Rüyanın Öte Yakası Ursula K. Le Guin
Çeviren: Aylin Ülçer Metis Yayınları
2011- 216 sayfa
Arka Kapak
"Her şey rüya görür. Şeklin, varlığın oyunları, maddenin rüya görmesidir. Kayalar kendi rüyalarını görür ve yeryüzü değişir... Ama zihin bilinçli hale geldiğinde, evrim ivme kazandığında, işte o zaman dikkatli olmanız gerekir. Dünyaya karşı özenli olmanız gerekir. Yolu yordamı öğrenmelisiniz. İşin püf noktalarını, sanatını, sınırlarını öğrenmelisiniz. Bilinçli bir zihin, bilerek ve özenle bütünün bir parçası olmalıdır - tıpkı kayanın bilinçsiz olarak bütünün bir parçası olması gibi."
Herkes rüya görür. Peki ya bir gün rüyalarınız gerçek olsa? Hatta her rüyanızla gerçekliği sürekli yeni baştan yaratsanız? Le Guin her zamanki usta anlatımı ve özgün bakış açısıyla bu soruya yanıt arıyor. Denklemin bir tarafında, gördüğü rüyalarla tüm insanlığın ve hatta evrenin kaderini değiştirmeye muktedir gönülsüz bir kahraman, diğer tarafındaysa onun gücünü "faydalı işler" yapmak için kullanırken iktidar hırsına yenik düşen bir bilimadamı var. Gönülsüz kahraman omzundaki bu ağır yükten kurtulmak, herkes gibi dünyanın bir parçası olmak istiyor; bilim adamıysa bu olağanüstü yeteneği kullanıp daha iyi, daha "akılcı" bir dünyanın mimarı olmak.
Rüyanın Öte Yakası, hayal gücünü kamçılayan olay örgüsü ve derin felsefi boyutuyla Le Guin severlerin ve fantastik edebiyat tutkunlarının kaçırmaması gereken bir roman.
Burcu Ayaz / Radikal Kitap
Sizden bir dünya yaratmanızı istesem nereden başlardınız? Binaları yok edip yerine uçsuz bucaksız yeşillikler koyar mıydınız mesela? Yoksa, uçan arabalar ve görünmezlik yeteneğine sahip insanlarla mı dolu olurdu dünyanız? Nasıl bir dil konuşulurdu? Kadın ve erkek dışında bir cinsiyet daha olsa? Ya da hiçbiri olmasa? Peki yarattığınız dünyanın haritasını çizebilir miydiniz? Ve bu şimdi yaşadığımız dünyadan ne kadar farklı olabilirdi? Detaylar çoğaldıkça sorulara cevap vermek de o kadar zorlaşırdı sanırım.
Aslında her şey rüyaymış
Freud’un zihnimizin altını kazımaya başladığı yıllardan, belki de daha öncesinden beri, rüyalar insanoğlunun en büyük meraklarından. Bu zaafı en çok kullanan da kuşkusuz beyazperdenin dahileri. “Aslında her şey rüyaymış” klişesi Şeytanın Avukatı’yla yıllar önce zihnimize yerleşmişken bugün rüyanın özne olduğu bol katmanlı filmler (bakınız Inseption/Başlangıç) bizi hâlâ şaşırtabiliyor. ‘Rüyanın Öte Yakası’ da Le Guin gözüyle bir gerçeklik kontrolü yaşatıyor okuyucuya. Ama burada gizli özne: Dünya.
Dünyayı değiştirme aşkına
Bu yeni dünya neredeyse günümüzde geçiyor. “Neredeyse” çünkü, tarihsel olarak yaklaşık bugünlere denk gelse de evrim ve evren olarak farklı bir noktada. İlaçların “ilaçmatik” diye bir makineden alınabildiği, satılmadığı sürece bağımlılığın yalnızca birkaç uyarı cezasına karşılık geldiği, kirliliğin artık önüne geçilmez bir hâl aldığı, yağmurların hiç durmadığı bir dünya burası. Ama yalnız başlangıçta. Zira birkaç sayfa sonra George Orr rüyalarının gerçeğe dönüştüğünü anlatacak. Ve roman George’un yarattığı yeni gerçeklikler ve onu tedavi etmesi gerekirken dünyayı değiştirme hevesine kapılan Dr. Haber arasında geçecek.
Hırslardan arınmış kendi halinde bir adam olan George’un sahip olduğu yeteneği Dr. Haber’ın elinde dünyayı gerçekliğinin ötesine taşıyor. Ama hangi gerçekliğin? Yeni Arap Cumhuriyeti ve İsrail ittifakından doğan Mısrail’in ortadan kalkmasının mı? Doğan her dört bebekten birinde olan kanser benzeri hastalığı yenmenin mi? Yoksa âşık olduğu Heather’ın peşinde kâh onu tanımaya çalışan kâh kendini defalarca yeniden tanıştırmak zorunda kalan George’un mu?
