Amerikalıların olumlu düşünmeleri beşikte başlar. Amerikalı çocuklar kendilerini etraftakilerin kutlamaları arasında bulurken açarlar gözlerini: "Aferin!" Aynı yüreklendirmeler eğitim hayatlarına da damgasını vurmuştur. İlkokulda, telaffuz hataları yüzünden kendilerini suçlu hissetmeleri riskine kimse girmez: Telaffuz hatalarında sergiledikleri yaratıcılık göklere çıkartılır. Becerileri (yahut beceriksizlikleri) her ne olursa olsun, genç insanlar iyi bir iş çıkarmış yahut ellerinden gelenin en iyisini yapmış izlenimiyle büyürler.
Kıyas yapmaya kalkanlara eyvahlar olsun. Barack Obama, Singapur'daki çocukların uluslararası matematik yarışmalarında Amerikalı çocuklara nispetle üç kat daha fazla iş çıkardıklarına işaret ettiğinde vatanperver olmayan bir oyunbozanla hemen hemen eşdeğerde tutulmuştu.
Olumlu bir ruh hali, Amerika Birleşik Devletleri'nin en büyük güçlerinden biridir. İyimser, müteşebbis ruhlu, bardağın boş tarafını değil dolu tarafını gören, set çeken değil vaad eden olmaksızın düşünülemez o. iyimserlik ulusal DNA'larına kazınmıştır. Bir tür nezaket şeklidir, bir zırhtır. Ve tüm bir ekonomi. Robert Reich'ın da dediği gibi "iyimserlik, niçin çok az tasarruf yapıp niçin çokça harcadığımızı açıklar."
Aynı zamanda, en büyük Transatlantik farklılıklardan biridir Financial Times bir yıl önce, krizin orta yerinde, bir uluslararası anket çalışmasını yayınladı. Kötümserliğin şampiyonları kimdi sizce? Elbette ki Fransızlar. En iyimserler peki? Tüm Avrupalıların önünde giden Amerikalılar.
Fakat iyimserlik bu sıralar biraz neşesiz. Amerikalılar her yıl olduğu gibi bu yıl da mağazalara akın ettiler fakat çok az harcadılar. Ve olumlu düşünce, Amerikan gücünün bu sütunu sallantıda. Amerikan rüyasının ardındakiler hakkında çeşitli araştırmalar yapan Barbara Ehrenreich'ın kaleme aldığı sarı bir kitap şeklinde kurnaz bir hücum yayınlandı bu yıl (editör kanmamış ve yapmış yapacağını çünkü sarı, çoşkunun rengidir). Fen fakültesinden diplomalı araştırmacı doğal şüphecilerden biri – homurdananlardan biri demek değil bu – her ne kadar toplu sevincin tarihini yazmış birisiyse de; ve "iyi bir gün geçirmek veya yabancılara tebessüm etmeye muhalefet etmek" gibi bir derdi de yok.
Barbara Ehrenreich 2000 yılında göğüs kanseri oldu. Onu fıtık eden yalnızca tedavi değildi, Pink Ribbon guruları ve kanserin iyi tarafına bakmasını emreden olumlu insanlar da onu gıcık etmişti. Lance Armstrong onun için "başıma gelen en iyi şey" demişti. Ehrenreich kızgındı. İstatistik çalıştı ve mutlu insanların daha uzun yaşadığını ispatlayan hiçbir şeyin olmadığını tespit etti.
Amerikalıların olumsuz düşünceleri bastırmalarını ve her şeyin yolunda gideceğini hatasız bir şekilde itiraf etmelerini icâp ettiren "mecbûri iyi ruh hali kültüyle" savaşını sürdürdü. "Bir tutum değil" diyor "bir ideoloji bu" ve "rahatsız edici herhangi bir haberi defetme kapasitesi doğurmakla sonuçlanıyor, tıpkı bir refleks gibi."
Olumlu düşünce, sırf olumsuz düşünceleri akla getirmenin başarısız harekete yol açacağı korkusundan dolayı, bir kimsenin onların üzerinde kafa yormasını yasaklar. Barbara Ehrenreich'a göre bu şekilde muhakemenin yürütülmesinin Irak işgaliyle ilgili yanılsamalara veya kör bir şekilde yüksek faizle kredi almaya yol açtı. Ronald Reagan gibi George Bush da sadece iyi haberlerden hoşlandı. 60'ncı doğum gününde basına şöyle demişti: "Tüm problemlerin iyimserlikle çözüleceğine inanıyorum."
Barbara Ehrenreich "Bright-sided" başlıklı kitabında olumlu düşüncenin kökenlerine yöneliyor. Başlangıçta, Kalvinizm'in yol açtığı ürpertiye karşı bir tepkiydi. Sivil Savaş sonrasında, Christian Science Monitor'un müstakbel kurucusu Mary Baker Addy ile bir mûcid ve metafizikçi olan Phineas Parker Quimb şu görüşü yaydılar: "Tanrı'nın eli sıkı değil, yarattıklarını sonsuz azaba mahkum etmedi ve dünya vaatlerle doludur."
Bugün, "pozitif psikoloji" veya "mutluluk bilimi" denilen bölümler açmış üniversitelerde bu düşünce ekolü öğretiliyor. Evanjelik kiliseler tarafından da benimsendi; Evanjelik kiliselerde haç'a gerilmiş İsa figürünü göremezsiniz çünkü kasvetlidir. "Mega-kiliselerin" İncil'i maddi refahtır: "Tanrı zengin olmana sevgi duyar." Günahı ve suçluluğu unut gitsin.
Müthiş ithamlar var ama moral çöküntüsünü yansıtan çokça yorum yapıldı kitap üzerinde. 1980'lerde olduğu gibi insanlar yine Amerika'nın çöküşü hakkında konuşuyorlar. Newsweek'in bu haftaki kapağına bakmak yeterlidir: "Bir imparatorluk tehlikede". İngiliz tarihçi Niall Ferguson'un kaleme aldığı makale "büyük güçlerin nasıl çöktüğünü" gözler önüne seriyor. Dergi'de artık o eski neşe kalmamış.
Bir film eleştirmeni "Amerika'nın üzerine alacakaranlık mı çöküyor? diye soruyor. Bir vampirin şükür ki mutlu biten neşeli hikayesi "Twilight'ın" son bölümünün izlenme rekorları kırdığı doğru.
Corine Lesnes
Kaynak: Le Monde
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı