Zamanın ve mekanın ötesinde, mantığımızı allak bullak eden, bizleri çoğu kez şaşırtan ve korkutan, bazı kereler de bizleri masallar diyarına götüren, aslında bilinmeyen bir karadeliğe benzeyen esrarengiz bir dünyadır rüyalar.
Yüzyıllardır insanlar niye rüya gördüklerini incelemişler lakin rüyaların herkes tarafından kabul edilebilecek bir tanımını ya da nedenini bulamamışlardır. Daha çok rüyaların gelecekle ilgili bir takım mesajlar verildiği üzerinde durulmuştur. O yıllarda insan beyninin nörolojik yapısının analizi konusunda yeterli ekipmanların bulunmaması ve rüyaların deney ortamında incelenememesi gibi zorluklar rüyaların daha çok metafizik ve dini boyutta ele alınmasına yol açmıştır. Ancak burada psikolojik analizi üzerinde durulacak ve sonunda bir rüya örnek olarak incelenecektir.
Sigmund Freud’la birlikte psikoloji alanında psikanaliz yönteminin geliştirilmesi rüyalara daha farklı anlamların yüklenmesine neden olmuştur. Freud, rüyaların gelecekle ilgili bağlantısının tersine geçmişle olan bağlantısıyla ilgilenmiş, bu bağlantıyı da kişinin geçmişine, daha çok da çocukluğuna indirgemiştir. Ona göre rüyalar, erken dönemlerimizde yaşadığımız bir takım travmalar ya da kötü anıların şekil değiştirerek bilinçaltı aracılığıyla bilinç düzeyine çıkmasıdır.
Bilinçaltını kötü hatıraların, bastırmak zorunda kaldığımız cinsellik ve saldırganlık gibi bazı dürtülerimizin atıldığı derin bir depo olarak düşünebiliriz. Adından da anlayacağımız gibi bilinçaltı, bilinç düzeyine çıkmayan ve dolayısıyla içinde neler olduğunu bilmediğimiz kapalı bir kutudur. Özellikle bilinç düzeyine çıkması tehlikeli olabilecek, sürekli depresyon yaratabilecek bazı hatıralar bilinçaltında saklanır. Ama biz farkına varmadan bizi etkiler ve sonucunda şimdiki ve gelecek zamanda aynı tehlikelere maruz kalmayacak şekilde bizde düşünce veya davranış değişiklerine neden olur. Bu nedenle, günlük yaşamı gizli kameraya çekilerek daha sonra kendisine izlettirilen kişilerin ummadıkları şekilde şaşırdıkları gözlenmiştir. Bunun sebebi olarak da kişinin bilinçli benlik algısıyla bilinçaltının şekillendirdiği mevcut benliği arasındaki farklılıklar olarak izah edilmiştir. Davranışlarımızın % 70’inin bilinçaltı tarafından oluşturulduğu düşüncesi üzerinde bilim adamlarının çoğu ittifak halindedir. Örneğin, her hatasında sürekli öğretmenlerinden dayak yiyen bir öğrencinin daha az dayak yemesi veya dayak yememesi için ileriki yaşlarında iş hayatında cesaretsiz olması, girişimci olamaması, gücün önünde eğilmesi gibi davranışlar sergilemesi buna örnektir. Aslında olumsuz sonuçlara yol açsa da bu yönelim, vücudun kendini savunma mekanizmasıdır.
Bilinçaltı bir nevi emniyet görevi görür; bilinçte durmasında zarar gördüğü çok üzücü olayları bilinçte fazla bekletmeden kendisi saklar. Buna göre, hayatımızda çok önemli bir yeri olmasına karşın unuttuğumuza şaşırdığımız olaylar bu duruma misaldir. Bu yüzden hayatımızı kötü etkileyen birçok anıyı bir çağrışım olmadıkça hatırlamayız. Bilinçaltı Pandora’nın kutusuna benzer. İçi açıldığı vakit içinden neler çıkacağı hiç belli değildir, bu yüzden çok fazla kurcalanmaması gerekir. Sebebi de bilinçaltında mutlulukların saklanmadığıdır. Bilinçaltında neler olduğunu öğrenmenin en etkili yollarından biri hipnozdur. Hipnoz sayesinde kişi, bilincin denetlemesinden (ego’nun denetimi) çıkmakta etkiye çok açık bir hale gelmektedir. Ancak hipnoz bazı kişilerde benlik parçalanması yarattığından hastanın dikkatli seçilmesi gerekir. Unutulmamalı ki bazı insanlar çok zor olaylardan sonra benliklerinde çok zor bir dengeye gelmişlerdir. Özellikle bu kişiler de bariz obsesyon (zihinsel takıntı) ve kompulsiyon (davranış takıntısı) görülebilir. Bizim gördüğümüz dengesizlikler aslında kişinin dengeye ulaşma çabalarıdır. İfade ettiğimiz gibi kişinin geçmişiyle karşılaşmasının ve bilinçaltının açılmasının zor bir tecrübe olduğu bazı zorlu seanslarda hastaların gösterdiği aşırı üzücü tepkilerden anlaşılmaktadır.
