Prof. Nevzat Tarhan'la Gündeme Dair

Star Gazetesinden Bu hafta Pazar söyleşisinde Prof. Dr. Nevzat Tarhanı konuk etti. Gündeme dair çarpıcı analizlerin yer aldığı röportajdaki ayrıntılar şöyle:

Kılıçdaroğlu gerçekte nasıl biri? Kılıçdaroğlu Gandi mi yoksa 'Solun Demireli mi? Kılıçdaroğlu neden Gandi olamaz? Baykal'a koyduğu teşhis ne?

Murat MENTEŞ / STAR PAZAR EKİ


Asimetrik Savaş-Politik Psikoloji adlı yeni kitabıyla gündeme gelen Prof. Dr. Nevzat Tarhan’a göre Deniz Baykal psikiyatra gitmeli mi? Kılıçdaroğlu gerçekte nasıl biri? Siyasetçilerin özel hayatı önemli mi? Kaç çeşit lider var? Çok partili hayat demokratik miydi? Dindar kalan toplum modernleşebilir mi? Prof. Dr. Nevzat Tarhan, çarpıcı açıklamalarda bulundu

Deniz Baykal’la ilgili teşhisiniz nedir?

Deniz Baykal’a, hekim olarak uzaktan klinik tanı koyamam.

Deniz Baykal’ı muayenehaneye davet ediyor musunuz?

Baykal’ın, Nesrin Baytok’un ve her ikisinin de eşlerinin psikiyatrik yardım almaları gerek. Eğer yardım almazlarsa, ileride bunun acısını yaşarlar. Çünkü bu, yakınlarına , çocuklarına , torunlarına yansıyacak bir travmadır.

Baykal’ın olayla ilgili tutum ve tepkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu tip olaylarda , kişiler genellikle pişmanlık duyar ve eşinin gönlünü almaya, durumu onarmaya çalışır. Bir kısmı ‘Ben değişemem’ tavrı takınır. Üçüncü bir tutum ise doğru olmayan sözler söyleyerek olayı saklamaya çalışmak ve bunun bir komplo olduğunu iddia etmektir.

Olay tümüyle iftira olabilir mi?

Masum bir insan , komploya maruz kaldığında, açık davranır, olayın üzerine kendisi gider ve bunun bir tuzak olduğunun anlaşılması için çaba gösterir. Böyle bir şey yapılmaması, olayın gerçek olduğu fakat komplonun oraya gizli kamera yerleştirmekle sınırlı olduğu izlenimini doğuruyor.

GERÇEĞİ GÖRME OLGUNLUĞU

Baykal, Kılıçdaroğlu’nun adaylığı için ‘Şeytan ittifakı’ dedi. Neden?

Acı bir gerçekle yüzleşmemek için, kimi insanlar , olayı başka süreçlerle bağlantılı gibi göstermeye çalışır. Gündeme başka suçlar, ihanetler getirirler. Buna çarpıtma denir. Kişi bunu bilerek ya da bilmeyerek yapar. Gerçeği görme ve kabul etme olgunluğuna sahip olmamakla alakalı.

CHP bu skandaldan sonra nasıl bir döneme girecek?

Bence yükselişe geçecek. Kucaklayıcı bir lider çıkarsa, CHP, memnuniyetsizlerin başlıca alternatifi olur.

Memnuniyetsizler... Kim onlar?

Bir iktidar uzun sürdüğü takdirde ister istemez bazı memnuniyetsizler oluşur. Fakat halkın ne istediğini gerçekten anlamaya çalışmalı. Bazı güç odaklarının hizmetinde kalırsa marjinalleşir.

Resmi ideoloji nedir?

Resmi ideoloji totaliter çünkü tek tip insan istiyor. Şovenizm var çünkü ırk odaklı , çoğulculuğa kapalı. Osmanlı’daki saltanatın yerini, Cumhuriyet’te ordu aldı. Bütün sistemini ‘Memleketin sahibi biziz’ duygusuyla kurmuş durumda . Ordu; eğitim sisteminden tutun, sokaktaki vatandaşa kadar her şeye müdahale etme eğiliminde. Şimdi dönüşümün sancılarını yaşıyoruz.

