Dilek GEDİK/AKŞAM
Ankara Numune Hastanesi 1. Psikiyatri Kliniği Şefi Doç. Dr. Erol Göka, küresel ekonomik krizin Türkiye’ye yansımalarını “psikolojik” açıdan değerlendirdi. Toplumsal dayanışmanın çok köklü olduğu Türkiye’de, şimdilerde yozlaşma yaşansa bile toplumsal belleğin bu yeteneği devreye sokabileceğine inandığını belirten Göka “Türkiye’de şu anda beklenti endişesi dediğimiz bir tablo var. Bazen bu, krizin kendisinden de berbat olabilir” tespitinde bulundu. İstanbul’da yaşanan polis kılığında ‘müzikhol baskınını’ örnek veren Doç. Dr. Göka “Krizin iyi yönetilememesi halinde, Türkiye’ye özgü vahşetin yaşanabileceği uyarısında bulundu. Göka’nın AKŞAM’ın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
HENÜZ TOPLUMSAL KRİZ YOK
Ekonomik kriz Türk toplumunu genel olarak nasıl etkiler? Türk insanın topyekûn bir kriz psikolojisi içine girmesinin belirtileri nelerdir?
Şu anda yaşadığımız toplumsal manzaraya tam anlamıyla “kriz” demek mümkün değil. Toplumsal bir krizi tanımlamak için bence en geçerli bakış açısını Marksizm’den ödünç alabiliriz. Marksistlerin devrimci durumu tanımlarken kullanmış oldukları, “yönetilenlerin eskisi gibi yönetilemeyecekleri, yönetenlerin de eskisi gibi yönetemeyecekleri” şeklindeki ifade, tam da toplumsal krize uymaktadır. Ama şimdi böyle bir toplumsal kriz göstermiyoruz.
KURTARICI BEKLENTİSİ ARTAR
Böyle toplumsal kriz zamanlarında her toplumda bazı benzer tepkiler görülür. Örneğin insanlarda rasyonel davranışlar ortadan kalkar, düzensiz bir biçimde “kaçma veya savaşma” tepkileri ortaya çıkar. Topluma tam bir kaos havası yayılır. Herkes can havliyle hareket eder. Yine örneğin liderlere ve inançlara fanatikçe bağlanmalar ve düşman bellediklerine karşı saldırganca tutumlarda inanılmaz bir artış görülür. Toplum normal zamanlarda hiç yapmayacağı biçimde olmadık şeylerden medet umar hale gelir. Kurtarıcı beklentisi artar. Bakın tarihimize, en çok mehdi beklediğimiz zamanlar, en acı çektiğimiz günlerdir.
Henüz toplum, kriz psikolojisine girmedi diyebilir miyiz?
Türkiye’de şu anda beklenti endişesi dediğimiz bir tablo var. Bazen bu, krizin kendisinden de berbat olabilir. İnsanlar nasıl olsa kriz geliyor diye bir telaş içindeler. Harcamalarını ona göre yapıyorlar. Bence etki var ama şu anda belirgin olan şey etkiyle ortaya çıkan yoğun endişe halidir.
GÜNAH KEÇİLERİ ARANIR
Bu tür dönemlerde intihar, boşanmalar, şiddet ve bunun gibi olaylarda artış beklenir mi?
Şüphesiz, şüphesiz... Kaos zamanlarında toplum adeta çocuklaşır, çocuk gibi davranır. Biz buna “büyük grup gerilemesi” diyoruz. Dayanma gücü çok azalır ve toplumsal bağlılıklar en zayıf halkalarından kopmaya başlar. İnsanlar hep suçu boca edebilecekleri günah keçileri ararlar.
Yakın geçmişte de ekonomik bir kriz geçiren Türk insanının bugün ekonomik kriz psikolojisini atlatması geçmiş deneyimi sayesinde sizce daha mı kolay olur? Krize karşı toplumsal olarak “psikolojik bağışıklık” söz konusu olabilir mi?
Şu toplum şundan dolayı krize psikolojik bakımdan daha bağışıktır diyebileceğimiz genel bir formül olamaz. Kriz psikolojisi, her toplumda ortaya çıkabilir ama bazı toplumlarda yayılması ve ölümcül hale gelmesi engellenebilir. Bu durumda önemli olan toplumun dayanışma gücü ve destek sistemlerinin ayakta ve canlı kalabilmesidir. Toplumumuzun son zamanlara kadar güçlü aile bağları ve geleneksel bir dayanışma yöntemi olduğundan bahsedebiliriz. Büyük altüst oluşlarla, devasa iç-göçle toplumumuz bu yetenekleri sayesinde baş edebilmiştir ama son zamanlarda bunların ne kadarının ayakta kaldığından emin değilim. Kendi adıma toplumsal dayanışma ruhunun bizde çok köklü olduğunu, şimdilerde ciddi bir dejenerasyon olsa bile toplumsal belleğimizin yeniden bu yeteneği hatırlayıp devreye sokabileceğini düşünüyorum.
SABRIN VE TAHAMMÜLÜN HALKI
İşini, birikimini kaybetmenin yarattığı hasar, Türk aile yapısının bilinen özellikleri göz önünde tutulduğunda diğer ülkelere göre daha mı az olur?
