Psikolojik destek insanın varolduğu günden günümüze kadar uzanan bir diyalog ve etkileşim biçimidir. Bir araya gelen iki kişi arasındaki bir diyalogda bu etkileşimin pozitif yönünün işlevinden bahsetmek mümkündür. Bazen bir öneri bazen sadece ifade ediyor olmak bile bir destek ilişkisidir. Ancak Psikolojinin kuramsal ve kurumsal bir şekil alması yaklaşık 150 yıllık bir süreyi kapsar. Her geçen gün bu bilim yeni tasvir ve tespitlerle daha çok gelişmekte ve karmaşık insan organizmasını izah için yeni yöntemler geliştirmektedir. Bir çok kuram değişik tanıma teknikleri ve farklı terapi yöntemlerini kullansa da tümünün mutabık kaldığı bir nokta var. O da; danışanın psikolojik destek sürecinde ki rolüdür.
Eğer desteğe ihtiyaç duyan kişi terapi sürecine katkı sağlamazsa istenilen sonucun elde edilmesi oldukça zordur. Hatta daha ileri giderek şunu söylemek mümkündür: “ Bir danışan dünyanın en ünlü terapistine destek için başvurduktan sonra -2 yıl terapilere düzenli gitmesine rağmen- bu sürece katkı sağlamazsa terapist son değerlendirme raporuna “ Danışanın düşük işbirliğinden dolayı görüşmelerde beklenen ilerleme sağlanamamıştır” değerlendirmesini gönül rahatlığıyla yazabilir. Bu değerlendirme için hiçbir kurum yada kuram bu terapisti başarısız bir psikolog olarak değerlendirmez. Çünkü psikolojik desteğin özünde danışanın katkısı esastır. - Bu yaklaşım zorunlu olarak psikiyatrik müşahade altına alınan ağır (psikotik) vakalar için geçerli değildir. –
Böyle bir düşünceyi esas aldığımızda psikolojik destek sürecinde danışanın ne tür katkılar sağlayabileceği ile ilgili olarak şunları söyleyebiliriz.
DİRENÇ: Terapi seanslarında danışanlar bazı özel yaşantılarından bahs etmek istemezler. Bu sır öyküler terapistin danışanı anlamasını zorlaştırır. Terapist sır niteliğinde olan ancak danışan tarafından dile getirilmeyen bu olaylarla ilgili tahminlerde bulunabilir. Bunu kırmak için çeşitli teknikler kullanır. Bu direnç genelde danışanlar tarafından 3-4 seanslarda kırılır. 3-4. seansa ertelemenin psikolojik açıdan bir sakıncası yoktur. Çünkü bu seanslara kadar danışanla terapist arasında bir güven ilişkisi oluşur. Ancak genel tablonun dışında bir tutum sergileyerek terapi sürecinin hiçbir aşamasında özel yaşantıları paylaşmayan danışanlar terapiden hayal kırıklığıyla ayrılabilirler. Bundan dolayı psikolojik destek alırken çözüme açık olmakta ve olası tüm yaşantıları ifade etmekte çok büyük bir yarar vardır.
TERAPİYE YÜKLENEN ANLAM: Danışanlar genelde terapinin bir tavsiye ve öneri süreci olduğunu düşünürler. Oysa psikoloji etiğinde ve ilkeselliğinde öneri ve tavsiye yoktur. Hatta tavsiye ve öneri yasaktır. Anlama ve kişiye özgü çözüm üretme vardır. Bazı danışanlar terapi sürecini öneri ve tavsiye olarak zihninde kurguladığı için; “Psikolog’a gidipte ne yapayım bana ne önerebilir ki” türünden ön yargılı yaklaşımlarla destek sürecinden uzak dururlar. Terapi sürecinde desteğe ihtiyaç duyan kişinin içinde saklı olan potansiyel çözüm süreçleri ve etkenleri harekete geçirilir. Bununla beraber terapiyi sihirli bir süreç gibi görmekte bir önyargı olup asla karşılığı yoktur. Bu tür yaklaşımlar genelde parapsikoloji kökenli olup bilimsel psikolojinin dışında kalır. İki sihirli cümleyle çözüm beklentinsin sonucu hayal kırıklığıdır.
TEK SEANSTA KALICI ÇÖZÜM BEKLENTİSİ: Terapi sürecinin sonunda en sık rastlanan danışan şikâyetlerinin başında “Psikolojik destek aldım ama bir faydası olmadı” anlayışı gelmektedir. Bu dür danışanların terapi süreciyle ilişkisine bakıldığında genelde tek seanslık destek aldıkları görülmektedir. Oysa psikoterapi bir süreçtir. İlk seanslar terapistin danışanını tanıma ve anlama sürelerini kapsar. 50 dakikalık bir süreçte terapistin sorunu anlaması mümkündür. Ancak bu anlama benzer sorunlara ait belirtilerin içerdiği bir anlamadır. İsabet ranı yüksek olmayabilir. Çünkü aynı sorunun bir çok farklı gerekçesi olabilir. Her danışanda bu nedenler farklılaşabilir. Bazen de bir semptom birçok sorunun tanısında ortak belirti olarak yer alır. Bu durumda ayırıcı tanı yöntemi için terapistin danışanını daha iyi tanımasına ihtiyaç duyulur. Buda tek seansın kalıcı olumlu etki yaratması için yeterli olmadığını gösterir. Doğru olan yaklaşım -danışanın olanaklarını da göz önünde bulundurarak- terapistle danışanın ihtiyaç duyulan seans kadar terapide karar kılmalarıdır.
