişimler oluyor ve hastalar bunu makyaj, gözlük ve perukla kapatmaya çalışıyor. Saç yolma ataklarından sonra öfke, üzüntü ve suçluluk duyguları yaşanabildiğini, kişinin kendini olumsuz değerlendirdiğini ve bu davranışını kontrol edemediği için hayal kırıklığı yaşadığını, kendine güveninin azaldığını belirten Dr. Yıldız “Toplum içerisinde bu kişilerin kabul edilebilirliği daha düşüktür ve bu da kişinin yalnızlaşmasına yol açmaktadır. Sosyal izolasyonları daha çoktur. Zaman içerisinde arkadaşlarıyla görüşmelerinde azalma olur, yakınlık kurmada azalma ve zorlanma, aile ilişkilerinde bozulma, işten kaçınma, kariyer ile ilişkili düşüncelerde azalma ve özel boş zaman aktivitelerinden kaçınma görülür.
Sigara içmede artış, çok yemek yeme davranışları bu sorunlarla baş etmede kullanılan yöntemler olabiliyor. Depresif belirtiler eşlik edebiliyor ve devam eden yalnızlık, sıkıntı gibi duygular nedeniyle saç yolma davranışının devam ettiği bir kısır döngü oluşuyor” diyor.
Hastalık ne kadar geç ortaya çıkarsa belirtilerin o derece yoğun olarak görüldüğünü, tedaviye direnç ve beraberinde görülen sorunların sayısının arttığını belirten Dr. Yıldız, erken yaşlarda fark edilmesi ve tedavi edilmesi durumunda ise iyileşme oranının daha yüksek olduğunu söylüyor.
Tedavide ‘davranışçı yöntemler’ modeli
Saç koparma hastalığı bugüne dek oldukça az araştırılmış bir konu. Tedavisinde ilaç ve psikoterapi birlikte uygulandığında başarı oranı artıyor. Tedavinin genellikle psikiyatrist ve dermatolog tarafından ortaklaşa yürütülmesi gerektiğini belirten Dr. Yıldız, “Tedavisinde altta yatan nedenin ve eşlik eden durumların tanınması ve giderilmesi ilk iştir” diyor. Davranışçı yöntemler adı verilen tedavi yönteminin uzun sürmekle birlikte etkili olduğunu belirten Dr. Yıldız, bu yöntemleri şöyle sıralıyor:
• Bilişsel-Davranışçı Terapi: Bu yaklaşım kişinin, kendiyle ve saç koparma davranışıyla ilgili yanlış ve çarpık inanışlarını tanımlamayı ve bunları daha uygun ve yapıcı inanışlarla değiştirmeyi amaçlar. Bilişsel-davranışçı terapinin, bu hastaların %70’ inde bir düzelme sağladığı saptanmıştır.
• Alışkanlığı tersine çevirme: Bu yaklaşımda kişide farkındalık uyandırmak ön plandadır. Bu farkındalık, kişiyi saç koparmaya nelerin ittiğini fark etmesini ve daha sonrasında saç koparmak yerine başka bir davranışı koymasını içerir. Bu yaklaşımda, kişinin kendini sürekli gözlemlemesi, çizelgeler tutması ve kendini ödüllendirmesi beklenir. Alışkanlığın, daha uygun bir alışkanlıkla yer değiştirmesi hastalığın tedavisindeki en etkili yaklaşımlardan biridir.
• Uyaranı kontrol etme: Bu yaklaşımda amaç, kişinin saç koparma eylemini gerçekleştirmesine engel olmaktır. Kişinin saçına ulaşmasını engellemek için eline eldiven taktırmak, saçını örtmek üzere şapka takmaya teşvik etmek, koluna şıngırtılı bilezikler takmasını istemek gibi engeller planlanır.
• Gevşeme: Gevşeme yöntemlerinin tedaviye eklenmesi, tek başına etkili bir yöntem olmamakla birlikte, diğer yöntemlerle bir arada kullanıldığında bu yöntemlerin etkinliğini artırmaktadır.