Arş.Gör. Dr. Muammer CENGİL
1971 Samsun doğumlu. Haziran 1994’de 19 Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden Mezun oldu. Aralık 1994 yılında Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Din Psikolojisi Anabilim Dalında Araştırma Görevlisi olarak işe başladı. 1996 yılında 19 Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsüne bağlı olarak “Kur’an-ı Kerim’deki Nefs Kavramına Psikolojik Açıdan Bir Yaklaşım” isimli Yüksek Lisans tezini, Kasım 2002’de aynı enstitüye bağlı olarak “Davranışçılık ve Din” isimli Doktora Tezini tamamladı. Halen Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din bilimleri Bölümünde Araştırma görevlisi olarak görev yapmaktadır.
İnsan olarak dünyaya gelen birey, varoluşunun anlamını kavradığı oranda hayata olumlu bakabilecek ve olayları daha rahat kavrayabilecektir. Nitekim Mü’minûn Suresi 23/115[1] ve Kıyâme Suresi 75/36[2]’da insanın başıboş yaratılmadığı belirtilerek yaratılışının anlamına vurgu yapılmaktadır. Zâriyât Suresi 51/56[3]. ayette de insanın yaratılış amacının kulluk olduğu belirtilerek konuya açılım sağlanmaktadır.[4]
İnsanın varoluşunun anlamı bu şekilde belirtilirken Enbiya Suresi 21/35[5]’de bu dünyanın bir imtihan yeri olduğu ve sonunda herkesin ölümü tadacağı belirtilerek ölüm gerçeğine vurgu yapılmaktadır.
“Ölüm bu dünyadaki yaşamı tamamlayan bir noktadır.[6] Fakat varlığın son noktası değil, bilakis ebedi hayatın başlangıcıdır. İslam inancında insanın ölümü, dünya ile ahiret arasındaki bir geçişi teşkil etmektedir.[7] Nitekim ‘Bireyin, ölümün hayatın bir gerçeği olduğunu gözönüne alarak hayat ile ölüm arasında sıkı bir bağ olduğunu düşünmesi, Yalom’a göre kişiyi korku ya da kasvetli kötümserlik varoluşuna mahkum etmekten çok, onu daha otantik hayat tarzına yöneltmek için bir katalizör olarak hareket eder ve hayattan alınan zevki arttırır.’[8] Fakat burada şunu da hemen belirtmek gerekir ki ölüm korkusu gerek her insanda varlığını hissettirmesi, gerekse şiddet ve etkisinin gücü bakımından diğer bütün korkulardan ayrılır. Hatta yaşadığımız bütün korkuların temelinde sadece ölüm korkusunun yattığını iddia edenler vardır.[9]
Birbirinden farklı izah tarzları getirmiş olsalar da tarih boyunca ölümden sonraki hayata atıfta bulunmayan hiçbir din yoktur.[10] Ölümü felsefi bir problem olarak ilk defa ele alan Sokrat’tır. Sokrat’tan önce bu konuda kayda değer bir açıklama yoktur. Sokrat, insanların hayatları boyunca devam eden korkularının başında ölüm korkusu olduğunu söyler[11]…
İslam inancına göre ise bu dünya bir sınav yeridir ve insan bu dünyada yaptığı her hareketinin karşılığını öbür dünyada görecektir. Böyle bir ahiret inancı hem ölüm düşüncesinin kabullenilmesini hem de bu dünyada karşılaşılan bir takım sıkıntı ve meşakkatlerin karşılığının öbür dünyada kat kat alınacağı düşüncesiyle kişiyi karşılaşabileceği kaygı ve stresten kurtarabilecektir.[12] ‘Zira ahiret inancı bir taraftan insanlara zulüm ve sıkıntılar karşısında büyük bir teselli kaynağı sunarken, diğer taraftan ölümsüzlük arzusuna sahip insan için ebediyetin kapılarını açmakta, insanın ruhi dengelerinin bozulmaması hususunda büyük rol oynamaktadır. Araştırmalarda ümitsizlik vb. durumlarda ahiret inancının inananlara bir ümit sunduğu ve endişeyi azalttığı, insanlara vicdan azabı ve korkularını yatıştıracak teselliler oluşturduğu tespit edilmiştir. Ayrıca ahiret inancı, ölümden sonra insanın hayatının devam edeceğini, esas olanın ahiret hayatı olduğu fikrini insanın dikkatine sunarak onun yaşantısını daha bilinçli bir şekilde geçirmesine, kendisini oto-kritik etmesine de yardımcı olacağından olumlu bir değişim ve kaliteli bir yaşam sürmesine imkan sağlar.’[13]
‘Netice olarak ölümü hayatın temel gayesi olarak gören inanan insanlar, bir gün ölecekleri gerçeğini şuurlarının bir köşesinde canlı tutarak zevk ve metanetle yaşayabilmenin imkanını araştırırlar. Onlara göre ölümün berisindeki ve ötesindeki hayat birbirini tamamlayan iki unsur olarak görülür. Nitekim onlar kendilerini nihayetsiz bir istikbalin yolcuları olarak görürler.’[14]”[15]
Dolayısıyla bu şekilde güçlü bir ölüm ve ahiret inancına sahip bireyler karşılaşmış oldukları olumsuz durumlarla çok daha rahat bir şekilde baş edebileceklerdir.
