Politikada öfke ve öğretilmiş çaresizlik

Prof. Dr. Nevzat Tarhan

Basın’ın “Meclis Meydan Muharebesi” olarak tanımladığı TBMM’deki bize yakışmayan kavga görüntüleri için ne düşünelim? Aslında bazıları öfkeyle beslenir. Savaş stratejileri kavgadır. Bazıları bu tuzağa kolay düşerler. Böylece TBMM’nin iş kazası olan iletişim kazaları yaşanır.

Gerçekte  gelişmiş ülkelerde olduğu gibi TBMM başkanı veya grup başkanlarınca  sistemli ve bilimsel “Öfke  Kontrolu Yönetimi” programları düzenlemeleri tavsiye edilir.

Şu anda gerçek gündemi bırakıp bu konuyu tartışmak geçerli davranış değildir. Oyuna gelinmiş olunur. Bu sebeple günlük politikanın vartalarından, uçurumlarından biri olan “Öğrenilmiş çaresizliğin değiştirilebilmesi” konusuna bugün değinmek istiyorum.

Siyasetçilerin “Gitmek mi zor kalmak mı zor” dedikleri anlar vardır. Bugün böyle anların çok yaşandığı günlerdeyiz herhalde.

“Öğrenilmiş çaresizliğin argümanlarında bir ironi vardır. Soru;   İnsan çekiçle kendi parmağını neden ezdi? Cevap; çünkü kendisini çekici durduramayacak kadar iyi hissediyordu.”

Eski politikacıların çaresizliği

9. Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel’e asker sivil ilişkileri ile ilgili sorular sorulduğunda veya daha cesur davranması istendiğinde verdiği klasik bir cevap vardır. “Ben bu ülkede bunca yıl Başbakanlık yaptım beni bile kulağımdan tutup sürgüne gönderdiler kimseyi tehlikeye atamam” görüşü idi.

Bu cevabı alanlar hemen hak veriyorlardı. Böylece her iki tarafta kendini iyi hissederek yanlışı kabulleniyorlardı. Tıpkı parmağını ezenin ezilmişliği kabullenmiş kurban olması gibi.

Geçmiş politikacılara fazla haksızlık ta yapmayalım. Onlar yokluk ve toplumsal özgüven yoksullukları ile hayatta kalma ve siyasette yer tutma mücadelelerine yanlarında millet desteğini fazla hissetmiyorlardı.

Bugünün siyasetçileri siyasette var olma ve yer tutma mücadelelerinde toplum, basın, aydın kitleleri daha çok yanlarında hissedebiliyorlar mı?  Tabii ki evet.

Öğrenilmiş çaresizlik değişir mi

“Öğrenilmiş İyimserlik” kitabının yazarı ve Pozitif Psikoloji’nin kurucusu Seligman’ın ünlü deneyleri şöyle. Bu deneye kadar düşünce ile davranış arasında ilişki psikolojide önemsenmiyordu.

Birinci deney, iki aşamalı bir deneydir. Birinci safhasında, köpeğe çok sayıda elektrik şoku verilir ve hayvanın bundan kaçması engellenir. İkinci safhasında hayvana elektrik şoku verilir ancak kaçması engellenmez. İkinci aşamada köpeğin elektrik şokundan kaçması beklendiği halde hayvanın kaçma ve kurtulma davranışı göstermediği gözlenir.

Sonuçta, ilk aşamada elektrik şokunu denetleyemeyen ve kaçamayan hayvan çaresiz olduğunu öğrenmiştir. Yani kurban olmayı kabul etmiştir.

Bu deneylerin birisinde ilginç bir tesadüf yaşanıyor. Deney yerini su basıyor. Su baskınından sonra çaresizliği öğrenen hayvanlar korku şoku etkisi ile yanlış öğrenmelerini kullanmıyorlardı.

Diğer deneyde 24 köpek 3 guruba ayrılıyor. Kaçış gurubu, Boyunduruk gurubu, Kontrol gurubu.

Kaçış gurubundakilere hayvanlara elektrik şoku aldıklarında bir düğmeye basarak kaçma öğretildi. Boyunduruk gurubundakilere elektrik şoku verildiğinde bir düğmeye basarak kaçmanın imkansızlığı 30 deneme ile öğretildi. Kontrol gurubuna hiç bir şey öğretilmedi.

Deneyin sonucunda ödüllendirilmiş kaçış gurubu ile ödüllendirilmemeş kontrol gurubu elektirik şokundan kaçmayı eşit biçimde başardılar. Çaresizliği öğrenen gurup çözüm üretemedi.

Sonuç olarak hayvan önceden çözüm bulmayı öğrenmese bile zihinsel teknikler geliştirerek çözüm bulabiliyordu.

Bu deney iyimserliğini kaybetmemiş bir kimsenin başkasından öğrenmese bile mutlaka çıkış yolu bulabileceği tezini güçlendirdi ve Psikiyatride “Cognitive” devrim yaptı. Yani zihin gücü ile kişi davranışları ve hayatını değiştirebiliyordu.

Kurbanlık psikolojisi

Politikanın toplam hayatı insanın toplam hayatı gibidir. Taktik başarılar değil toplam başarı esas alınmalıdır. Hayatın sonuna geldiğinizde sadece başarılarınıza göre değil iyi niyet, güzel düşünce ve gayretinize göre ödüllenirsiniz veya kaybedersiniz. İnsanın kontrol edemeyeceği ve gücünün yetmediği durumlarda niyet ve çabaya göre puan alması da hakkıdır.

Politikada hayat başarısında olduğu gibi kendimizi değiştirebiliriz ve değerler sistemimizi güncelleyebiliriz. Bunun için karamsar duygularımıza, düşünce kalıplarımıza zihinsel isyan etmeyi, itiraz etmeyi başarmamız gerekir.

Çaresizliği öğrenmek, kurbanlığı kabul etmek bağımlılığa iter. Bağımlılıkta eylemsizliğin ve özgüven eksikliğinin hem sonucu hemde sebebi olur.

Askeri vesayete kendini bağımlı hisseden siyasetçiler özgürlük savaşçısı veya gerçek demokrat olamazlar. Askerden fırça yememek için yağ çeken ve kendini iyi hisseden siyasetçi tavrı geride kaldı.

Yapılması gerekeni yapmama hatası ile en büyük hatayı yapanlardan olmayalım.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan - Haber 7
ntarhan@gmail.com