HER SORUN İÇİN TERAPİYE BAŞVURMA: İnsan karmaşık bir varlık olmasına rağmen aynı zamanda çok büyük bir yeteneğe de sahiptir. Bu yetenek bazen sorunların çözümünde tek başına yeterli olabilir. Kişi bir çok sorununu kendisi çözebilir. Hatta bu çözümler kendisine uygun olduğundan bir uzman desteğiyle ulaşılan çözümlerden daha etkili olabilir. Bu anlayışı esas aldığımızda kimler terapiye başvurmalı sorusunu yanıtlamakta yarar vardır.
Eğer iş hayatınızda çok ciddi verimsizlik yaşıyorsanız ve kendi çözümleriniz işe yaramıyorsa
Ailevi ve Sosyal ilişkilerde tıkanmalar yaşıyorsanız ve kendi çözümleriniz sizi sonuca götürmüyorsa
Sorununuzun kaynağı ve etkisi bir yada iki günlük değil de haftalar yada aylarca devam ediyor ve siz bu durumda nasıl davranacağınızı kestiremiyorsanız
Sorununuzun ne olduğunu ve benzer sorun yaşayan insanlar için ne gibi çözümlerin üretildiğini bilmiyorsanız
Ruhsal gelişim aşamaları konusunda bilgi edinmeye ihtiyacınız varsa ( bu kaynaklardan yararlanılarak ta giderilebilir)
Bir uzman desteğine başvurmanızda yarar vardır.
Bu durumu bir örnekle açıklamakta yarar vardır.
Örnek1:
Danışan: Kız arkadaşı (Nişanlısı, Eşi) tarafından terk edilen genç bir erkek. Yada duygusal gereksinimlerine karşılık bulamayan (platonik) bir aşık.
Muhtemel Beklentisi: Bu tür danışanların terapistten yada terapi sürecinden başat beklentisi karşı tarafı ikna etme tekniği aramaktır. Genelde terapiste şu soruyu sormak isterler: Onu nasıl ikna edebilirim?
Terapistin Yapabilecekleri: Bu süreçte terapist karşı tarafı ikna etme tekniklerini sunmaz. Sürecin kişiyi nasıl etkilediği ve ruh sağlığında ne tür olumsuzluklara sebep verdiği üzerinde durur. Benzer sorun yaşayan vakaların bu sorunla nasıl baş ettikleri bilgisini paylaşır. Süreçte kişiyi etkileyen duyguların anormal ve normalliği ile ilgili değerlendirmelerde bulunur. Örneğin; Terk edilen bir kişinin üzülmesi normaldir üzülebilirsin bunda bir sakınca yok. Ancak üzüntün uzun sürer ve yaşamında verimsizliğe neden olursa görüşmelere tekrar devam ederiz. Uzun sürmesi durumunda içerik ve duyguların daha ayrıntıları tanımları yapılır ve daha geniş yelpazeli bir süreç başlar. Burada esas olan kişinin bu sorun için hemen terapist aramaması gerektiğidir. Bu tür sorunların profesyonel destek boyunu zorunlu kılan yönleri yukarıda bahs ettiğimiz sosyal ve iş hayatındaki ciddi verim kayıplarıdır. Sürekli terk edildiği günü ya da anı düşünerek işe kendini veremeyen bir kişinin işten atılma riski varsa bir uzman desteği acil gereklidir. Ama sadece üzülüyorsa bunun için uzmana gerek yoktur. Bu tür durumlarda üzülmek doğal bir tepkidir.
Özetle her sorun için bir uzman desteği aramak gerekli değildir. Eğer ebeveyn kaybı yaşadıysanız bu durumda yas tutmalısınız. Bundan dolayı terapi seanslarına girmeye gerek yoktur. Normal olan üzülmektir. Terk edildiyseniz bu durumun sizde geçici depresyon etkisi yapacağını bilmeli ve bu etkinin normal olduğunu kabul etmelisiniz. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi sizi aşan bir sorununuz varsa bir uzman desteği alın. Kendiniz çözüm üretebiliyorsanız bu en sağlıklı ve sizin için en uygun yöntemdir.
Not: Hipnoz, hipnoterapi, hidroterapi, yoga meditasyon ve kişisel gelişim gibi tekniklerle psikolojinin yada psikoterapinin doğrudan bir ilişkisi yok. Bu tür yaklaşımlarda kalıplaşmış, şişkin, pişkin ve içinde biraz gizem barındıran tekniklerle kişiye yardım edilmeye çalışılmaktadır. Olumlu etkileri olsa da bunların ifade etmeye çalıştığımız psikolojik destek anlayışıyla yeterli bir bağlantısı yoktur.
Vaktimiz olursa bir sonraki yazımızda psikologlara yönelik bir dizi eleştiriyi ele almaya çalışacağız.
Bu arada İsrail’in uyguladığı devlet terörizmini kınamaya devam ediyoruz.