Yrd.Doç.Dr. Emine BABAOĞLAN / Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Eğitim Fakültesi
Ahi Evran Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi,Cilt 11,Sayı 1,Nisan 2010,Sayfa 119-136
İs yasamında basarıyı etkileyen değiskenlerden biri çalısanların duygusal zekasıdır. Bu arastırmanın amacı, kendi algılarına göre, okul yöneticilerinin duygusal zeka puanlarının yöneticinin cinsiyetine, medeni durumuna, bransına, müdür ya da müdür yardımcısı olmasına, ilköğretim ya da ortaöğretim yöneticisi olmasına, yöneticilik eğitimi alıp almamasına, eğitim durumuna, mesleki kıdemine, yasına, yöneticilik kıdemine ve çocuk sayısına göre anlamlı farklılık gösterip göstermediğini belirlemektir. Arastırmanın verileri Düzce’de ilköğretim ve ortaöğretim okullarında 2005 yılında müdür ve müdür yardımcısı olarak çalısan 180 okul yöneticisinden elde edilmistir. Okul yöneticilerinin duygusal zeka ölçeğinden aldıkları puanların gruplara göre anlamlı fark gösterip göstermediği Mann-Whitney U-testi, Kruskal Wallis testi ve ANOVA ile test edilmistir. Arastırma sonucunda, değiskenlerden sadece yöneticinin bransının sınıf öğretmenliği ya da diğer branslardan olup olmamasına ve çalıstığı kurumunun ilköğretim ya da ortaöğretim olmasına göre duygusal zeka puanlarının farklılastığı, diğer değiskenlere göre farklılık göstermediği ortaya çıkmıstır.
İnsanlar binlerce yıl boyunca akılla uğrastılar. Aklı anlamak, aklın nasıl islediğini bulmak, aklın üstünlüğünü sağlamak önemli oldu (Atabek, 2000: 11). Birçok alanda, akılcılık yıllarca en önemli unsur olarak görüldü. Yalnızca akla basvurulduğundan, serinkanlı akılcılar, buz gibi soğuk dijital beyinler, kontrol altındaki robotlar ortaya çıkarken yürekler ihmal edildi ve gün geçtikçe daha kalpsiz olundu (Sartorius, 1999: 14). Akıl bu denli önemsenirken ‘duygular’ fazla önemsenmedi. Akıl erkeklere, liderlere, komutanlara; duygu ise kadınlara, annelere, sanatçılara, sairlere yakıstırıldı. Duygular insanın zayıf yanı olarak görüldüğü için ‘duyguların gücü’ hiçbir zaman bilinemedi (Atabek, 2000: 11). İsyerindeki duygular ise uzun bir süre boyunca, yöneticiler tarafından örgütlerin rasyonel isleyisini aksatan bir uğultu olarak görüldüler (Goleman, Boyatzis veMcKee, 2002: 9).
Salovey ve Mayer (1989-1990)’e göre duygular; fizyolojik, bilissel, güdüsel ve deneysel gibi sistemleri içeren birçok psikolojik alt sistemin sınırlarını asan organize dönütlerdir. Duygular genellikle birey için pozitif ya da negatif değerde bir anlama sahip olan bir olaya verilen içsel ya da dıssal tepkilerden doğmaktadır. Frijda (1988)’ya göre ise duygular, özleri memnuniyet ya da acı olan, öznel deneyimlerdir. Cooper ve Sawaf’ın (2000) da belirttiği gibi duygular, Latince’de öylesine derinlik ve güce sahip olan birer unsur olarak görülmektedir ki, ‘bizi harekete geçiren ruh’ olarak tarif edilmektedir. Duygular, daha çok insan enerjisi, içtenliği ve güdüsünün en güçlü biricik kaynağı olarak islev görür ve bireye sezgisel bilgeliğin sonsuz kaynağını sunarlar. Bu beyinden değil de kalpten gelen kaynak, yaratıcı dehayı atesler, bireyi kendisine karsı dürüst kılar, bireyin güvenilir iliskiler kurmasını sağlar, yasamı ve mesleği adına bireye içsel bir pusula görevi yapar ve beklenmedik durumlarda ona yol gösterir. Atebek (2000: 17)’e göre duygular da tıpkı akıl gibi büyük güç kaynaklarıdır. Kuskusuz sadece duygulara sahip olmak yeterli değildir (Cooper ve Sawaf, 2000). Duyguları tanımamak ve anlamamak, sonuç olarak duyguları yönetememek büyük bedellerle sonuçlanabilmistir.
