Psikoloji Literatüründe Mitolojinin Kullanılması

"Psikoloji Literatüründe Mitolojinin Kullanılması" baslıklı bu çalısma kapsamında, insan doğasına özgü bir semboller sistemi olan mitolojinin, psikoloji literatürüne yönelik yansımaları konu edilmektedir.

Yrd. Doç. Dr. Emet GÜREL / Ege Üniversitesi Iletisim Fakültesi Halkla Iliskiler ve Tanıtım Bölümü

Aras. Gör. Canan MUTER / Celal Bayar Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu


Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe Mitolojinin Kullanılması" baslıklı bu çalısma kapsamında, insan dogasına özgü bir semboller sistemi olan mitolojinin, psikoloji literatürüne yönelik yansımaları konu edilmektedir. Bu baglamda öncelikli olarak mitoloji olgusuna açıklık getirilmekte ve mitoloji ile bilim baglantısı incelenmektedir. Ardından psikoloji literatüründe genis bir kullanım alanı bulan mitsel ögeler örnekler dahilinde ayrıntılandırılmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Psikoloji, Mitoloji, Psikomitoloji, Bilinçaltı, Arketip

1. GIRIS

Dogaya ve insana özgü hayal ürünü öyküler toplamı olan mitoloji, tıpkı bilim gibi insanın evreni ve dünyayı algılama, açıklama ve anlamlandırma çabasının bir ürünüdür. Mitoloji ve bilim etkilesimi, uygarlık tarihinin baslangıcından bu yana varlıgını sürdürmektedir. Insan yaratıcılıgının dısavurumu olan mitoloji, günümüz biliminde özellikle terminolojik baglamda yogun olarak kullanılmaktadır. Bu noktada mitolojik semboller; insan varolussal olusumuna ısık tuttukları ve anlatım kolaylıgı sagladıkları için tıp, psikoloji, sosyoloji, iletisim ve yönetim basta olmak üzere pek çok disiplin tarafından yeglenmektedirler.

2. KOLEKTIF BILINÇALTININ ÜRÜNÜ OLARAK MITOLOJI

Doga güçlerini ve dogaüstü varlıkları konu alan hayal ürünü öykü anlamına gelen 'mythos' ile söz ya da akıl anlamına gelen 'logos' kelimelerinden olusan mitoloji -mythology-, insanlıgın geçirdigi gelisim asamalarını ve düsünme atılımlarını gösteren en önemli bilgi kaynagıdır.

Insanın evrensel bilinçle iletisime geçme arzusundan beslenen mitoloji, neden ve nasıl gibi sorulara yönelik yanıt arayısını sembolize etmektedir.

Insan, varolusundan bu yana, arayıs içinde olmustur. Soru sormaya basladıgı andan itibaren, gerekli cevapları kendisine saglayacak verilere ihtiyaç duymus ve hayal gücünün eseri olsalar da bunlara inanma egiliminde olmustur. Düsünen ve yasamına bir anlam arayan insanın kendisini doga ile özdeslestirmesiyle vücut bulan mitler; bir süre sonra kendilerini üretenlere ait olmaktan çıkarak, baskalarına da ait olmaya baslamıs, zaman ve mekân sınırlarını asan bir nitelige bürünmüstür.

Dogum-yasam-ölüm döngüsüne bir açıklama getirmek isteyen insan, evrene ve dogaya iliskin deneyim ve fikirlerini paylasma yoluna gitmis ve elde ettigi yanıtları önce sözlü daha sonra yazılı kültür aracılıgıyla kusaktan kusaga aktararak günümüze ulastırmıstır. Evrim süreci boyunca insanla birlikte yolculuk eden mitler; insanların fantezilerinde, bilinçaltında ve fikir sisteminde canlı bir sekilde yasamaya ve zenginlesmeye devam etmislerdir. Bu noktada mitleri salt anlatı olarak nitelemek, sahip oldukları önemi yadsımak anlamına gelecektir.

Jack Roubaud'un da vurguladıgı gibi mitler dilsel biçimleri, kozmolojik düslemi, ahlâki ve dinsel kabulleri içermektedir (Vernant, 2001, s.15).

Albert Camus'un deyimiyle hayal gücü onları canlı tutsun diye var olan mitler, insanoglunun yaratıcılıgının ve üretkenliginin dısa vurumudur. Mitlerin, insan yaratıcılıgı açısından belirleyici bir rol üstlendigini ileri süren Moles, insanın bir canlı olarak sınırlarını asmasından ve doga güçlerine yönelik mücadele arzusundan hareket ederek dinamik mitler kavramını ortaya atmıstır. Söz konusu kavramının altını çizen bir diger isim olan Naaskow ise; dinamik mitolojinin nereden geldigimizi, su anda nerede oldugumuzu ve nereye gidecegimizi göstererek kendimizi evrende bir yere oturtmamızı saglayan, yasayan hikayeler sistemi olduguna dikkat çekmektedir (http://www.zuvuya.net/sites/raveon/boom2002/english/story.htm, 16.06.2005).

