Seattle'da gerçekleştirilen, Profesyonel Uyku Dernekleri'nin ( Associated Professional Sleep Societies) yıllık toplantısında yeterli miktarda alınan uykunun uyanıkken karmaşık emosyonları çözümlemeye katkıda bulunduğu ileri sürüldü.
California Üniversitesi, Uyku ve Nörogörüntüleme Laboratuarı direktörü Matthew Walker'e göre, "esasen uyku emosyonel pusulamızın ibresini yeniden eski konumuna getiriyor."
Walker ve ekibi tarafından gerçekleştirilen yakın zamanlı bir çalışmada özellikle REM (hızlı göz hareketi) uykusunun insan yüzündeki emosyonel dışavurumları okuyabilme becerimizi etkilediği saptandı.
36 erişkinin katıldığı küçük ölçekli bir analizde, gönüllülerden hiç uyumadan veya gün içerisinde bir veya bir buçuk saat kestirdikten sonra fotoğraflardaki yüz ifadelerini yorumlamaları istendi. Şekerleme sırasında REM uykusuna ulaşmış olan katılımcıların REM uykusundan yoksun veya hiç uyumamış deneklere göre, mutluluk gibi pozitif emosyonel ifadeleri daha iyi tespit edebildikleri saptandı. Uyumamış katılımcılarsa öfke ve korku gibi, negatif ifadelere daha duyarlı idiler.
Çalışmanın öncü yazarlarından Ninad Gujar'ın görüşüne göre gündelik yaşantımızı idame ettirebilmemiz büyük ölçüde başkalarının emosyonel ruh haletini anlayabilme, yüz ifadelerini yorumlayabilme, sosyal etkileşimleri anlamlandırma yetimizle ilintili. Bunlar bizim kişisel ve profesyonel yaşantılarımıza yön veren en temel süreçler.
REM uykusunun işlevi bu kadarla da kalmıyor; emosyonel deneyimlerimize yüklediğimiz aşırılıkları da törpülüyor. Walker'ın iddiasına göre, REM uykusunun, özellikle rüya görmenin bir işlevi de beynin o günkü olayları gözden geçirmesine izin vermek, iliştirilmiş olan negatif bir emosyon varsa bunu işleme tabi tutmak ve bellekten çıkarılmasını sağlamak. Walker REM uykusunu emosyonel yaralarımızı iyileştiren, yaşamsal acılarımızı dindiren bir merheme benzetiyor.
Bu her şeyin unutulduğu anlamına gelmiyor. Yaşanmışlıklardan geriye emosyonel epizotla ilgili hatıralar kalıyor, emosyonun kendisi değil.
Walker'a göre, REM uykusu bölündüğünde veya bu süreç es geçildiğinde uykunun emniyet supabını andıran, yatıştırıcı etkisi sekteye uğruyor. Emosyonun etkisinden sıyrılamadığınız takdirde kalıcı bir anksiyeteyle karşı karşıya kalıyoruz.
Bu teori uyku ve suisidal düşünce ve davranışlar arasındaki ilişkinin incelendiği, Rebecca Bernert'in çalışmasıyla da tutarlılık gösteriyor. Çalışma acil psikiyatrik muayene için bir mental sağlık kurumuna yatırılan, yaşları 18 ila 66 arasında değişen 82 denek üzerinde gerçekleştirildi. Bernert sık ve şiddetli kabus veya uykusuzluk bulgusunun suisidal düşünce ve davranışların güçlü bir prediktörü olduğunu keşfetti. Çalışma katılımcılarının yarısından fazlası geçmişte en az bir kez intihar girişiminde bulunmuştu. Bernert depresyon gibi diğer faktörler kontrol edildikten sonra bile, intihar ile kabus veya uykusuzluk arasındaki ilişkinin devam ettiğini saptadı.
Önceki çalışmalarda kronik uyku bozukluğu ile intihar arasında bir ilişki olduğu tespit edilmişti. Bernert'in araştırmasında ise kabuslar ve uykusuzluk ayrı ayrı değerlendirildiğinde, kabuslar suisidal davranışı bağımsız olarak öngördü. Bernert'e göre, kabuslar suisidal semptomlar için benzersiz bir risk oluşturuyor. Bu ise rüyalarda emosyonu işleme biçimimizle ilişkili olabilir.
Şayet durum buysa, Walker'a göre, post travmatik stres bozukluğu gibi, psikiyatrik bozuklukları karakterize eden tekrarlayıcı kabusları izah etmek pekala mümkün olabilir. Bu durumda beynin emosyonları işleme ve negatif olanları hafızadan çıkarma girişimi sonuçsuz kalır. Başına gelenlerin emosyonel etkisini üzerinden atamayan kişi olayın içerisine hapsolmuş gibidir. Olay her gece adeta kırık bir plak gibi kendini yinelenip durur. Uyku sırasında kalp atım hızında artış ve stres kimyasallarının salınımı gibi biyolojik semptomlar görülür.
Kabusların neden tekrarlandığını ve REM uykusunun emosyonları işleme faaliyetini nasıl kolaylaştırdığını veya bu faaliyetin nasıl sekteye uğradığını anlamak mental bozukluklar için etkin tedavilerin geliştirmesine katkıda bulunabilir. Doktorlar belki de sadece uyku alışkanlıklarını ele alarak, intihara kadar varabilen bu emosyonel döngüyü kırabilirler.
Yeni bulgular giderek daha fazla uyku düzensizliği ile psikiyatrik bozukluklar arasında çift yönlü bir ilişki olduğunu ortaya koyuyor. Modern tıp ve psikiyatride geniş çapta kabul gören, psikolojik bozuklukların uyku problemlerine süreklilik kazandırdığı fikrini sorgulayan Walker temelde uyku bozukluğunun psikiyatrik sorunlara katkıda bulunduğunu ileri sürüyor.
mcaturk.com