ŞEMSİNUR ÖZDEMİR - AYŞE ADLI / AKSİYON DERGİSİ
Türkiye’de 15 sene önce yayınlanan Su Üstüne Yazı Yazmak, gönüllere derin bir mesaj yerleştirmişti: Allah hidayetini ihtiyaç duyan herkese ulaştırır.
‘İnsanların taş üzerine kazıdıkları yüzyıllık yazılar, Allah için su üstüne yazılmış yazı gibidir.” Bu cümle ile karşılar okurunu Amerikalı yazar Muhyiddin Şekûr, ‘Su Üstüne Yazı Yazmak’ adlı eserinde. Ve İslam’ı tanıma sürecinden itibaren geçen ilk on yılını anlatır. Amerika’da Rufai dergâhına intisap eden psikolog bir dervişin samimane paylaştığı kendi hikâyesi ülkemizde de çok beğenildi. Türkiye’de ilk baskısı 1994’te yapılan kitabın hatırı sayılır bir okur kitlesi oluştu. Yıllardır defalarca okuduğumuz bir yazarın kapısını röportaj bahanesiyle çaldık biz de. Gizli maksadımız dünyanın her türlü bahanesiyle sarıp sarmaladığı bu gaflet hâlinden, yaşadığımız kaostan, iki dünya arasında kalmış hayatlarımızdan ve hız çağında ayakta kalmak için koşturup durmaktan nasıl kurtulacağımızı, gerçekten aramamız gerekeni nasıl ve nerede arayacağımızı velhasıl insana dair şeyler sormaktı. Nitekim sorduk da. Aldığımız cevap kısa ve netti: “Ne istediğine emin ol. Gerçekten istiyorsan bulacaksın. Buna inan ve sebat et.” Bu, tıpkı kendisinin New York’ta ilk kez gittiği bir camide “Bulmak istiyorsan aramalısın!” sözüne muhatap olması gibiydi. Müslüman toplumların aile yapısı ile başladığımız söyleşi kişisel arayışlara kayarak devam etti.
-Amerika da tam olarak ne yapıyorsunuz?
Psikoloji profesörüyüm. Aynı zamanda aile terapisti olarak çalışıyorum. Zamanımın çoğu bu alanda geçiyor. Uzmanlık alanım grup terapileri.
-Sağlıklı bir toplum için nasıl bir aile yapısı gerekiyor?
İyi bir aile olmak için, fazla sevip az problem çıkarmak gerekiyor. Çok sevin, az kavga edin. Çünkü problemlerin çoğu insanlar arasındaki ilişkiden doğuyor. Bu ilişki çok önemli.
-Sevgisizlik mi var insanlarda ve toplumda?
Televizyona, gazetelere bakın. Her yerde savaş var. Bu yüzden tüm dünyada sevgi problemi var.
-Problemlerin sebepleri ne?
Aile kurumu çok ciddi kriz yaşıyor. Müslüman aileler bile. Müslümanlarda olmaması gereken, Müslüman’a yakışmayan problemlere sahipler.
-Müslümanların meseleleri dine uygun yaşamamaktan mı kaynaklanıyor?
Kısmen evet. Bu çok büyük bir soru. Gördüğüm bazı aileler gayr-i Müslim birine gitmek, sorunlarını paylaşmak istemedikleri için bana geliyor. Oruç tutuyor, namaz kılıyorlar; ama hâlâ sorunları var. Bu yüzden konuşmaya başlamadan bu soruya nasıl cevap vermeliyim diye düşündüm. Önemli olan imana bakış açısı. Bazı şeyleri kaçırıyorlar. Oruç tutan, namaz kılan bir insanın ailesine şiddet uygulamasını, kötü davranmasını nasıl açıklayacağız? Kaçırdığımız nokta burası.
-Modern Müslüman toplumlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir yandan İslami hayat tarzına öte taraftan modern dünyaya uygun yaşamaya çalışan bir toplum var ortada.
İşte biz buyuz ve buradayız. Bu zor ve çelişkili olabilir; ama mümkün olduğunu sanıyorum.
-Dünyevî olanla İslamî olan arasında çelişki olabilir; fakat denge sağlamak mümkün mü yani? Dünya ile bu kadar yakınlaşmışken nasıl sağlanacak bu denge?
Mümkün olduğu hâlde bunun yapılmadığını mı düşünüyorsunuz? O hâlde niyetinizin ne olduğundan, ne istediğinizden emin olmanız lazım.
-Emin olduktan sonra eksikliğimizi nasıl kapatacağız? Bunu öğreneceğimiz kâmil insanlar nerede?
İmanımızın tam olduğuna ve onun bütün bu ihtiyaca cevap verecek şeyleri barındırdığına inanıyorum. Eğer bir şeye ihtiyacımız varsa, bunu hissediyorsak ona cevap verecek şey de vardır. ‘Ben bu seviyeye nasıl ulaşabilirim?’ diye soruyorsanız diyebilirim ki aradığımız şey sürpriz derecesinde bize yakın. Potansiyelimizi kullanmıyoruz çoğu zaman.
-Bizi körleştiren ne, fark etmemizi engelleyen?
Çünkü korkuyoruz. Kaybedeceğimizi veya ona ulaşmaya çalıştığımızda hayal kırıklığına uğrayacağımızı sanıyoruz. Allah’a inandığımızı söylüyoruz; ama Allah’ın ne kadar güçlü olduğuna, iç dünyamızı nasıl kuşattığına ve her şeyi Allah’ın yarattığına tam olarak inanmıyoruz. Allah’ın büyük dünyaya hâkim olduğundan şüphe etmiyoruz da bizim küçük dünyamızdaki sorunların da O’nun hâkimiyet alanında olduğundan yeterince emin değiliz. ‘Borçlarımı nasıl öderim, sıkıntılarımı nasıl atlatırım?’ diye düşünürken bunların kâinatın geneli içinde çok küçük olduğunu ve onların sorumluluğunun da Allah’a ait olduğunu unutuyoruz.