Resmi ideoloji ile demokrasi arasındaki zıtlık...

Demokrasi, rızaya dayalı yönetim demektir. Resmi ideoloji, halkın rızasını yönetim denkleminden çıkarıyor.

Peki biz komple rol mü yapıyoruz? Demokrasicilik mi oynuyoruz?

Evet. Türkiye, rızaya dayalı yönetim oyunu oynuyor. Son dönemde halk, demokratik haklarına sahip çıkma iradesi gösteriyor. Gizli güç odakları sorgulanmaya başladı . Siyasi erke müdahale edenlere insanlar sesini yükseltebiliyor. 1950’den 27 Mayıs 1960’a kadar demokratik bir Türkiye vardı. 27 Mayıs darbesiyle demokrasimiz 50 sene kesintiye uğradı, demokrasicilik oynadık.

Ergenekon nedir?

1800’lü yıllarda Tanzimat ile başlayan bir hesaplaşmanın geldiği aşamadır Ergenekon. Kendini devletin gerçek sahipleri sayan gizli güçler bunlar. İttihat ve Terakki’deki ‘Rical-i Gayb’ yani görünmez liderler hala var. Bir teşkilat olarak çalışan , manevi makamları olan, halifeleri olan bir yapı. Kendini herkesten , MGK’dan da üstte gören bir yapı bu. Emekli diplomatlar, emekli askerler , işadamları var bu işin içinde. Özel bir politbüro gibi çalışıyor. Operasyonla birlikte bu yapı açığa çıktı. Basını kontrol ediyor, hükümetleri deviriyor...

Ergenekon tasfiye ediliyor mu?

Hayır. Şu andaki tutuklamalar Ergenekon’un iskeletini, çatısını sarsmıyor. Mesela, 2003’te Balyoz planı yapılırken toplantıya katılanlar, aslında kendilerine verilen emri yerine getirdi. Asıl sorumlular I. Ordu Komutanı ve onun kurmay başkanı ve yardımcı başkanlarıdır. Yani üç-dört generaldir. Yoksa orada kendilerine emir verilmiş kimselerin, bu emirleri sorgulamak gibi bir konforları zaten yoktu. Yargı, TSK’yı tanımadığı için herkesi suçlu gibi görüyor. Yüzlerce subayı tutuklamanın bir manası yok.

Anayasa değişikliği süreci hakkında ne düşünüyorsunuz?

Mevcut anayasa militarist. Mükemmel anayasayı elde edemesek de ona giden yolda hiç ilerlememek olmaz. Hükümet çok ciddi bir çalışma yaptı ve değişiklik paketini hazırladı. Türkiye’nin gelişmesini isteyen bir kimse, iktidarı beğenmese de bu sürece destek vermeli.

‘Militarist anayasamız gençlerimizin güven duygusunu zedeliyor, gençlerimiz korkak yetişti’ diyorsunuz. Neden?

Bu, 1960’lardan bu yana yaşanan bir problem. Biz itaat ve sadakati yücelten bir toplumuz. Orduya da kutsallık atfetmişiz. Bu kutsallıkları da sorgulamamışız. Bundan ötürü yeryüzü tanrıları oluşturulmuş. Demokratik işleyişin oluşması için insanlarda özgüven olması gerekir. Militarist anayasa bu özgüveni kırıyor. Yasakçı anayasa, bu memleketin çocuklarının yeteneklerinin gelişmesini engelliyor.

ATATÜRK’ÜN YASI TUTULAMADI

Prof. Dr. Vamık Volkan “Türkiye Osmanlı’nın ve Atatürk’ün yasını tutamamıştır” diyor. Ne demek bu?

İnsan, babası öldüğü zaman bir üzüntü yaşar. Yas tutamazsa, sürekli huzursuz olur. Babasıyla anlaşamıyorsa ‘Baba ben seni seviyorum ama başka bir hayat istiyorum, başka işler yapacağım’ der. Yoksa babasını reddetmez. Biz Osmanlı’yı reddettik. Mezar taşları bile parçalandı. Bu, siyasi tarihimizde büyük bir huzursuzluk ve sıkıntı getirdi. Osmanlı’yı yok saydık.

