Özcan Köknel İle Bağımlılık Konusu

Mine Şenocaklı, Dünyada uyuşturucu ve madde bağımlılığı konusunda en iyi bilen isimlerden biri kabul edilen, Çapa TF Psikiyatri Ana Bilim Dalı eski Başkanı Prof. Özcan Köknel’e Bağımlılık Konusunu konuştu

Mine Şenocaklı / VATAN


Aile mutlaka çocuğunu yakından izleyecek. 24 yaşına kadar... UNESCO ve UNICEF de aynı şeyi söylüyor. En basitinden, okul ve sınıf arkadaşları dışında bir Ayşe, bir Ali ile görüşmeye başladıysa, kimdir bu Ayşe, kimdir bu Ali? Aldığı para miktarı değiştiyse, nereye harcıyor? Okulda ya da işte başarısız olmaya başladıysa neden? Ha, baştan tembelse canı sağolsun. Ama değilse dikkat, çocuğunuz uyuşturucu kullanmaya başlamış olabilir!

Ardı ardına iki ölüm haberi... Begüm 23 yaşında, Reyhan 19... Mutluluğu uyuşturucuda aradılar. Her iğne bir kaçıştı hayattan, sonuncusu ise kaçışı sonlandırdı. Kurtulabilirler miydi? Çok zor! Hiç başlamamış olabilirler miydi? Belki!.. Eroin, artık Türkiye’de her ailenin korkulu rüyası... Çoğu anne baba farkına bile varmıyor çocuğu uyuşturucuya başladığında. Farkına vardıklarında ise çok geç oluyor. Zira bu bağımlılıktan kurtulmak öylesine zor ki... İşte geçen hafta ölen Begüm’ün hikâyesi... Lisede erkek arkadaşı alıştırmış eroine... Kurtulmak için çok mücadele etmiş. AMATEM’de iki ay yatarak tedavi görmüş. Bir süredir de ayakta tedavisi sürüyormuş. Tam her şey iyiye gidiyor derken, ölüm haberini almış ailesi... Maalesef sorun uyuşturucu oldu mu, mesele tedaviye muhtaç kalmamakta... Çocukların hiçbir zaman uyuşturucuya bulaşmaması tek garanti... Peki bu beladan nasıl uzak tutulacaklar? Neredeyse yarım asırdır uyuşturucuyla mücadele eden, pek çok kitap yazan ve sadece Türkiye’de değil, dünyada da bu konuyu en iyi bilen isimlerden biri kabul edilen, Çapa Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı eski Başkanı Prof. Özcan Köknel’e bu soruyu sorduk.

“Madde bağımlılığını yaratan bir üçgendir”

Hocam neden bazı gençler yanından bile geçmezken, bazı gençler uyuşturucu müptelası oluyor?
Ben bu konuyla ilgili çalışmaya başladığım zaman, bunun aslında bir madde sorunu olmadığı kanaatine vardım. Madde bağımlılığını yaratan bir üçgendir. Üçgenin bir köşesinde çocuklar ve gençler, bir köşesinde maddeler, bir köşesinde de alkol ve madde altkültürü bulunur. Bağımlılık sorunu böylece oluşan üçgen alanının içinde ele alınırsa bütün yönleriyle incelenip anlaşılabilir. İlk iki köşede bulunanlar tek başlarına çok önemli değildir. İkisini, yani gençlerle maddeyi bir araya getiren alkol ve madde altkültürüdür. Onun için bir ülkede madde yahut alkol bağımlılığıyla ilgili bir plan yapılacağı zaman katiyen maddeler üzerinde durulmaz.

Begüm iki ay AMATEM’de tedavi görmüş. Buna rağmen bağımlılıktan kurtulamamış. Neden?

