Fazla kilo ve obezite sorununa dair son 50 yılda tüm dünyada ciddi bir artış olduğu gözleniyor. Türkiyede özellikle son 20 yılda bu sayı daha da arttı ve Türkiye obezitenin yaygın olduğu ülkeler listesinde ilk 20 ülke arasında yer alıyor. Sağlık Bakanlığının yayınladığı büyük ölçekli yaygınlık çalışmalarına göre, yetişkin kadınların obezite oranı yüzde 30 ile 44, erkeklerin ise yüzde 13 ile 25 arasında seyrettiği gözlemleniyor. Oranlar; cinsiyet, yaş, yaşanılan bölgeye göre de değişiklik gösterebiliyor. Bu kronik hastalığın çocukluk çağında da yaygınlaşıyor. Tüm Türkiye genelini kapsayan net bir yüzde verilmemekle birlikte oranlar bölgelere ve yaş gruplarına göre yüzde 2 ile 18 arasında değişebiliyor.
Kilo sorununa çözüm olarak diyet, ilaçla tedavi, cerrahi müdahale gibi çözümler düşünülüyor. Psikolojik destek bu çözümler arasında nasıl yer alıyor?
Hekim, kişinin beden kitle indeksine, sağlık durumuna ve ihtiyaçlarına göre uygun tedaviyi seçer. Durumu bütüncül bakış açısına göre hem fiziksel hem de psikolojik boyutta ele alarak tedavinin etkinliğini artırır. Ancak biliyoruz ki, hangi tedavi olursa olsun kişi yeme alışkanlıklarını uzun vadede değiştirmediğinde tedavi yetersiz kalır. Dolayısıyla konu vazgeçilmez olarak zihinsel ve duygusal süreçlere dayanıyor. Psikolojik destek tek başına veya diyet, ilaç ve cerrahi müdahaleye paralel olarak uygulanabiliyor.
Kilo sorununun sebepleri için ne söylenebilir?
Kilo sorunu ve obezite karmaşık bir tablo olarak karşımıza çıkabilir. Kişinin kilo sorununu incelendiğinde, genetik, endokrinolojik, nörolojik, çevresel ve duygusal çok farklı sebepler ortaya çıkabilir. Bunlar tek başına veya birbiriyle etkileşim içinde kişinin bünyesini etkiler. Sorunun etiyolojisini doğru tanımlamak, tedavi için de yol gösterici olur.
Bu alanda psikolojik destek nasıl işe yarar?
Beslenmek bir davranıştır ve davranış değişimi psikolojinin konusudur. Diyet ve egzersize paralel olarak uygulanan bilişsel-davranışçı psikoterapilerin, kilo verme ve verilen kiloyu tutmada en etkili yöntem olduğu biliniyor. Yeme alışkanlıklarının arkasında düşünceler, duygular ve ilişkilerle ilgili etkenler bulunur. Kişi, bu etkenlerin farkına varması ve ihtiyacına hizmet edecek şekilde yeniden yapılandırması yönünde desteklenir. Örneğin bir kişi günde yaklaşık 50-60 defa yiyecek seçer ve bunu otomatik olarak geçmişten getirdiği alışkanlıklar doğrultusunda yapar. Farkındalık geliştirmek ve yeni alışkanlıklar edinmek gelişen kaslar gibidir; odaklanmak, emek vermek, üzerinde çalışmak gerekir. Profesyonel destek almak, kişinin kendini, bedenini ve yeme alışkanlıklarını daha öncekinden farklı ele almasını sağlar.
Diyet yapmak kişinin kilo problemi ile savaşında ne kadar etkilidir?
Araştırmalar, dönemsel diyetlerle kilo veren 10 kişiden 9unun en az eskisi kadar kilo aldığı gözlemlenmiştir. Geçici olarak diyet uygulamak, kalıcı sonuç getirmez. Bu noktada biz daha derin bir müdahale sistemi uyguluyoruz. Kilo problemini bir belirti olarak ele alırsak, belirtilerin zemininde yatan dinamikleri fark etmek, yemenin hangi ihtiyaçlara hizmet ettiğine yönelik iç görü geliştirmek büyük önem taşır. Aksi takdirde kişinin eski alışkanlıklarına geri dönme meyilinde olması doğaldır. Alanında uzman bir psikoterapistin konu ile ilgili olarak eşlik etmesi, kişinin motivasyonunu artırır.
Psikolojik destek verirken hangi konuları öne çıkarıyorsunuz?
Psikolojik destekte süreç her zaman danışanın ihtiyacına göre yapılandırılır. Kimisi için yeme alışkanlığının düzensizleştiği durumlar seyahat ve sosyal ortamlar olurken, başka birisi içinse yalnızlıktır. Konular farklı olabilir, ancak her zaman benzer bir tema vardır: Sınır. Kilo sorunu olan çoğu kişi, sınırlarını kilo aldıracak yiyeceklere fazla açıyordur. Belki bazen sınırını çok katı tutup yemeyi reddediyordur; ancak bir uç genelde diğerini beraberinde getirir. Tıkınırcasına yeme yeme (binge eating) olarak tanımlanan kısa zamanda çok yüksek kalorili yiyeceklerin tüketildiği durumlar olabilir. Gece yeme sendromu dediğimiz, kişinin akşam saat 7den sonra yüksek kalori aldığı durumlar olabilir. Kişinin kilo ve yeme öyküsü değerlendirilerek, riskli durumlar belirlenir. Kişinin hangi durumlarda kendini yiyeceklere fazla açtığını, ihtiyacından fazla yediğini tespit etmek ve sınır koyma becerileri üzerinde çalışmak gerekir. Geçmişten getirdiği, kendini sabote eden yeme alışkanlıklarına, yeme miktarlarına, sosyal ortamlarda yaşadığı yeme baskısına bakmak gerekir. Ayrıca bedenin sinyallerini duymayı öğrenmek, açlık-tokluk farkındalığı ve çevresel faktörleri düzenleme konuları üzerinde de çalışılır. Bunlar doğrudan kilo yönetimine yönelik konular, tabi bir de obeziteye bağlı veya obeziteye sebep olan psikolojik sıkıntılar ve psikiyatrik rahatsızlıklar var. Onlar da ayrıca ele alınır.
Obezite sorunu yaşayan kişilerin bedeniyle ilişkisi nasıl?
Kişinin bedeni hakkındaki düşünceleri ve duyguları, bedenini nasıl algıladığını gözler önüne serer. Kilo sorunu yaşamak, olumsuz beden algısı için bir risk faktörüdür. Daha detaylandıracak olursak, kilo sorununun çocukluk döneminde başladığı durumlarda kişi dalga geçilmiş ve eleştirilmişse, damgalayıcı ve ayırımcı bir ortamda bulunuyorsa, kilo alma-verme döngüsü içerisinde tıkanırcasına yeme davranışı sergiliyorsa, beden algısının olumsuz olma ihtimali oldukça yüksektir. Olumsuz beden algısıyla ilişkili olarak, bedeni kişinin kendini eleştirdiği, kendini sevmediği bir alan haline gelebilir. Öte yandan beden hepimiz için en temel olandır. Açlık, tokluk, gerilim, gevşeme, zevk, ağrı gibi duyumsamalarla bize varoluşumuza dair sürekli bilgi verir. Kilo verme sürecinde beden ilişkisi üzerinde çalışırız. Kişinin bedenine yeniden temas etmesini, açlıktokluk durumlarını fark etmesini, bedeninde olumlu deneyimler yaşamasını destekleriz.