İlki 1952de yayımlanan Amerikan Psikiyatri Derneğinin Akıl Bozuklukları Teşhis ve İstatistik Elkitabının beşinci basımı ya da kısa adıyla DSM-5 tıp dünyasını ikiye bölerken kitabın önceki versiyonlarının yazarları da yeni basımı yoğun biçimde eleştirdi.
Etki alanı çok geniş
Psikiyatristlerin kutsal kitabı olarak bilinen ve Amerikan Psikiyatri Derneğinin yayımladığı 199 dolar fiyatlı tuğla kalınlığındaki elkitabı, ABDli doktorlarca akıl bozukluklarının teşhisinde bir rehber kitap vazifesi görüyor. Yeni baskı da son 20 yıldaki en büyük güncelleme.
Bütün ülkelerde kullanılmasa da küresel bir etkiye sahip olan elkitabı hasta gruplarını tanımlıyor ve yeni hastalık isimleri öne sürüyor. Bu isimler yaygınlaşıyor ve başka yerlerde norm haline gelebiliyor; daha da önemlisi söz konusu hastalık kategorileri ilaç şirketlerinin hedeflediği kitleleri yeniden tanımlıyor.
Normal insan kalmadı mı?
Rehber kitabın yeni basımına yönelik eleştiriler, yaygın deneyim ve davranışları tıbbileştirdiği ileri sürülen kitabın yayılmacı tavrında yoğunlaşıyor. Elkitabının dördüncü versiyonunu hazırlayan ekibe başkanlık eden Amerikalı psikiyatrist Allen Frances, yeni basımda öfke patlamalarının yıkıcı ruh hali düzensizliği bozukluğuna (DMDD); kederin ise birincil depresif bozukluğa (MDD) dönüştürüldüğüne dikkat çekiyor. Diğer ruh halleri de yeni isimlerle tıbbileştirilmiş: aşırı yemek, tıkınırcasına yeme bozukluğu; çok fazla çöp biriktirmek, istifleme bozukluğu; hafif unutkanlık, sinirbilişsel bozukluk.
Oxford Üniversitesinden deneysel psikoloji profesörü David Clark, akıl sağlığı bozukluklarının net kategorilere ayrılmasının haklarında çok az bilgi olması nedeniyle genellikle zor olduğunu ve kategoriler arasında önemli çakışmalar meydana gelebileceğini belirtiyor. Ancak tanımlamalar yine de değerli. Clark, örneğin çeşitli anksiyete türleri arasındaki ciddi ayırıcı farklılıkların daha özel ve etkili tedaviler ürettiğini hatırlatıyor.
Zamanlaması yanlış
Cardiff Üniversitesinden psikiyatri profesörü ve Gallerdeki Ulusal Akıl Sağlığı Merkezinin direktörü Nick Craddock da DSM-5in çok sınırlı yeni bilimsel bilgi üzerinden yapılan hastalık tanımlarına yer vermesi açısından kusurlu olduğunu söylüyor: Pskiyatri biliminin DSM-4ten bu yana yeni bir sistem oluşturma ehliyeti verecek yeterlikte bir gelişme gösterdiğine inanmıyorum. Bu, şeyleri eğip bükme ve bir parça farklılaştırma konusunda mutabakata varmış bir grup insanın işi sadece. Bana göre psikiyatrik teşhisin gelişimini sağlayacak bir evrede sayılmayız. Tanı sistemini değiştirmek için tarihin doğru bir dönemi değil bu.
Hastalıkların tanımının değiştirilmesi onlardan mustarip olanları da değiştiriyor. Değişiklikler ilaç ve diğer yardımları alanları ve tıbbi müdahalelerin üzerlerinde denendiği insanları etkiliyor. Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunun (ADHD) tanımı genişletildiği takdirde bu hastalık teşhisinin konulabileceği insan sayısının artması ihtimali de gündeme geliyor.
Asperger sendromu tarih mi oluyor?
DSM-5in yayımıyla ABDde asperger sendromu da teşhis lugatinden çıkacak. Bu hastalık otizmle ilişkili diğer bazı hastalıklarla birlikte artık otizm spektrum bozukluğu adlı yeni bir kategori içinde değerlendirilecek.
Asperger teşhisi konulan bazı insanlar değişiklikten mutsuz. Ulusal Otistik Derneği Otizm Merkezinin direktörü Carol Povey, Asperger sendromu birçok insanın kimliğinin esas parçalarından biridir. Dolayısıyla terimin kullanımdan kaldırılmasından anlaşılabilir bir kaygı duyuyorlar. Bu değişiklikler insanları kendilerini tanımlarken bu terimi kullanmaya devam etmekten alıkoymayacak, koymamalı da dedi.
Asperger Sendromu Vakfı Başkanı Debbie Tucker da sınıflandırmanın insanların tedavisinde yararlı olabileceğini ancak bazı insanların sınıflandırılmak istemediğine dikkat çekerek, Etiketler ayrımcılık amacıyla kullanıldığında yararsız hatta tehlikeli olmaktan başka işe yaramıyor. Asperger sendromlu insanlar bu konuda hassas şeklinde konuştu.
NIHM tanımları kullanmayacak
Ulusal Akıl Sağlığı Enstitüsü (NIHM) direktörü Thomas Insel ise geçtiğimiz ay yaptığı açıklamada kurumun araştırma önceliklerinin belirlenmesinde DSM-5in tanımlarını kullanmayacağını duyurmuştu.
Insel blogunda yer verdiği bir yazıda DSM-5 hakkında şu ifadeleri kullandı: Zayıflığı, meşruiyetten yoksun oluşu. Bizim iskemik kalp krizi, lenfoma veya AIDSle ilgili tanımlarımızın aksine herhangi nesnel bir laboratuvar ölçütüne değil, klinik semptom kümeleri üzerinde bir mutabakata dayanıyor.
NIHMin bunun yerine beyin görüntüleme, genetik, bilişsel bilim ve diğer araştırmalara dayalı yeni bir sınıflandırma sisteminin temellerini atacağını belirten Thomas Insel, Bütün verilerinsadece semptomlar değilnasıl kümelendiğini ve bu kümelerin tedaviye verilen tepkiyle ne derece ilgili olduğunu görmek için genetik, görüntüsel, fizyolojik ve bilişsel verileri toplamamız gerekiyor dedi.
Radikal - (Guardian)