Çünkü en önemli şey o genci o altkültürden ayırmak. Bu, maddeden ayırmaktan çok daha önemli. O üçgeni mutlaka parçalayacaksınız ve bir daha o üçgenin bir araya gelmemesi için her şeyi yapacaksınız. Çünkü madde bağımlılarının oluşturduğu bir altkültür var... Bir genç birlikte uyuşturucu aldığı o insanlardan tarafından dışlanmamak için, kınanmamak için, kendisine o insanların verdiği değerin kaybolmaması için mutlaka ve mutlaka madde ile ilgili tedavi gördükten sonra da onlarla görüşüyor. Zaten onlar arıyor, peşini bırakmıyor, yardımcı olmak için, arkadaş oldukları için... Bu yüzden tedavinin temeli, mutlaka hastanede yattığı süre içinde, elden geldiği kadarıyla o kişide madde yatkınlığını ortaya çıkartan nedenleri bulup, psikoterapiyle, grup tedavisiyle, rehabilitasyonla düzeltebilme yoluna gitmek olmalıdır. Artı mutlaka o kişinin yeni bir ortam bulması için yardımcı olmak gerekir.

Yani eski arkadaşlarından, eski ortamından koparıp, yeni bir çevre, yeni bir arkadaş ortamı, yeni bir iş ortamı yaratmak gerekir, öyle mi?

Evet. Çünkü eski ortamındaki madde bağımlısı arkadaşları, dostları, onun aralarından ayrılmasını kabul etmezler. O kültürün ise bir amacı var. O kültürden insanların beklediği bir şey var. O kültürün amacına ulaşmak için gencin çaba göstermesi lazım. O kültürün ilkesi var. ‘Bu ilkeye uyacaksın kardeşim.’ Ha uymazsan? ’Seni adam yerine koymam, derhal grubumdan atarım.’ Sen alkol altkültürünün içine girip de, ’Ben süt içerim’ diyebilir misin? Hemen alaya alırlar. Peki o altkültürde önemli kişi olabilmek için ne yapacaksın? ’Ben önemli kişiyim. Diğerlerinden farklıyım. Ben eroin kullanıyorum, bir şey olmuyorum’ diyorsan eğer mutlaka madde kullanacaksın. İşte bu yüzden genci bu ortamdan uzaklaştırmak çok çok önemli...

Peki bir aile çocuğunu uyuşturucudan nasıl uzak tutabilir?

Çok basit. Bir kere ailenin ilgili bilgili aile olması lazım. Çocuk doğduğu anda, ailenin bir bireyi olarak kabul edeceksiniz. Onun duygularına, düşüncelerine saygı göstereceksiniz. Ona yaşına uygun biçimde davranacaksınız. Eğer bir çocuk normal doğduysa, onun yaptığı her davranış normaldir. Onu anormal hale getiren anne babanın tutumudur. Diyelim ki, iki yaşındaki bir çocuk bardağı alıp oynadı ve elinden düşürüp kırdı. Anne-baba, ‘Bu yaşın özelliği’ diyen ebeveyn değilse, ne yapıyor? ’Vay kırdın!’ diyor dövüyor yahut azarlıyor yahut engelliyor. Bu engelleme çocuğun içinde öfke, kızgınlık yaratıyor. Bu öfke ve kızgınlık o çocuğu aile içinde mutsuz ediyor. Bu belki ufacık bir örnek ama önemli. İleride bu mutsuzluğu gidermek için bir arkadaşı, ’Al iç bunu, rahatlarsın’ dediği anda da mutluluğu orada arıyor. Bu yüzden aile mutlaka çocuğu yakından izleyecek...

Hangi yaşa kadar peki?

24 yaşına kadar... UNESCO ve UNİCEF de aynı şeyi söylüyor. Çocukta 12-13 yaşında biyolojik gelişme başlıyor. Sonra 17-20 yaşına kadar psikolojik gelişme oluyor. Tamamlanması 24 yaşı buluyor. O psikolojik gelişmede çocuğun duyguları çok çabuk değişiyor. Bir anda seviyor, bir anda nefret ediyor. Bir anda birinin etkisi altında kalıyor. Bir anda etkisi altında kaldığı insana öfkeleniyor, kızıyor. Bir anda aşık oluyor. Biz ’Evladım, bu yaşta bu olmaz’ dediğimizde ’Siz anlamazsınız’ diyor. Ama bir süre sonra aşık olduğu telefona çıkmadı diye ondan nefret ediyor. ’Sen beni sevmiyorsun’ diyor falan ve bu bir yerlere kadar gidiyor... Onun bu duygu dalgalanmalarının yaşına özgü olduğunu bileceksiniz. 14-15 yaşındaki çocuk, anne babasına karşı çıkar. Bunu normal olarak göreceksiniz.