Burada tahminim ve arzum birbirine karışıyor, çok objektif olamayabilirim ama ben öyle olacağını düşünüyorum. Elbette hiçbir toplum kriz psikolojisinden muaf değildir ama uzun düşünce ve analizlerden sonra ben toplumumuza bir ad verdim. “Sabrın ve tahammülün halkı” dedim. Toplumuzun yaşadığı acı tecrübeler, toplumsal bellekte ciddi bir dayanışma yeteneği de geliştirmiştir. Lütfen siz de bana, bir gazeteci olarak, son zamanlarda yaşadığımız ve başka toplumlarda görülmesi zor olan toplumsal dehşet olaylarını hatırlatmayın. Umudum bana kalsın.
MÜZİKHOL BASKINI BİR ÖRNEK
Yine de hatırlatsak...
Eğer kriz iyi yönetilemezse dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen vahşet de burada olabilir. İstanbul Avcılar’daki müzikholde gördüğümüz gibi vahşet dünyanın hiçbir yerinde olmaz. Bize mahsus, vahşet tarihine geçecek örnekler de görebiliriz. Burada “sabrın ve tahammülün halkı” diye tanımladığım insanlar aynı zamanda tarihin en savaşçı topluluğudur.
‘Hamdolsun iyiyiz’ zıvanadan çıkarır
Toplumdaki gelecek endişesi “Hamdolsun atlatırız. Krizi fırsata çevirebiliriz” gibi açıklamalarla ne kadar giderilebilir? Bu tür “rahatlatıcı” söylemlerin, kriz psikolojisini aşmada faydası olur mu?
Eh, tabii faydalıdır ama bir yere kadar. Krizin etkileri her yeri sarmaya başlamışsa, her yerden “imdat” sesleri yükselmeye başlamışsa, bu söylemler tam tersi etki yapar ve insanları zıvanadan çıkarabilir. Tabii ki bir yönetici batıyoruz dememelidir. Umudu son noktasına kadar korumalıdır. Ama bunun frekans ayarını düzgün yapmalıdır. Kriz almış gidiyorsa, yoksulluktan, işsizlikten önümüzü göremiyorsak hala “Hamdolsun iyiyiz” demek insanları zıvanadan çıkarır. Dozunun çok iyi ayarlanması lazım. Şimdilik ters bir şey görmüyorum ben. Ama Türkiye’de dünyanın görmediği vahşet manzaraları da çıkabilir, Türkiye daha derlenip toplanabilir de.
Varolabilme savaşı dayanışmayı dinamitler
Ekonomik kriz ortamının hem iş dünyasında hem de çalışanlar arasında rekabeti daha da acımasızlaştıracak olması “çalışma barışı” açısından nasıl sonuçlar doğurur?
Daha önce de söylediğim gibi şu an Türkiye’de yalnızca ekonomik kriz işaretleri var. Bu durum bu toplumsal kriz düzeyine henüz ulaşmış değil. Ekonomik krizin toplumsal krize dönüşmesi sizin de bahsettiğiniz bu rekabetten kaynaklanan çatışmalarla olur. İnsanların birbirlerine güveni zedelenip kaybolduğunda, kriz psikolojisinin panzehiri olan dayanışma ruh hali dinamitlenir. Herkes var kalabilmek için bir başkasını uçuruma itmeye hazır hale gelebilir. Bırakın çalışma barışını, ortada toplumsal barış bile kalmaz.
Baykal’ın ‘Çarşaf’ tavrı kriz için panzehir
Hükümetin, siyasilerin toplumun kriz psikolojisi üzerinde ne gibi etkileri olur? Siyasiler nasıl bir strateji izlemeli?
Biz lider merkezli bir itaat toplumuyuz. Bu nedenle yaşanan sıkıntıların büyük krizlere dönüşmemesinde ve toplumda kriz psikolojisinin ortaya çıkmamasında en önemli etken, siyasi liderlerin ve her türlü toplum önderlerinin sağduyusudur. Liderlerimiz, toplumsal kutuplaşmayı engelleyici davranışlarda bulunmalı, birlik ve dayanışma ruhunu canlı tutmaya çalışmalıdır. Bu anlamda son zamanlarda başta CHP Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal olmak üzere liderlerimizin çatışmayı önlemeye yönelik çalışmalarını takdirle karşılıyorum. Bu tavırların daha da artması lazım. “Büyük lider” yalnızca savaş kazanarak olunmaz, savaşı önlemek belki kazanmaktan bile büyük bir erdemdir. Her şeye rağmen iç barışı muhafaza edebilmemiz büyük kutupsallaşmalara rağmen tamamen bizim tarihsel psikolojimizin başarısıdır.
YAPTIĞI BÜYÜK LİDERLİK ÖRNEĞİ
Sayın Baykal, bu açılımıyla gerçek bir toplumsal kahramanlık yapmıştır. Çarşaflıya sahip çıkarak inanılmaz bir hamle yapmıştır. Tarih bu davranışı kaydedecektir. Başka türlü düşünenler maalesef kendi ön yargılarının kör noktasına düşmüşlerdir. Deniz Baykal, bunu kırmıştır. Bunu kim yaptırdıysa ona da helal olsun. Bu davranışın ekonomik krize de rast gelmiş olması büyük bir liderlik ve basiret örneğidir. Kriz için de panzehirimiz işte budur.