Shakespeare’in ünlü karakteri olan Othello’nun kıskançlığı, psikolojide yerini almış ve ilişkilerde oldukca sıkıntı verici kıskançlığın örneği olmuştur. Othello büyük aşkına bir mendil hediye eder ve karısı bu mendili kaybeder. Bu durumdan şüphe duyan Othello kuşkulanmaya başlar ve bu kuşku önce karısını sonra kendisini öldürmesine sebep olur. Bu acı verici olay bir eserin kahramanına aittir fakat ne yazık ki gerçek hayatta da sıklıkla karşımıza çıkan bu durum psikolojiye Othello sendromu olarak geçmiştir.
Othello sendromu, yani patolojik kıskançlık; geçmişten bugüne yıpratıcı ve acı veren bir karmaşa olmuştur. Düşük özsaygının, kendine güvensizliğin ya da kaybetme korkusunun doğurduğu patolojik kıskançlık; boşanma-ayrılık ile sonuçlanmış ve zaten az olan özsaygının daha da yitirilmesine sebep olmuştur. Kıskançlık; kaybetme korkusuyla gelişen korku temelli bir tepkidir. Fakat patolojik kıskançlık obsesyonlarla gelişen, temelinde öfke bulunan ve her iki tarafı da yoran tepkilerdir.
Psikanalizin kurucusu Freud’a göre kıskançlık hep var olan ve evrensel bir duygudur. Bilinçdışı süreçlerle gerçekleştirdiğimiz, sevilen kişiyi ve ilişkiyi tehdit eden dış etkenleri yok etme çabasıdır. Ancak patolojik boyutta bir kıskançlık; düşük özsaygının kendine güvensizliğin ve duygusal bağımlılığın oluşturduğu bir sapkınlıktır.
İlişkileri ve evlilikleri çıkmaza sokan ve boşanma sebebi olan obsesyonel (takıntı) kıskançlık tıpkı Othello karakterininki gibi kuşkuyla başlar. Daha sonra eşlerden biri dedektif rolüne diğeri ise suçlu psikolojisine bürünür. Dedektif rolündeki eş; suçlunun göz hareketlerini bile takip etmeye başlar ve ilişkiler burada çıkmaza girer. Bu çıkmaz da ise yapılan araştırmalara göre erkekler; yok sayma mekanizması ile kadınlar ise ilişkiye daha fazla bağlanma ile baş etmeye çalışır.
Fakat yapılması gereken kesinlikle bir uzman desteği almak ve kıskançlığın asıl sebeplerini keşfetmektir. Çünkü zaten anormal kıskançlıklar zorlu ve yıpratıcı süreçler içerir. Kıskanan kişi düşük benlik saygısına sahiptir ve dedektif rolü oynadığı içinde sürekli suçluluk duygusu yaşamaktadır. Aşağılanmış olan benliğini daha fazla aşağılamaktadır. Karşı taraf ise savunma mekanizmalarını çok fazla kullanmaya başlamış ve artık yorulmuştur. Kıskançlık zaten sürekli artış gösteren ve kontrol edilmesi güç bir duygudur. Bu yüzden basite alınmamalı ve harekete geçilmelidir. Yol gösterici bir danışmanla birlikte hareket etmek daha doğru ve başarılı sonuçların elde edilmesini sağlar.
Daha sağlıklı bir toplum ve ilişkiler için yapılması gereken en önemli şeyin ise doğru iletişim ve doğru empati olduğu unutulmamalıdır. Karşı tarafa yapılan tüm baskılar onları sizden daha da uzaklaştırır. Bu yüzden en doğru tepki; dolaylı anlatımlar değil dorudan iletişim kurmak ve olumsuz duyguların olumlu duygularla yer değiştirmesini sağlamaktır.
Ayrıca sürece değil sonuca odaklanmak en rahatlatıcı yöntemdir. Aldatılmayı düşünerek sağlıklı yaşayamazsınız. Sonuca odaklanırsanız gerçekten aldatıldığınızda bu tepkileri verirsiniz henüz aldatılmadan değil. Böylece daha uzun ve sağlıklı bir ilişki kurmuş olursunuz.
Sonuç olarak; her duygu gibi kıskançlığında bir ağırlığı, dozu olmalı. Kıskançlık dahil tüm aşırı duygular ruh sağlığınızı, ilişkilerinizi olumsuz etkiler ve daha zor süreçlerle savaşmak zorunda kalabilirsiniz. Sağlığınızı ve ilişkilerinizi yıpratmamak için saplantılı düşüncelerden ve kontrolsüz duygulardan uzak kalmalı bunları gerçekleştiremediğinizde de mutlaka bir uzmana danışmalısınız.