Atatürk’ü de mi yok saydık?

Atatürkçüler, onu dogmalaştırıp kutsallaştırarak, dokunulmaz, eleştirilemez hale getirerek yasının tutulmasını engelledi. Böylece kendilerine de bir kutsallık avantajı sağladılar. Atatürk, kurucu liderimiz olarak büyük bir değere sahip. Fakat kutsal değil. ‘Atatürk ölmedi’ demek, kendinizi değişime kapamaya varmamalı.

HEM DİNDAR HEM MODERN

“Atatürk, yapmak istediklerini Türkiye’de değil de Suudi Arabistan’da ya da İran’da yapmaya kalkışsaydı başarılı olamazdı” diyorsunuz. Nasıl yani?

Türk toplumu yeniliğe açıktır. Burada İslam’ın kültürel yorumu farklıdır. Kendi kültürünü koruyarak modernleşmeyi talep ediyoruz. İran ya da Suudi Arabistan’da selefi yorumlar fazla. Değişime değil, sürekliliğe yöneliyorlar. Toplum değişikliğe açık olmazsa, lider bir şey yapamaz.

Başörtüsü sorunu neden hala var?

Başörtüsünü radikal bir sembol olarak kullanan çok az sayıda insan olabilir. Fakat başörtüsü yeni ortaya çıkmış bir şey değil. Milyonlarca insan için, inancın bir gereği ve belirtisidir. Başörtüsü sorunu, başörtüsüne siyasal anlam yüklenmesi sorunudur. Başörtüsü sosyolojik bir olgudur, siyasi değil. Alkol de tıbbi bir konudur, siyasi sembol değildir.

Başörtüsüyle moderneşilebilir mi?

Modernite denince, dinden uzak olmayı anlıyorlar. Bir insan hem dindar hem modern olabilir. Bu anlaşıldığı anda, Türkiye çok daha modern bir ülke olacak.

Türkiye’de lider sorunu yok ‘liderin çevresi’ sorunu var

Türkiye’de bir lider sorunu var mı?

Lider sorunundan ziyade ‘liderin çevresi’ sorunumuz var. Çevre, lideri hemen bozuyor. Lider, çevresindekilerin aşırı övgülerinden etkilenerek kendisini eleştiriye kapatıyor.

Başbakan Erdoğan’ı mı kastediyorsunuz?

Bir tek o değil fakat Kürşad Tüzmen ‘Başbakan kendini camdan at derse atarım’ diyor. Kendisini eleştirenleri çizeceği düşünülen lider, karizmatik liderdir, bilimsel lider değildir.

Üç lider çeşidinden söz ediyorsunuz: Klasik, karizmatik ve bilimsel. Nedir bunlar?

Klasik lider, mevcut sistemi en iyi şekilde uygular, yapıyı korur. Soldaki liderlerin çoğu, İsmet İnönü ve Deniz Baykal klasik liderlerdir.

Karizmatik liderin hitabeti iyidir, ikna gücü yüksektir, gol atmaya çalışır; Ecevit ve Erdoğan gibi... Karizmatik lider, kendisi iş başında yoksa sistem yürüyemez. Halbuki, sistemin onsuz da çalışmasını sağlayabilmelidir. O zaman bilimsel lider olur.

Liderliğin en temel şartı nedir?

Liderin sevgi ve güven oluşturması şarttır. Aksi takdirde en fazla geçici lider olur.

Dersim’e, çarşaf açılımına önce sahip çıktı, sonra dönüş yaptı

Kemal Kılıçdaroğlu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Mahatma Gandhi’nin en önemli özelliği dürüstlüğü, tek başına da kalsa kendi doğrularının arkasında durabilmesiydi. ‘Gandi’ lakaplı Kılıçdaroğlu, Dersim konusuna önce sahip çıktı, sonra dönüş yaptı. Çarşaf açılımına da öyle... Bu gibi durumlar Gandiliğe aykırı. Şu aşamada Gandi Kemal’e ‘Solun Demireli’ diyebiliriz. Herkesin hoşuna gidecek şeyler söyleyip kendi bildiğini uygulayabilir.

