Son on gündür dershaneler hakkında ne düşünüyorsunuz diye başlayan mesajlar alıyorum sosyal medya üzerinden. Konu ile ilgili düşüncemi çok önceden söylemiştim. Tivıtır Meydan Muharebeleri başlamadan çok önce.
29 Ekim 2012 resepsiyonunda, Sayın Başbakan ile dershanelerin kapatılması üzerine yaptığımız sohbeti 'burada' dikkatinize sunmuş idim. Bendeniz Sayın Başbakanımıza dershaneler meselesine vakit örgütlenmesi üzerinde baktığımı söylemiş, dershaneler kaldırılmadan önce vakit örgütlenmesinin boşluk bırakmayacak şekilde düzenlenmesi gerektiğini arz etmiş; gençlerin hafta sonlarını sanat ve spor üzerinden örgütlemenin hayati bir önem taşıdığına dikkat çekmeye çalışmıştım. Meramımı ayaküstü layıkıyla anlatmam mümkün değildi, zaten Başbakanımız da 'Siz olayları kendi açınızdan değerlendiriyorsunuz Fatma Hanım!' demişti.
O gün bu gündür 'kendi açımı' gözden geçiriyorum.
Açı meselesi mühim bir mesele.
Geçtiğimiz hafta 'kendi açımı' ve konuyu tartışanların 'açı'sını test etmek niyetiyle, 'Dershane tartışmaları' hakkında bir şey yazmamaya dikkat ettim.
Test nasıl gerçekleşti diye merak ediyorsanız... Şöyle oldu:
Meseleye analitik/eğitim açısından değil, kimlikçi açıdan nasıl yaklaşıldığını önce gençler üzerinden test ettim.
Mesela öğrencilerle gayet muhabbetli bir şekilde sohbet ederken; sohbetin bir yerine ben dershanelerin kapatılmasına sıcak bakmıyorum cümlesini ara cümle olarak sıkıştırıverdim. Bu cümlenin ardından neden sıcak bakmadığımın sorulması beklenir normal olarak. Hayır. Çakmak çakmak gözlerle beni dinleyen öğrencilerin bir kaçının yüzü yavaş yavaş düştü. Daha sonra iletişim kurmanın gittikçe zorlaştığı bir mesafeye dönüştü.
Bu testin diğer yüzü de şu şekilde gerçekleşti:
Söyleşime katılmak için çok uzaklardan gelmiş öğretmenlerle sohbet ederken; belki de tarih, dershanelerin kendi kendini kapattığını yazacak diye bir cümleye başladım... Cümlemi tamamlamamı bile beklemeden 'sizin böyle düşüneceğinizi hiç beklemezdik' itirazı ile karşılaştım.
Halbuki biraz önce sohbetinizi dinlemek için dört ilçe geçerek geldik diye söze başlamışlardı. Gündemi bu kadar işgal eden konu hakkında 'değer' verdiğiniz kişinin ne düşündüğünü merak etmeniz gerekmez mi? Hayır! İnsanların duygularını, düşüncelerini anlamaya dair ne bir çabamız ne de merakımız var. Ya herkesin bizim gibi düşünmesi gerekiyor ya da karşı tarafta olup aynı frekanstan öfkelenme kapasitesi gösterebilmesi gerekiyor.
Siyasilerin tavır ve davranışlarına dair en çarpıcı örnek olarak Sayın Bülent Arınç'ın açıklamaları üzerinde durmak mümkün... Sayın Bülent Arınç, Sayın Başbakan'ın 'tarihi ekran buluşması'na saatler kala yaptığı açıklamada, Hizmet'in kalbini serinletmek üzere, başkası söylerse inanmayın ben söylüyorum. Rasyonel davranmak lazım diyordu. Oysa Sayın Bülent Arınç'ın kendi açıklaması son derece duygusaldı.
Bu vesile ile rasyonel kelimesinin altını kalınca çizelim.
Psişik tutarlılık bahsinde son testi Sayın Başbakan'ın herkesi erkan başına kilitlediği saatlerde sosyal medyada gerçekleştirdim.
Sayın Başbakan açıklamalarını sürdürürken sosyal medyada milli maç heyecanını gözlemek mümkündü. Herkes gol bekliyordu. Gol olduğuna kanaat getirilen açıklamalar tivıt olarak paylaşılıyordu.
Bazı tivitleri retivitleyerek taraftarlığın resmini daha yakın plan görmek istedim. Önce konu ile doğrudan alakalı gibi gözükmeyen bir tivit paylaştım. Beklediğim gibi oldu ve o tivit dershane tartışması üzerinden yorumlandı.
Sonra dershane tartışmasına Hizmet tarafından, Hükümet tarafından bakanların tivitlerini, arada da tutarlılık noktasından bakanların tivitlerini paylaştım. Tivitlerini paylaştığım kişilerin ru be ru tanıştığım kişiler olmasına dikkat ettim.
Beklediğim gibi oldu. Amigolar derhal sahaya indi.
Bütün bunlardan sonra sen ne diyorsun diyenleriniz varsa eğer...
Eğitim meselesini, sınav meselesini 1990'lardan bu yana yanlış kıstaslar üzerinden tartıştığımızı düşünüyorum.
Eğitim sistemimizin temel sorunu ölçme ve değerlendirme sorunudur.
Nitekim AK Parti ile Hizmet'in karşı karşıya gelmesi de bir 'ölçme ve değerlendirme' sorunu olarak tecelli ediyor.
Taraflar muhataplarını 'değerlendirmek' yerine rakamlar üzerinden ölçmeye kalkıyor.
Tâkatım yeterse konuya devam ederiz inşallah. Evet, bildiniz bir 'tâkat' sorunu var.
Psişik tutarsızlık ile tâkat arasında doğrudan bağlantı var. Ne ki bu konuda yazmayacağım. İşte buna 'tâkat'ımın yetmeyeceğine, bunca saflığıma rağmen benim bile 'aklım' eriyor.