Le Guin’in çoğu evreninde olduğu gibi burada da işleri tersine çeviren adam aslında kötü değil. Yalnızca kendi arzuları yüzünden ve hatta iyi niyetiyle yapıyor tüm bunları. Ve belki de hırsının kurbanı olduğu için. Yani, George’un, doktorun telkinleri eşliğinde gördüğü her rüya aslında dünyayı daha iyi bir yer yapmak için. Size de tanıdık geldi mi bu? Hâlâ ülkeleri daha “iyi” daha “güvenli” hale getirmek için süren savaşların gölgesinde yaşadığımız düşünülürse son derece gerçek. Le Guin de doğru şeyleri yanlış şekilde istemenin sonuçlarını göstererek anlatıyor bunu. Doktor, “Dünyada savaş olmasın” telkinini verirken savaşın uzayda meydana gelmesi ironik, ama şaşırtıcı değil. Yalnızca insanoğlunun ortak bilincine yerleşmiş “savaş” fikrinin doğal bir sonucu.
Ama doktor Haber, Orr’un bilinçaltına her girişinde bunun beklenmeyen bir sonucu olacağını düşünmek zorunda. Çünkü Orr rüyasında şimdiki dünyada var olmayan pembe bir köpek gördüğünde, uyandığı zamanki evrende köpeklerin yaradılışından itibaren pembe olan bir cinsiyle karşılaşabiliyor. Yani “her rüya izlerini geriye dönük olarak tamamen ortadan kaldırıyor.” İnsan böyle bir gerçekle ancak unutarak başa çıkabilir sanırım. Her seferinde bir önceki dünyanın izlerini hafızasından silerek. Ama böyle bir şansı olmayan Orr onlarca dünya tarihiyle, onlarca yaşanmışlık arasında “doğruları” seçmeye çalışmaktan helak oluyor. Bu esnada Dr. Haber iflah olmaz bir hırsla dünyayı tüm kötülüklerden arındırmaya çalışıyor. Romanın bu iki karakteri kendi vicdanıyla hesaplaşan bir insanın iki bedende can bulması gibi. İnsanın dünyada bulunma amacı onu değiştirmek mi? Yoksa aslında bu insanlığın en büyük hatası mı? Dünyaya savaş açan uzaylılar olsaydı Yakındoğu’daki savaşlar sona erer miydi? Ve son olarak hikâyenin diğer vicdanı Heather. Romanın tek değişken karakteri o. Dünyayla birlikte hayatı sürekli değişirken farklı evrenlerde kimi zaman bilerek kimi zaman farkında bile olmadan George’la birlikte savaşırken çıkıyor karşımıza. Heather, doktorun tersine mükemmel dünyayı yalnızca yaşadığı kadar biliyor. Ve doktor cenneti ararken Heather “kötülüğü tanıyan, ona direnen ama onun etkisinde kalmayan” George’a cennetten gelen gözüyle bakabiliyor.
Orwell’a bir selam
Romanın kahramanı George Orr adını her okuduğumda aklımın George Orwell’a gitmesini engelleyemedim. Altında bir gönderme arasam da bunun bir aşinalık olduğunu kabul etmiştim, ki karşıma şu cümle çıktı: “Gerçekliğin ruhumuz bile duymadan belki de sürekli değiştiriliyor, yenileniyor olduğunu ama bizim bunu bilmediğimizi, bu bilgiye yalnızca rüyayı görenin ve bu rüyadan haberdar olanların vakıf olduğunu düşündünüz mü hiç?”
Vicdanlar konuşurken gerçekçiliğin ucunu da tutmak gerek. Diyelim yolda yılan sokmuş birini gördünüz ve çantanız da panzehir dolu. O insanın hayatını kurtarmak istemez miydiniz? Tüm soru yumağını bir anda bu kadar basite indirgeyebiliyor Le Guin. Oysa işte tam bu nokta evrende küçük bir zıplama yapacak. Belki o insan yaşayacak, evine geri dönecek ve ailesinin tüm fertlerini katledecek. Siz de bunun dolaylı azmettiricisi olacaksınız. İşte bu noktadan sonra, cenneti bulmak adına belki de dünyayı cehenneme çevirecek doktor Haber’ın ve vicdanı George Orr’un arafındasınız. Kısacası, gerçeklerin rüyanın elinde şekillendiği yeni ama tanıdık bir evrende; ‘Rüyanın Öte Yakası’ndasınız artık.