Neden?

Çünkü kendi kişiliğini, kendi kimliğini ispat etmek için olaylar karşısında kendine göre bir dünya görüşü olması lazım. Doğru ya da yanlış... En kolayı, onunla ’Sen de doğru düşünüyorsun ama’ diye söze başlamak. Katiyen ‘Senin aklın ermez... Salaksın, serserisin, çocuksun’ diyerek, onu nitelendirecek bir şey söylememek lazım. Yani herhangi bir karşı çıkışta, onu aşağılayacak, bedensel kimliğine, ruhsal kimliğine, toplumsal kimliğine karşı olacak, onu örseleyecek bir şey dememek lazım. Bir de mutlaka kimlerle arkadaş olduğu, o arkadaşlığı nasıl sürdürdüğü yakından izlenmeli. En basiti, okul ve sınıf arkadaşları dışında, bir Ayşe ile, Ali ile görüşmeye başladıysa, kimdir bu Ayşe, kimdir bu Ali? Aldığı para miktarı değişiyorsa, o güne kadar alışılagelen davranışında, tutumunda eskiye göre bir değişiklik oluyorsa, içinde bulunduğu çalışma ortamında bir başarısızlık ortaya çıkıyorsa dikkatli olunmalı... Ha, baştan tembeldir, canı sağolsun. Ama 18 yaşına kadar gayet çalışkan, sınıfta iyi, arkadaşları iyi, ama birden uyumu bozuluyor. Üstelik de bu uyum bozukluğu, arkadaş çevresiyle ilgiliyse, okulla ilgiliyse, iş yeriyle ilgiliyse, spor yapıyorsa orayla ilgiliyse önemli... Bir çocuk evle çatışma içinde olabilir ama arkadaşlarıyla da çatışma içindeyse, okulla da çatışma içindeyse, işyeriyle de çatışma içindeyse sorun var demektir. Tamam hepimiz anne babamızla çatışırız. Ama iyi bir arkadaş grubumuz vardır, onlarla ilişkimiz iyidir. İşte bunlara dikkat edilmesi lazım.


Terörist bir gençle bağımlı bir genç arasında fark yok!

Nasıl bir benzetme demeyin başlığı okuyup. Prof. Özcan Köknel, sonuçtan değil, sebepten yola çıkıyor. Toplumun değer vermediği, ailede sevgi ve anlayış görmeyen gençlerin, çözümü onlara değer verecek bir altkültürde aradığını söylüyor ve ekliyor; “Ya Türkiye’yi kurtarmak için terörist oluyor ya da mutluluk peşinde her dozda ölüme koşuyorlar!”

Prof. Özcan Köknel’le meseleyi konuşmaya başladığımızda, sonuçlardan değil nedenlerden gidelim istedik. Zaten Köknel’in vurgusu da hep nedenlere? Neden bazı gençler uyuşturucunun yanından bile geçmezken, bazıları müptelası oluyor? “Gençlik her şeye merak sarar. Her şeyi taklit eder. Karşı cinsle iletişim kurmak ister. İlişki kurmak ister. Kendini o tarafa kabul ettirmek ister. Saygınlık elde etmek ister. Yani ‘Ben de bu toplumda bir adamım’ demek ister” diye giriyor söze Köknel ve meseleyi deşiyor: “Gencin amacı, bu toplumda bir yeri olduğunu, bir değeri olduğunu hissetmektir. Eğer aile bu değeri verecek mesajı iletemiyorsa, toplumdan da bu mesajı alamıyorsa genç, o zaman bunu altkültürlerde aramaya başlar... ”
Hangi altkültür?.. Çok ilginç bir bağlantı kuruyor Köknel, uyuşturucu bağımlılığı ve terörü aynı kefeye koyarak... “Bütün altkültürlere girişin nedeni, kimlik ve kişilik arayışıdır. Eğer gence içinde bulunduğu toplum, içinde bulunduğu aile, kişiliğini, kimliğini vermiyorsa, ’Senin de bizim toplumumuzda, bizim ailemizde değerin var, yerin var’ güvenini, garantisini vermiyorsa, genç bunu başka bir altkültürde aramaya başlıyor. Bu altkültür bazen madde altkültürü, bazen etnik altkültürü, bazen de tarikat-mezhep altkültürü oluyor. Çünkü genç, sadece buralarda ailede bulamadığı anlayışı, değeri buluyor” diyor Köknel.
Nasıl mı değerli hissediyor kendisini genç? Söz gelimi eğer ki bir örgütteyse, “Sen Kürt etnik kökenine özgürlük getireceksin. Sen savaşımızı zafere ulaştıracaksın” diyor birileri. Yani onu ’kahraman’ ilan ediyorlar. O da ölüme gidiyor. Madde bağımlılığına gelince; buradaki sorun sahte mutluluk. “Bu toplum seni anlamıyor, değerini bilmiyor. Annen baban sana anlayış göstermiyor. Bir parça eroin kullanman, mutlu olman için yeterli” diyor bir arkadaşları... Terörist bir gençle, bağımlı bir genç arasında böylesi bir ortaklık kuruyor Köknel. Her ikisi için de önlemi hiç başlamadan almak gerekiyor. Zira örgüte giren için de, ilk iğneyi yapan için de artık çözüm bulmak çok zor. Gerçek çözüm ise, çocuklarına değer veren, sevgiyle büyüten ailede, gençlerine sahip çıkmayı bilen toplumda...


