Ölümün ve Geride Kalanların Psikolojisi

Doç. Dr. Erol Göka bu kez dünyaya gelen herkes için en kaçınılmaz gerçek olan ölümü yazdı.

Doç. Dr. Erol Göka bu kez dünyaya gelen herkes için en kaçınılmaz gerçek olan ölümü yazdı. Batı ve Doğu dünyasında ölüm kavramı, modern insanın ölüm bilinci ve ölümden kaçma çabası, kendi ölümümüzü ve yakınlarımızın ölümünü karşılama biçimlerimiz, ölüm deyince yaşadığımız korkular, ölümsüzlük arzusu ile ölme isteği arasında salınan ruh halleri, kayıplar karşısında hissettiklerimiz, acılarımız, kederlerimiz, matem süreci ve bitmeyen matemler, çocuk ve ölüm, dinin ve kültürel unsurların ölüm acısıı sağaltmada üstlendiği rol ve ölüm deyince akla gelecek her türlü sorunun cevabı “ÖLME”de. Teorik ve felsefi altyapıyı zengin uzmanlık deneyimiyle destekleyen yazar, hepimize soğuk gelen ölüm gerçeğiyle “başımızı hoş etmenin” anahtarlarını sunuyor.

Ancak ölümü inkâr etmeden, onunla yüzleşerek ve barışarak daha anlamlı bir hayat yaşayabileceğimizi hatırlatıyor “ÖLME” bizlere.

“ÖLME” modern insanın psikolojisine İslam dünyasından, çağdaş Müslüman’ın ruh haline varoluşçuluk ve psikanalizden keşfe çıkan ilk çalışma.

ÖLME kitabıyla ilgili Zaman Gazetesi'nin Kitaplık ekinde şu değerlendirmelere yer verildi.

İnsan hem ‘ölüme varan' hem de ‘ölüme karşı' bir varlıktır; ölümün çizdiği sınırla yetinmeyen, sonsuza uzanan arzuları vardır. Sonluda sonsuzu istemek olan bu durumuna filozoflar ‘insanın trajedisi' demişler.

Diyelim ki, bir düş kursak ve bu trajedi bitse… Mesela günün birinde ölüm çekip gitse, hayattan düşse… İnsan hep yaşasa… Sınırsız bir ömrü olsa… Yaşı bilmem kaça varsa, onlarca badire geçirse ve ölümcül hastalıklara yakalansa da ölmese… Bir türlü ölmese yani… Ölümlü hayatı hastalıklı bir uzuv gibi düşünen, bütün çabasını ölümü hayattan dışarı atmak olan modernlerin beklentisi gerçekleşse…

“Düş bu!... Keşke mümkün olsa…” diyecek olanlara, Jose Saramago'nun Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş romanını okumalarını önereceğim. Düşün devamı bu romanda anlatılıyor. Günün birinde bir ‘yok ülke'de ölüm pılını pırtısını toplayıp gidiyor. O ülkede artık hiç kimse ölmüyor. Ölümün çekip gittiği andan sonra son nefeslerini vermek üzere olanlar yeniden hayata dönüyor. Durumları ne kadar ölümcül de olsa ölemiyorlar. Kazalar oluyor, ama hiç kimse ölmüyor. Ülke insanları, yöneticiler, kurumlar bu olağanüstü durum karşısında öylece kalıyorlar. Şaşırma ile birlikte ölümsüzlük arzularının gerçekleştiği ihtimaliyle de seviniyorlar. Ölümün taciz edip durduğu dünyanın orta yerinde vaha gibi duran ülkenin vatandaşı olduklarını düşünmeye başlıyorlar. Çok geçmeden bu durumun kendileri için hiç de hayırlı olmadığını kavrıyorlar. Ölümün aslında bir nimet olduğunu fark etmeye başlıyorlar, ölümsüzlüğün ise felaket… İnsan ilişkileri, ahlak, yardımlaşma, insani olan her bir şey çürümeyle karşı karşıya kalıyor. Modernlerin düşü Saramago'nun kurgusuyla gerçekleşiyor ama düşün cennet değil cehennem olduğu anlaşılıyor.

Ölümsüzlük… ama nasıl?