-Hayatımızdaki imanî eksikliği nasıl tamamlayacağız? Bu çağda mürşid-i kâmil bulmak mümkün mü? Ya da herkesin buna ihtiyacı var mı?
Asıl mesele senin ne istediğin. Bu kişisel bir soru ve bunu kendi kendine keşfetmen lazım. Yaratıcınla öyle bir diyalog, kontakt hâlinde olmalısın ki o sana gerekli cevabı ulaştırsın. Çünkü ihtiyacın olanı sana verecek de yaratıcındır. İhtiyaç duyduğumuz her şey vardır ve ulaşılabilir. Ben buna inanıyorum. Allah mürşid’dir ve hidayet kaynağıdır. Mürşid yok demek, Raşid ve Hadi yok demektir. İnsanlık tarihi boyunca mürşidler hep vardı. Tüm peygamberler Allah’ın er Reşid, el Hadi isimlerinin yansımalarıdır. Artık peygamber gelmeyecek fakat her çağda O’nun vârisleri vardır. Bu çağda da. Onlar miras aldıkları şeye dayanırlar. Allah sana istediği şekilde rehberlik edebilir. Annen sana doğru yolu gösteriyorsa Allah sana onun aracılığıyla hidayet ediyordur. Küçük bir çocuk da mürşidin olabilir. Yapmamız gereken tek şey samimi şekilde bu yola kendimizi adamak. Ben buna şahidim. Gerçekten istediğinizde olacaktır. Bana olduysa size olacağına da şüphe yok.
-Bugünün insanları olarak bir kırılma noktasındayız ve yeni bir tarif yapmamız gerekiyor. Bundan korktuğumuz için biri bu sorumluluğu üstlensin istiyoruz sanki.
Her nesilde yeni bir perspektife ihtiyaç vardır. Bu kriz sadece bizim neslimiz için geçerli değil. Aslında hakikat hep aynı ve orada ama bizim bunu görmemiz için gözlere ihtiyacımız var. Bakış açımızı değiştirmemiz gerekiyor. Allah her an yeniden yaratır. Farklı nebilerin, resullerin gelmesinin sebebi budur. Aslında hakikat özünde hep aynıdır, sadece kabuk değişir. Ona göre kendini ayarlaman gerekiyor. Bu nesil insanı da bunu yapmalı. İnsanlıkla aynı şeyi arıyoruz. Doğru bir bakış açısına sahip olmalıyız, kilit noktası bu. Sorman gereken sorular ‘Kim olmak istiyorum?’ ve ‘Nasıl biri olmak istiyorum?’ olmalı. ‘Ne yapmak istiyorum?’ diye sorarsan dünyada yapacak o kadar çok şey var ki bunun sonu gelmez. Kaybolur gidersin o kalabalıkta. ‘Ben kimim, niye dünyada yaşıyorum?’ diye düşünmen ve sana verilmiş olan kapasiteni kullanman gerekiyor. Biz karar vermezsek dünya bizim adımıza karar verecek zira. Dünya ata benzer. At seni taşımak için vardır. Atı sırtına alıp taşımaya başladıysan bir şeyler yanlış gidiyor demektir.
-Hayatınızın gayesi nedir? Ne yapmak istiyorsunuz?
Şu an hayatımın önemli bir parçası yazmak. İnsanlarla iletişim kurmak, manevi hayatlarındaki imkânları fark ettirmek için yazıyorum. ‘Kendime ‘Ne olmak istiyorum?’ diye sorduğumda verdiğim cevap şu: ‘Sadece insanlara doğru yolu gösteren bir ışık olmak istiyorum.’
-Sizce bugün bir mürşidin müridine yapabileceği en anlamlı nasihat ne olurdu?
Eğer ben mürşid olsaydım, müridime sabretmesini tavsiye ederdim. Vazgeçememesini, bu yolda sabitkadem olmasını ve asla korkmamasını. Gittiğin yere varacaksın, sonunda ümit ettiğinden fazlası olacak, yeter ki kararlı ol. Gerçekten istiyorsan hedefine varırsın. Sabır, sabır, sabır. Ben buna şahidim. Yolun başında hiçbir fikrim yoktu. Benim hikâyem başlayalı 30 yıldan çok oldu. Su Üstüne Yazı Yazmak’ta ilk 10 yılı anlattım. Yazdığım her şey harfi harfine doğrudur. Yeminle söylüyorum bunu. Üstelik bütün bunların olması için hiçbir şey yapmadım. Evet, hacca gitmiştim, sadaka veriyor, namaz kılıyordum. Ama yaşadıklarımı bunların hiçbiriyle ilişkilendiremem. Sadece Allah’ın sonsuz lütfunun neticesiydi her şey.
Su üstüne yazılan yazı devam ediyor
Muhyiddin Şekûr Su Üstüne Yazı Yazmak adlı eserinin devamını da yazıyor. “İlkini sevenler ikincisiyle de mutlu olacaklardır diye tahmin ediyorum zira hikâye devam ediyor. İlk kitabın nasıl bir etki yaptığı konusunda hiçbir fikrim yoktu. Şimdi duyduğum yorumlar beni çok mutlu etti ve onurlandırdı.” diyor. Eserin İngilizce baskısı da Timaş Yayınları tarafından yapıldı.