‘Geçinemiyoruz ayrılacağız’ olmaz! Çocuk ne olacak?


Siz bu sorunu çözecek olan aile diyorsunuz...

Kesinlikle. Bakın, devlette kim bu işi takip edecek? İstediği kadar yasa koyucu bu işte samimi olsun. Polis takip edecek, gümrükçü takip edecek... O kadar çok para dönüyor ki ortada! Zor geçinen bir polise maaşının iki katını verseniz bu işe göz yummaz mı? Bir ülkede ele geçen uyuşturucu maddenin 10 mislinin o anda ülkenin trafiğinde olduğu biliniyor. Bunlar uluslararası araştırma sonuçları... Onun için aile önemli. İkincisi, 13 ila 20 yaş arasındaki gençlerin elden geldiği kadar kendini geliştireceği, spor gibi, müzik gibi bir altkültürün içinde olmasını sağlamak gerekiyor. Çünkü en riskli yaşlar bunlar. Zaten madde bağımlılığı bütün ülkelerde bir gençlik sorunu olarak görülüyor. Demek ki gençliği aile olarak, toplum olarak koruyacak bir şeyler yapmak gerekiyor. Bir de gençlerde bir kanaat var, elden geldiğince onu da kırmaya çalışmak lazım. Genç bir arkadaşının madde kullandığını biliyorsa, arkadaşlık, dostluk adına bunu ailesine söylemiyor, gizliyor. Bu çok büyük bir hata. Çünkü bir süre sonra kendisi de eroine alışıyor ve ölüp gidiyor.
“Öyle babalar var ki, çocuğu akşam eve geldi mi bilmiyor”

Peki Begüm’ün anne babasının yapabileceği bir şey var mıydı?

Bir kere orada anne baba yok ortada. Bakın buraya geliyorlar, görüyorum; sorun hep aynı. Eğer bir insan evlendiyse, çoluk çocuk sahibi olduysa, ilk prensibi o çocuğun mutluluğu olmalı. Aksi olacaksa evlenme kardeşim, kendi başına yaşa. Sen evlenmişsin, çocuk sahibi olmuşsun, ’Eşimle geçinemiyorum’ diyorsun. Niye geçinemiyorsun? ’Geldiği zaman benim hatırımı sormuyor.’ Ee bu çocuk ne olacak? ’Geçinemiyoruz, karım yahut kocam bana istediğim özeni göstermiyor.’ Peki sen bu yüzden ayrılırsan çocuk ne olacak? Bakın dünyada da, bizde de bu tür madde yatkınlığı gösteren çocukların çok büyük kısmının hayatı mutsuz geçmiş. Bir de ortada anne baba var ama, eğer çocuğa kimlik kişilik tanımıyorlarsa onlar da sorunlu. Ben öyle aileler biliyorum ki çocuğu evde mi, değil mi farkında değil. İnanın değil. Hatta bir madde bağımlısının babasına sormuştum, ’Akşam eve gelmiş miydi?’ diye. ‘Vallahi hocam farkında değilim. Bizim altı çocuğumuz var’ dedi. O akşam çocuğunun, üstelik kızının evde olup olmadığından haberi yok. Siz biliyor musunuz, bana gelen aileler arasında 25 çocuklu olanlar var. Üç hanımdan... Bu adamın bir baba figürü yaratmasına imkan var mı sizce? Bu ailenin çocukları sağlıklı olur mu? Bu baba Güneydoğulu. Garanti çocuklarının bir kısmı terörist olacak.