Kılıçdaroğlu gibi yeni bir liderin bile nasıl böyle çelişkileri oluyor?

Siyasetçiler politik doğrularla hareket ediyor. Kısa vadeli başarıları çok önemsiyorlar.

Siyasetçiler özel hayatlarında çok düzenli olmak zorunda mı?

Bizim milletimiz seçim sandığına, kutsal bir göreve gider gibi gider. ‘Türkiye’yi en iyi kim yönetir?’ sorusu olur zihinlerde. Dolayısıyla siyasi temsile aday olanların, kendilerini bir tür politik evliya, sosyolojik ermiş gibi konumlamaları icap eder.

Silahlı Kuvvetler içinde yaşam tarzımı uygun bulmayan varmış

Sizin bir ordu mensubu olarak yaşadıklarınızdan bahsedelim mi?

1995’te GATA’da doçenttim. Aniden Çorlu’ya veteriner kliniğine tayin edildim. Ben mahkemeye verdim, kazandım ve GATA’ya döndüm. Tekrar Çorlu’ya tayin edildim, bu defa hastaneye. Gene mahkemeye başvurdum ve geri döndüm. Hastane Komutanı Çetin Harmankaya’ya çıktım. Bana ‘Nevzat, mahkemeyi kazandın, tekrar olsa gene kazanırsın, fakat bu defa seni Şırnak’a gönderecekler’ dedi. ‘Kusurum neymiş?’ diye sordum. ‘Silahlı Kuvvetlerde emir komuta zinciri dışında bir odak var ve onlar senin yaşam tarzını beğenmiyorlar’ dedi. O zaman Susurluk olmamıştı, ‘derin devlet’ tabiri yoktu. Benimle birlikte 35 hekimin tayini çıkmıştı.

Bir bakıma, bizzat ordu sizi askerlikten soğutmuş, öyle mi?

Kuleli Askeri Lisesi mezunuyum. Orduya 13 yaşında girdim. 30 yıl görev yaptım. Ben ordunun evladı konumundayım yani. Komutan beni çağırsa, dövse gıkımı çıkarmam. Fakat ‘Sen bu ülkenin iyi evladı değilsin, düşmanısın’ gibi görmesi, tamamıyla paranoyak bir algıdır, hazmedilemez bir yargıdır. Hayır, askerlikten soğumadım. Orduyu seviyorum, iyiliğini istiyorum. Kendi gerçeğiyle yüzleşmesi gerektiğini düşünüyorum. Ordu benim ordum, onurunu kurtarmasını istiyorum. TSK’yı bu zihniyet temsil edemez.

Sizin yaşam tarzınızda ne vardı ki beğenilmiyordu?

Eşim tesettürlüydü. O da geçen sene rahmetli oldu... Başörtüsü, irtica etiketi yapıştırmak için yetiyor.

Son kitabı politik psikoloji üzerine

1996-1999 yılları arasında Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde öğretim üyeliği ve Adli Tıp Kurumu’nda bilirkişilik yapan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Türkiye’nin ilk nöropsikiyatri hastanesi NPİSTANBUL’un Yönetim Kurulu Başkanı. İnsani Değerler ve Ruh Sağlığı Vakfı’nın da (İDER) Başkanı olan Prof. Tarhan’ın kitaplarından bazıları: Psikolojik Savaş, Gri Propaganda (2002), Makul Çözüm, Aile İçi İletişim Rehberi (2004), Evlilik Psikolojisi (2006), İnanç Psikolojisi (2009) ve Türkiye’de yaşanan asimetrik savaşın psikolojik arka planını gözler önüne seren Asimetrik Savaş-Politik Psikoloji (2010).

Politik psikoloji çalışmaları ise 1970’lerde başladı. Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat’ın ‘İsrail’le olan problemlerimizin çoğu psikolojik’ demesi üzerine ABD’de bu konuyla ilgili olarak psikiyatrlara görev verildi. Politik psikoloji de bilimsel disipline dönüştü. Özellikle siyasi liderlerin hangi psikolojik süreçler içinde karar aldıklarını inceleyen bir disiplin...

Star gazetesi-Pazar

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Röportaj Haberleri