Duyguların yönetimi insanoğlunun yaptığı en büyük kesiflerden biridir. Artık duygularını yönetemeyen kisinin aklını da yönetemeyeceği bilinmektedir. Aklın yönetimi, bütün zeka bölümlerinin birbiriyle uyumlu ve dengeli çalısmasıyla basarılır. Parlak bir zekanın sahibi bile eğer duygularını yönetmeyi basaramıyorsa hayatına sahip olamaz (Atabek, 2000: 11-12). Duyguları doğru biçimde kullanabilmek kalpleri ısıtır, insanı mutlu, zengin ve sağlıklı kılar (Sartorius,1999: 9).
Bilim adamları insan beyni ve sinir sistemi üzerinde çalıstıkça, duyguların insan zekasından ayrı değil de onun bir parçası olduğu sonucuna varmıslardır. Duygular çevremizdeki uyarıcıların çok büyük bir miktarını islemede kullandığımız aletler arasındadır. Duygular ayrıca insanların öğrenme ve karar vermesinde de rol oynarlar. Duygular sadece etkilesimin daha yüksek bir niteliğine katkıda bulunmakla kalmaz, ayrıca kisinin akıllıca etkilesimde
bulunma yeteneğini doğrudan etkiler (Epstein, 1998).
Duyguların önemi anlasıldıktan sonra insanlar hakkında verilen kararlarda akıl yerine yeni bir ölçüt kullanılmaya baslandı. Sadece ne kadar akıllı olduğuna ya da eğitim düzeyi ve uzmanlığına değil kendini ve baskalarını idare etmede ne denli basarılı olduğuna da bakılmaya baslandı (Goleman, 2000: 9). Duygusal zeka (DZ) (Emotional Intelligence-EQ) diye adlandırılan ölçüt, artık yıpranmıs bulunan entelektüel zekanın (IQ) yerini almaya basladı (Sartorius, 1999: 15).
Bir dizi bilimsel çalısmada parlak zekalı insanların, gerek is gerekse özel yasamlarında her zaman en basarılı kisiler arasında olmadıklarının anlasılması sonucu, duygusal zekaya ilgi duyulmaya baslandı (Mayer ve Salovey, 1993). Daha sonra duygusal zekanın (DZ) basarılı ve mutlu yasamaya katkısının, akademik zekadan (IQ) daha büyük olabileceği yönündeki görüsler gündeme geldi (Clark, 2000: 27). Kuskusuz kisinin hayatını nasıl yasadığı, akılcı ve
duygusal olarak nitelendirilen her iki zeka tarafından belirlenir. Bu yüzden sadece akademik zeka (IQ) değil, duygusal zeka (DZ) da önemlidir. Daha doğrusu akıl, duygusal zeka olmadan tam verimli çalısamaz. Önemli olan duygu ile akıl arasındaki dengeyi bulmak, zihinle kalbin uyumunu sağlamaktır (Goleman, 2001: 45,46).
Okulların ve giris sınavlarının akademik zekaya ne kadar önem verdiği ortadayken, akademik zekanın tek basına is dünyasındaki ya da hayattaki basarıyı açıklamakta bu denli yetersiz kalması sasırtıcıdır. akademik zeka testinden alınan puanlarla kisilerin kariyerlerindeki basarıları arasında bağlantı kurulduğunda, akademik zekanın bu basarıdaki en yüksek payının %25 civarında olabileceği tahmin edilmektedir. Dikkatlice yapılan bir analiz ise, daha doğru bir tahminin %10’dan yüksek olamayacağını, belki de %4’e kadar düsebileceğini göstermektedir. Bu demektir ki, tek basına akademik zeka çalısma hayatındaki basarının en iyi ihtimalle %75’ini, en kötü ihtimalle ise %96’sını açıklamasız bırakmakta; kimin basarılı olup kimin basarısızlığa uğrayacağını belirleyememektedir (Goleman, 2000: 29).
Duygular, düsünce ve eylemin güçlü birer örgütleyicisidirler. Duygular aynı zamanda çeliskili görünmekle birlikte, muhakeme yapmak ve makul olabilmek için de sarttır. DZ, ayrıca önemli sorunları çözmek ya da önemli bir karar vermek gerektiği zaman, akademik zekanın yardımına kosar ve bunların daha nitelikli biçimde ve çok daha kısa bir sürede yapılmasını sağlar. Yani DZ, muhakeme ve akademik zeka için yasamsal öneme sahiptir (Cooper ve Sawaf, 2000). Diğer yandan duygusal zeka kalıtım yoluyla değil, öğrenme yoluyla kazanılabilir, bundan dolayı duygusal zekanın gelistirilmesi olanaklıdır (Clark, 2000: 27).
Makalenin Devamı