Öyle Bir Üzer Zaman Ki…

Dr. Recai Yahyaoğlu

Zaman geçerken bizler de kendimizden geçeriz… Çünkü zaman ilerledikçe biz artık eski biz değilizdir. Şimdiki halimiz ile geçmişteki halimiz arasındaki makas sürekli açılır…İsteyerek veya istemeyerek ya iyi oluruz ya da kötü… Düşeriz kalkarız, ağlarız güleriz, severiz seviliriz. Bir bakarız ki gülerken yüreğimiz kan ağlar ya da hıçkırıklar arasından yüreğimiz mutluluğa yelken açar…

Kısacası zaman hepimizi farklı olarak başkalaştırır. Eritir. Çoğaltır. Büyütür. Küçültür. Zirvelere çıkarır. Yerin dibine sokar. Çocuklarımız olur. Saçlarımıza aklar düşer. Belimiz eğrilir. Damarlarımız daralır ve daha neler neler… Kimi huylarımız ve davranışlarımız değişir kimileri aynı kalır. Olumlu değişimin gücünü gördükçe daha fazla değişmek isteriz…

Enteresandır. Değiştikçe buna bağlı olarak kimimiz mutlu olur kimimiz üzülür. Bazen bizim üzüldüğümüze diğerleri sevinir. Bazen ise bizim sevindiğimize onlar üzülür… Kimilerini ötekileştirirken diğerlerini yakınlaştırırız. Ötekiler son anda yardımımıza koşarlar fakat durumumuz yakınlaşanların umurlarında bile olmaz…Bu gezegende kimin dost kimin düşman olduğu belli değildir…

Para, makam, aşk ve hayal kırıklıklarıyla zamanın içinde savruluruz… Bazen başladığımız yerde hala durduğumuzu görüp şaşarız bazen ise hiç ayrılmayacağımızı sandığımız yerden kıtalar ötesine gider bir anaforun içinde kayboluruz… Durduğumuz yer artık çok uzaklarda kalmıştır. Diğer yandan ise senelerce dikildiğimiz yere hiç ait olmadığımızı düşünebiliriz…

Makamlar çok öğreticidir. İnsanların iki yüzlüğünü, hainlik ve gaddarlığını buralarda keşfederiz. Koca makamlarda minnacık adamlar tanır, minnacık makamlarda ise dev yüreklerin olduğunu görürüz. Aslında sınanmak ve hizmet için bu makamların geçici acı çekilen yerler olduğunu öğreniriz… Tıpkı para gibi makamlarda ateşten gömleğe dönüşür iyi insanlar için…

Aşık olduğumuzu zannedebiliriz. Oysa aşk hastalıklı bir duygudur. Duygular coşar akıl dumura uğrar. Aklımız başımıza geldikçe bedenlerin temasını değil ruhların sevgisini önemseriz. Ruh ikizimizi ararız da bir türlü bulamayız. Çünkü bunların hepsi uydurmadır… Ruh ikizi yoktur. Ferhat’ın aşkı için dağı delmesi boşunadır… Dağı delmeye değecek sevgi dünyevi olamaz…

Zaman geçtikçe üzüntülerimiz birikir… Mağaradaki tortular gibi gölgelerimiz bile bir süre sonra bizden uzaklaşmaya çalışır… Sevinçlerimiz kısa üzüntülerimiz uzundur. Aşık dudaklar gibi günün en aydınlık saatindeki gölgemizle ikindi vaktindeki gölgemiz birbirleriyle bütünleşmek ister… Heyhat… Zaman aktıkça zamanın içinde bizlerde akar ve geriye hiç biz zaman dönemeyecek şekilde başkalaşırız…

Zaman her şeyin ilacı değil, aslında herkesin ustasıdır… O öğretir bize hayatın geçiciliğini… Unvanların, servetlerin, makamların ve hemen her şeyin boş olduğunu… Servetin sıkıntımızı arttırdığını görürüz… Biz bizi sevenleri hayal kırıklığına uğratırken, aşkın, sevginin ve dostluğun başka anlamlarının olduğunu öğreniriz… Doğarken ağladığımız gibi ölürken de çoğu kez sonumuza ağlamak yakışır…