Insan dogasına özgü semboller toplamı olarak tanımlanabilen mitoloji; kültürün ana dinamikleri olarak niteleyebilecegimiz din, bilim ve sanatın gelisiminde öncü bir rol üstlenmistir.

Bu baglamda psikolojinin bir bilim dalı olarak var olmasından önce; insanların mitler aracılıgıyla içsel tepilerine ve yasam dinamiklerine iliskin ipuçları sunduklarını ve insan dogasına iliskin bulguların sistematize edilmesi sürecine ısık tuttuklarını ileri sürmek mümkündür.

Bu noktada mitolojiyi, 'ilkel psikoloji' ya da 'arke psikolojisi' olarak degerlendirmek yanlıs olmayacaktır.

Psikolojinin bir bilim dalı olarak kabul görmesiyle birlikte, mitler mercek altına alınmaya ve arastırmalara konu olmaya baslamıstır. Bu baglamda Freud, mitlerin insanların kolektif ve süregelen rüyaları oldugunu ileri sürmüstür. "Jung ise, mitlerin evrensel, kolektif ve estetik bir nitelige sahip olduklarına dikkat çekerek rüya ve efsanelerde ortaya çıktıklarını ifade etmistir. Jung'a göre dinamik mitler, kolektif bilinçaltının arketipleridir ve her ne kadar insan ürünü olsalar da insanda daima, korku ile arzu arasında gidip gelen çift yönlü duygular yaratmaktadırlar" (Bilgin, 2003, s.91).

Jung; kisisel bilinçaltının derinlerinde bulunan kolektif bilinçaltının, insanın insan olma evresine ulasmasından çok daha önceki dönemlere ait gizli bellek kalıntılarından olustugununu vurgulamaktadır. Kisilerinin bilinçaltlarının ya da içgüdüsel benliklerinin toplamı olarak tanımlanabilen kolektif bilinçaltı, kalıtımla gelen evrensel bir düsünme biçimini ve ırkın dünya ile olan yasantısının bir ürünü olan arketipleri içermektedir. Arketipler psikolojik anlamda, insanın kisisel deneyimini, dolayısıyla davranısını sekillendiren duygusalbilissel, daha özele inmek gerekirse duygusal-düssel zihin yapılarıdır (Maloney, 1999,s.103).

Jung; arketipleri insanın sahip oldugu, hayvanların ise sahip olmadıgı içgüdüsel düsünce ve davranıs kalıpları olarak nitelemekte ve arketipler ile içgüdüler arasında paralellik oldugunu ileri sürmektedir (Jung, 1982, s.103 - 107). Pietikainen ise, arketiplerin sembolik formlar oldugunu ve biyolojik olmanın ötesinde kültürel bir nitelige sahip olduklarını vurgulamaktadır.

Buna göre arketipler genlerle degil ama, kültür aracılıgıyla nesilden nesile tasınmaktadırlar. Insanın kültür içinde dogması, kültürel belirteçlerin bilinçaltında yüklü oldugu anlamına gelmemektedir. Insan kolektif bilinçaltıyla dogmamakla birlikte, kültürel bir ortamda büyüyerek, kültüre islenmis olan baskın bazı ortak özellikleri ve inançları farkında olmadan içsellestirmektedir (Pietikainen, 1998, s.333).

Arketipler, tarih boyunca tekrar yoluyla insanlıgın aklına kazınmıs olan deneyimleri ifade etmektedir (Nuttall, 2002, s.34). Bu bakıs açısı uyarınca insanoglunun dogasında içkin olan tüm duygu ve arzuların, atalarından kendisine miras kaldıgını ve kusaklar boyunca kendisini takip ettigini ileri sürmek olanaklıdır. Dolayısıyla mitleri, kolektif bilinçaltının ürünü ve tüm insanlıgın ortak mirası olarak nitelemek mümkündür.

3. PSIKOLOJI LITERATÜRÜNDE MITOLOJIK ÖGELERIN KULLANILMASI

Mitoloji ve bilim arasındaki semantik ortaklıktan hareketle, tıp ve psikoloji basta olmak üzere bilimsel terminolojide mitsel sembollerin genis kullanıma sahip oldugunu ileri sürmek mümkündür. Bu anlamıyla bilimsel terminolojide mitsel ögelerin kullanılması; anlatım kolaylıgı saglamasının ve insanlıgın ortak dilinden yararlanma olanagı sunmasının yanı sıra mitleri somutlastırmakta, yasama gücü kazandırmakta ve farklı düzlemlerde varlık göstermelerine aracılık etmektedir.