Hangi çocuklar uyuşturucu kullanmaya daha yatkın?

Hocam hangi çocuklar uyuşturucu kullanmaya daha yatkın?

Türkiye’de beş tip aile var. Bunlardan biri, ilgili ve bilgili aile. Yani çocuğuna ilgi gösteriyor ve bunu şu anki pedagoji ilkeleri içersinde elinden geldiğince yapmaya çalışıyor. Bir ya da iki çocuk sahibi... Orta ekonomik düzeyde... En sağlıklı aile tipi budur. Her konuda... Onun dışında dört tip aile daha var. Biri yetkeci, yahut otoriter, yahut totaliter aile... Bunlar daha çok geleneksel kültürü sürdüren aileler. Zannediyorlar ve umuyorlar ki, babanın otoritesiyle aile içinde her sorun halledilecek. Burada baba, hem en büyük yetkeyi elinde tutuyor, eşini adam yerine koymuyor, çocuklarının bütün ilkelerini kendisi saptıyor, çocuğun genç olduğunu, büyüdüğünü, onun da duygusu, düşüncesi olduğunu kabul etmiyor, hem de ya ekonomik gücüyle ya fizik gücüyle ya gelenek görenek ve adetlerin yarattığı güçle ya da dinsel güçle o çocukları elinden geldiği kadarıyla elinde tutmaya çalışıyor. Ne var ki, o çocuk o ailenin dışına çıktığı zaman, babadan gelen bu baskıdan kurtulduğu zaman, hiçbir ilke ve kural tanımaz duruma geliyor. Dolayısıyla bu çocuklar ailenin kendi kanaati dışında, madde kullanmaya daha yatkın çocuklar oluyor.
“Dinimiz insana Allah’ın halifesi olarak bakıyor ama...”

Ya diğer aileler?
Üçüncüsü, tutarsız aile. Mesela anne ’Hadi git’ diyor, baba ’Otur!’ diyor. Anne ’Arslansın’ diyor, baba ’Eşeksin’ diyor. Yani birisi ’Bunu yaparsan böyle olur’ diye cezalandırıyor, diğeri koruyor. Yahut anneanne, babaanne, dede koruyor... Anne-baba harçlığı kesiyor diyelim, anneanne ’Sen üzülme evladım. Gel ben sana harçlığını vereyim. Ama sakın annene, babana söyleme’ diyor. Bunun gibi tutarsız olan ailelerin yanısıra, çok demokrat aileler de sorunlu. Sözüm ona gence çok değer veren, ama aslında kendi dünyalarını yaşayan aileler bunlar. Çocukla hiçbir duygusal bağlantıları olmayan, bütün bağlantıları, ’Neyi eksikti?’ türü cümleler olan... ’Ne istese alıyorum, araba istedi aldım. Hâlâ ne istiyor it oğlu it’ şeklinde konuşan ailelerde yetişen bu çocuklar da madde bağımlılığına yatkın bir kişilik yapısı gösterme eğiliminde oluyor.
Bakın, aslında biz keşke bir de şunları konuşsak... Bizim dinimiz insana Allah’ın halifesi olarak bakıyor. Yani çocuk, genç o kadar değerli. Biz o kadar değerliyiz. Ama biz ‘Şunu yaparsan günah işlersin, bunu böyle yaparsan cehenneme gidersin’ deyip, hep bu ayrıntılarla uğraşıyoruz. Oysa topluma bu mesajı vermemiz lazım. Bunlar Kuran’ı Kerim’de var. Bizim dinimiz akıl dini. Bizim dinimizin akılla ilgili surelerini, bin sene sonra aydınlanma filozofları kullanmış. Ama bunlar dururken biz, tuvaletini pisuvara ettin, etmedin bunları tartışıyoruz...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Röportaj Haberleri