Bilinçaltının en rahat olduğu dönem uyku dönemidir. İnsan uyurken, her türlü toplumsal baskıdan uzak, kişisel denetimin dışındadır. Yani, belli kurallara ve düşünce kalıplarına göre hareket etmek zorunda değildir. Uyku halindeyken, baskıdan kurtulmuş bilinçaltı çok açık olmasa da depoladığı, biriktirdiği ve hayatımızı kötü etkileyen geçmiş hatıraları bize bildirir. (Aslında bu durum, sürekli rüya gördüğümüzü, uyanıklığın rüya görülmesini engellediği savını kuvvetlendirmektedir). Bu bildirimin daha çok çözülmemiş sorunların çözümü amacıyla yapıldığı düşünülmektedir. Lakin bilinçaltı bu hatıraları doğrudan değil semboller aracılığıyla yapar. Eğer yaşadığımız kötü olayları gerçek hayatta gördüğümüz şekilde rüyada da görüyorsak duruma göre uzun ya da kısa çok ağır bir travma yaşıyoruz demektir. Bilinçaltı sembolleri kullanır demiştik. İşte bu semboller aslında rüyada gördüğümüz nesneler ya da olaylardır. Unutmamak gerekir ki, bir rüya gördüğümüz zaman mutlaka o rüyayı görmemizi sağlayan ya da çağrıştıran bir olay yaşamışızdır.
Şöyle bir örnek verelim; sert ve mükemmeliyetçi bir babası olan ve sürekli yaptığı beğenilmeyen, ne kadar uğraşsa da babası tarafından yetersiz görülen hatta cezaya çarptırılan bir çocuk düşünelim. Bu çocuğun büyüdüğünü, güzel bir işe girdiğini, sevdiği bir patronu olduğunu ve patronunun kendisinden çok şeyler beklediğini varsayalım. Bir gün bu çocuk bir proje hazırlamış ve patronu bu projeyi beğenmediğini ilk defa biraz sinirli bir şekilde ifade etmiş olsun. Aslında yaşanılan bu olay günlük hayatta her çalışanın yaşadığı ya da yaşayabileceği türden bir olaydır ve söz konusu kişi de bunun farkındadır. Ancak, patronunun projeyi beğenmeyişini sinirli bir şeklide ifade etmesi ilk kez olmaktadır.
Ancak bu kişi gece şöyle bir rüya görmüştür: Çok güzel bir bahçede çiçek dikerken babası yanına gelmiş ve çiçekleri tek tek yolmuştur. Sonra bu kişi kendisini bir pastanede görmüş ve babasının da yanında pasta yaptığını ama kendi yaptığı pastaları ona göstermek için ne kadar seslendiyse de babasının ona bakmadığını, hıçkıra hıçkıra ağladığını, bağırdığını ama bu sefer de sesinin çıkmadığını ve bir anda dükkana koşarak giren patronunun ardından bir köpeğin de dükkana girdiğini ve patronunu paramparça ettiğini görmüştür.
Bu kişi aslında çocukluğunda yaşadığı kötü hatıraların ezikliği altında yaşamaktadır. Farkında değildir ama kalbi tahmin ettiğinden de çok kırılmıştır. Aradan bunca yıl geçtikten sonra hayatın başka meşgaleleriyle uğraşmış, geçmişi düşünecek vakti bile olmamıştır. İşyerinde yaşadığı bu olay farkında olmadan bu rüyayı görmesine neden olmuştur.
Analizine geçersek; rüyasında çiçek diktiğini ve pasta yaptığını görmesi kendisinin ortaya koyduğu güzel işleri simgeler. Babasının çiçekleri yolması, bu güzel işlere mani olduğunu, yaptığı pastalara bakmaması, onun çok emek vererek ürettiği işlerin babası tarafından fark edilmediğini ve bu durumun onu çok üzdüğünü, ağlayarak bağırması ama sesinin çıkmaması, korkusundan duygularını anlatamadığını, onu anlayan birinin olmadığını, babasına ulaşamadığını simgeler. Bu kişi bir yandan da babasından nefret etmekte ama onu sevdiğinden dolayı başına bir şey gelmesini de istememektedir. Bu nedenle köpek babasını değil aynı babası gibi davranan, yani baba rolündeki patronunu parçalar. Patron aslında babayı simgeler ama babasını sevdiğinden köpek daha az sevdiği ve aynı babası gibi davranan patronunu parçalamıştır.
Sabah dehşet içinde uyanır ve yarım saat kendisine gelemez. Ne olduğunu, niye rüyasında pasta, çiçek ve babasını gördüğünü anlamaz ve rüyasını arkadaşlarına anlatır. Onlar biraz komik bularak, kendisinin bankacı olduğunu pasta ve çiçekle ne işi olabileceğini söylerler. Yorum olarak da, her çalışanın patronundan nefret ettiğini anlatırlar.
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi kişi, geçmişini tam olarak hatırlayamadığı için bu kadar kompleks bir hayatta bu şekilde analiz yapmak ve bağlantıları bu şekilde ortaya koyması çok zordur. Ancak, her rüyanın da böyle bir anlamı olmadığını kabul etmek gerekir. Bahsettiğimiz sadece rüyalara ilişkin psikolojik bir yaklaşımın iddia ettiğidir. İnşallah ileriki zamanlarda rüyaların ilahi anlamları üzerinde de durmaya çalışacağız.
Alıntı Kaynağı: http://www.cemaat.com/6637/ruya-analizi-uzerine