Evet, biz modernler bencilliğimizin iğvasıyla yanılıyor, ölümsüzlüğü istemekle aslında felakete oynuyoruz. Ölümün hayata düşen ışık olduğu, hayatı anlamlı ve yaşanılır kıldığı geçmiş zamanlardan düşerek vardığımız şu günlerde ölüm bize kötücül bir şey gibi geliyor. Hegel'in “Tarih, insanların ölüme karşı eylediklerinin toplamıdır” tanımı modernlerin ölüme yaklaşımını veriyor. Freud koca bir dönemi ve hastalıklı halini cinselliğin bastırılmasıyla açıklamıştı. Hazrete göre o dönemde cinsellik yokmuş gibi davranılıyordu; insanlar ayıp, günah, utanılacak bir fiili işler gibi cinselliği yaşıyorlardı. Freud'un psikanaliz teorisi ile modernlerin ölüm algısı arasında nasıl bir benzerlik var? Şöyle: Kimi teorisyenlere göre, modernlerin bunalımlarının temelinde, kötücül bir şey olarak algıladıkları ölümü hayatın dışına itme çabaları vardır. Cinselliğin bastırılmasıyla yaşanan patolojik durum, bu sefer insanın ölümü unutmasıyla, unutmak istemesiyle gerçekleşmeye başladı.

Dinin ve kadim kültürlerin hayattan çekilip sekülerizmin insan ve hayat kurucusu olmasıyla birlikte yaşananlara bakıldığında bu tespite katılmamak mümkün değil. Sekülerizmin ete kemiğe büründüğü Batılı toplumlar bunu derinden yaşıyor ve haklı olarak durumları üzerinde düşünüyorlar. Batı'nın periferisi de bu durumdan etkileniyor; hem hastalıklı hallerden, hem de yapılan eleştirilerden ve geliştirilen tezlerden. Mesela hayatı ve ölümü başka türlü algılayıp yaşaması gereken Müslümanların da Irwin Yalom'dan reçete bekliyor olması bu yüzdendir. Doğrusu Müslümanların hayatın ölüm, ölümün hayat için ne olduğu sorusunun cevabını Batı'nın kendi pratiğinden okumaları düşünülesi bir şeydir. Bu konunun teorisini çalışmış, bunun pratiği diyebileceğimiz bir hayatın öznesi Müslüman sanatçı, filozof ve psikiyatristlerin yorumları ve çalışmaları bu açıdan hem gerekli hem de önemlidir.

Ülkemizde bu konuları çalışan, yazan çok az insan var. Erol Göka bunlardan biridir. Bu anlamda yüzlerce makale, onlarca kitap yayımlayan Göka, TİMAŞ Yayınları'ndan çıkan Ölme - Ölümün ve Geride Kalanların Psikolojisi isimli yeni kitabında bekleneni yapıyor. Modernlerin hayatlarında ölümle kurdukları ilişki biçiminden doğan arızalara yoğunlaşan teorisyenlerin eleştirilerine dikkat çekerken, konuya Türk-İslam kültürü içinden bakmayı da unutmuyor. Kitap iki bölümden oluşuyor. Birinci bölümde bu konuları okuyan, düşünen ve yazan entelektüel Göka'yı bulurken, ikinci bölümde psikiyatrist Göka'nın mesleki müşahedelerini ve buradan çıkardığı dersleri okuyoruz. Yazarın değerlendirmesi şöyle: “Ölme ile ilgili olarak sizlere neleri, nasıl aktarmak istediğimizin bir planı var. Bu plan da iki amaca dayanıyor. İlk olarak, ölüm bilinciyle ilgili modern tutumların eleştirisini ve ölüm bilincini artırmayı, yaşamlarımızı ölüm bilinci çerçevesinde yönlendirmeye katkıda bulunmayı amaçlıyoruz. İkinci amacımız ise gerek yaşantımız gerek meslek uygulamalarımız sırasında gördüğümüz ölümü, ölümcüllüğü ve matemi ele alışımızdaki hatalı tutumları göstermeye, mümkünse düzeltmeye çalışmak. Hem Batılı düşünürleri, varoluşçu-psikodinamik yaklaşımları, çağdaş psikiyatri ve psikoloji araştırmalarını hem de kendi kültürümüzün ölüm ve mateme ilişkin dev mirasını bir araya getirerek ortaya insanımız için yararlı olmasını dilediğimiz bir ürün çıkarmaya gayret ettik.”

Birinci bölümün konuları şöyle sıralanabilir: Kavramsal açıdan ölüm, ölüm bilinci, ölüm korkusu, ölüme karşı tutumlar ve ölümü inkâr biçimleri, ölümsüzlük arzusu, dünyasızlaşma olan psikolojik ölüm, hem felsefenin hem psikolojisinin bir konusu olan ölümü istemek… İkinci bölümün konuları ise; geride kalanların ve ölümcül hastalıklara yakalananların psikolojisi diyebileceğimiz durumlar, yas, matem, yas sürecindeki insanlara yardım ve yaklaşım, yas-kültür ve dini inanç, ölüme yaklaşan hastaların psikolojisi, çocuk ve ölüm…

Kitap İle İlgili Diğer Bilgiler

Kitabın Adı: ÖLME

Yazar: Doç. Dr. Erol GÖKA

Yayın Yılı: 2009
303 sayfa
Karton Kapak
ISBN:6051141053
Dili: TÜRKÇE

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Kitaplık Haberleri