İnanan insanın hayatta karşılaştığı çeşitli zorluklarla mücadele edebilmesinde ona yardımcı olan bir diğer destek de kader inancıdır. Nitekim İslam inancına göre insanın doğumundan ölümüne kadar geçen süreçte başına gelebilecek her şey Allah katında bilinmektedir ve onun dilemesine göre cereyan etmektedir.[16]
Kaza-kader konusunda bilgi verilirken olaylar karşısında insanın sorumluluğunun ve iradesinin önemine dikkat çekildikten sonra daha geniş bir çerçevede her şeyi varedenin Allah olduğu ve her olayın kendi içerisinde bir mantalitesinin olduğu vurgulanabilir. Böylece kişi Allah’ın takdiri ve insanın iradesinin rolü çerçevesinde olayların meydana geldiğini dikkate alabilir.[17]
Böyle bir inanca sahip olan bir kimse üzerine düşen görevleri yaptıktan sonra işin gerisini Allah’a bırakarak tevekkül eder ve böyle bir inanç ile yaşamda karşılaştığı çeşitli sıkıntıların yıkıcı etkisinden psikolojik olarak kendisini korumuş olur.[18]
Ayrıca yaşanılan olayların mutlak anlamda olumsuzluk olarak değerlendirilmemesi gerektiğine de vurgu yapılmalıdır. Çünkü bize göre iyi olan bir şeyde bir olumsuzluğun veya olumsuz gibi gözüken bir olayda da iyi bir durumun olabileceği vurgulanmalıdır. Nitekim Bakara Suresi 2/216.[19] ayette insanların hayır gibi gördükleri bir olayda şer, şer gibi gördükleri bir olayda da hayır olabileceği vurgulanmaktadır.[20]
[1] “Sizi boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?”
[2] “İnsan kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder.”
[3] “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”
[4] Kula, “Bedenî Özürlü Gençlerin Din Eğitiminde Dikkat Edilmesi Gereken Psikolojik Hususlar”, s., 193-194.
[5] “Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz. Ancak bize döndürüleceksiniz.”
[6] Özcan Köknel, İnsanı Anlamak, Altın Kitaplar, 6. Baskı, İstanbul 1997, s. 406.
[7] Toshihiko Izutsu, Kur’an’da Allah ve İnsan, çev; Süleyman Ateş, Ankara, s. 24.
[8] Naci Kula, Gençlerde Izdırap Tecrübesine Bağlı Dini Krizle Başa Çıkmaya Yönelik Öneriler, (Yayınlanacak Çalışma), s. 19.
[9] Hayati Hökelekli, “Ölüm ve Ölüm Ötesi Psikolojisi”, U.Ü. İlahiyat Fak. Dergisi, Yıl: 1991, S:3, c: 3, s:156.
[10] Faruk Karaca, Ölüm Psikolojisi, Beyan Yay., İstanbul 2000, s. 15.
[11] Ruhattin Yazoğlu, “Ölüm Korkusuyla İlgili Bazı Felsefi Tavırlar”, Akademik Araştırmalar, Bahar 1997, Yıl:1, Sayı:4, s. 120.
[12] Hüseyin Peker, Din Psikolojisi, Sönmez Matbaası, Samsun 1993, s. 167
[13] Kula, a.g.ç., s. 19-20.
[14] Karaca, a.g.e., s. 267-268.
[15] Muammer Cengil, “Depresyonu Önlemede Dini İnancın Koruyucu Rolü” Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, III, (2003), Sayı:2, s., 141
[16] Kur’an, 57/22
[17] Kula, “Bedenî Özürlü Gençlerin Din Eğitiminde Dikkat Edilmesi Gereken Psikolojik Hususlar”, s., 195.
[18] Muammer Cengil, a.g.m., s., 141.
[19] “… Olur ki, bir şey sizin için hayır iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”
[20] Kula, ““Bedenî Özürlü Gençlerin Din Eğitiminde Dikkat Edilmesi Gereken Psikolojik Hususlar”, s., 197.