Mitler, bizi kendimiz hakkındaki en soylu ve en samimi dogrulara götüren ruhani metaforlardır.

Hillman psikenin, diger bir deyisle Jung'un ortaya attıgı bilinç ve bilinçdısını içeren kisiligin temelinin mitlerden olustuguna dikkat çekmekte ve bu baglamda psikolojinin de nihayetinde bir nevi mitoloji oldugunu ileri sürmektedir. (http://mythicjourneys.org/passages/septoct2003/newsletterp4.html, 20.04.2005). Bilinçaltının mitolojik boyutundan kaynaklanan bu ve benzeri söylemler, psikoloji literatüründe mitsel ögelerin yeglenmesi sonucunu dogurmaktadır. Bu baglamda psikoloji literatüründe genis bir kullanım alanına sahip olan ve psikomitolojinin temelini teskil eden mitsel ögeler su sekilde özetlenebilmektedir:

Adonis Kompleksi: Sümer ve Hitit kökenli bir efsane olan Adonis, özünde toprak-bereket temalı bir öyküdür. Suriye Kralı Thesias'ın ya da Kıbrıs Kralı Kinyras'ın kızı olan Myrrha ya da diger ismiyle Smyrna, Ask ve Güzellik Tanrıçası Afrodit'in lanetine ugrayarak babasına asık olmustur. Dadısının kurdugu bir düzen sonucunda oniki gece boyunca babasıyla birlikte olan genç kadın, bu birliktelikten hamile kalmıstır. Ancak son gece, birlikte oldugu kadının öz kızı oldugunu anlayan ve içinde bulundugu büyük günahın farkına varan babası tarafından öldürülmek istenmistir. Myrrha'nın düstügü duruma üzülen ve onu babasının haklı gazabından kurtarmak isteyen Tanrılar, genç kadını mersin agacına çevirmislerdir.

Bir süre sonra mersin agacının kabugundan çok güzel bir bebek dünyaya gelmistir. Adonis ismi verilen bebegin güzelligine hayran kalan Afrodit, onu büyütmesi için Yer altı Tanrıçası Persephone'ye verse de, geçen zaman zarfında Adonis'e sahip olmak isteyen iki Tanrıça birbirine düsmüstür. Tanrıçalar arasındaki kavgaya yargıçlık eden Zeus; artık bir delikanlı olan Adonis'in yılın ilk dört ayı Persephone'nin, sonraki dört ayı da Afrodit'in yanında geçirecegi, kalan zamanda da istedigi yerde yasayabilecegi kararını vermistir. Adonis'in kalan zamanı da Afrodit'in yanında geçirmek istemesi diger Tanrıların kıskançlıga ve Adonis'in üzerine bir yaban domuzu salmalarına neden olmustur. Kasıgından yaralanan Adonis, kanaya kanaya can vermis ve topragı sulayan kanları Manisa Lalesi olarak adlandırılan bahar çiçeklerinin yetismesini saglamıstır.

Anadolu ve Suriye basta olmak üzere tüm Güney Akdeniz kültürlerine konu olan bu mit; kısın yeraltında saklanan, baharın gelisiyle birlikte fıskırarak hayat bulan bitkisel varlıgı simgelemektedir. Essiz bir güzellige sahip olan ve kasıgından aldıgı ölümcül yara nedeniyle can veren Adonis, insan anatomisine de konu olmus ve kasıkla karın arasında yer alan kasa ismini vermistir. Birçok siir ve masala esin kaynagı olan bu mitolojik kahramana, psikofarmakoloji literatüründe de rastlamak mümkündür. Bu baglamda sakinlestirici surup yapımında tat verici -excipient- madde olarak kullanılan ve botanik biliminde 'adonis vernalis' olarak bilinen bitki, ismini Adonis'den almaktadır. Asya'nın ılıman bölgelerinde ve Avrupa'da yetisen bu bitki, Türkiye'de 'kanavcı otu', 'avcı otu' ya da 'keklik gözü' olarak tanınmaktadır (Birand, 1952, s.73).

Adonis miti, psikoloji literatüründe erkeklerin vücutları ile ilgili takıntılarını ifade eden Adonis Kompleksi -Adonis Complex- ile karsılık bulmaktadır. Çagcıl erkegin bedeni ile ilgili takıntılarını ve kimlik bunalımlarını ifade eden Adonis Kompleksi, kas dismorfofobisini de kapsayan bir nitelige sahiptir (Pope vd., 2002).

Makalenin devamı için TIKLAYINIZ

(Kırık linkleri aşağıdaki yorum ekle bağlantısını kullanarak editöre bildiriniz)

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Makaleler Haberleri