"Hiç uğraşma başaramazsın", "Ben de çabaladım ama olmadı", "Sen kim onu yapmak kim!", "Daha kırk fırın ekmek yemen lazım!" gibi kalıplaşmış sözleri çevremizden sıkça duyarız. Özellikle "Bizden adam olmaz!" şablonu var ki 'bizden' yerine "benden/senden/ondan" kelimelerini de çok rahat koyabilirsiniz.
Bu ifadeler okul ya da iş hayatı önünde önemli tercihlerde bulunma durumundaki gençler için son derece şevk kırıcı nitelikte. Medical Park Hastanesi'nden klinik psikolog Sinem Demir, toplumdaki bu olumsuz söylemin tipik "öğrenilmiş/öğretilmiş çaresizlik" sendromunu beslediğini ifade ederek, "Tekrarlayan başarısızlıklar, 'ben asla başaramam' dedirten tükenmişlik duygusu ve sürekli başarısız olma beklentisi kişide bir süre sonra öğrenilmiş çaresizlik duygusu oluşturabiliyor." şeklinde konuştu. Toplumda bazı insanlar olumsuzlukları hiç üstüne almazken, bazıları da her başarısızlıkta kendini suçlama yoluna gidebiliyor. Genelde depresif eğilimli bu kişiler, çevrenin de 'yapamadın, yapamazsın zaten' baskısıyla iyice umutsuzluğa düşebiliyor. Çocuklar gayretli olsa da ebeveynlerin ya da eğitimcilerin özensiz söylemleri 'öğrenilmiş çaresizliğe' yol açabiliyor. Psikolog Sinem Demir, bazı ailelerde yaşları birbirine yakın iki kardeşten birinin 'çok zeki, ekmeğini taştan çıkarır', diğerinin de genelde 'beceriksiz, saf' şeklinde tanımlandığını belirterek, çocukların kendilerine verilen bu rollerin dışına hayat boyu bir türlü çıkamadıklarını ifade ediyor. Olumsuz bir rolün, nasıl olsa değişmeyeceği inancı ile devam etmesi ve bu rolü değiştirecek davranışların çevre baskısıyla sürekli bastırılması 'öğrenilmiş çaresizlik' olarak ortaya çıkıyor.
Çaresizlik okulda 'öğrenilmemeli'
Okul dönemi, çocuk üzerinde aileden sonra rollerin kişilikte kalıcı etkiler bıraktığı ikinci önemli zaman dilimi. Bir öğretmen, öğrencilerinin hayatında olumlu ya da olumsuz kalıcı izler bırakabiliyor. Olumsuz ve aksi bir öğretmen figürü minik öğrencilerin ruh dünyasında onulmaz yaralar ve kişilik zaafları oluşturabiliyor. Bu açıdan pedagojik formasyon çok önemli. Psikolog Sinem Demir, problemli davranışları olduğu düşünülen bir öğrencinin bu özelliklerinin öğretmeni tarafından kendisine karşı 'damgalama' şeklinde kullanılması halinde 'nasıl olsa ben böyle biliniyorum' duygusu yerleşeceğini, bunun da öğrencide içe kapanma ya da umursamazlık duygusunu ortaya çıkaracağını kaydediyor. Demir, "Böyle bir çocuğa şans tanınmazsa, bu durum 'asla başaramam' duygusuna ve isteksizliğe dönüşüp bütün eğitim hayatında etkili olabilir." diyor. Demir, sadece başarısız olduğu için değil, fiziksel özellikleri, sosyoekonomik durumu yüzünden de sınıf içinde dışlanan pek çok çocuğun bunun etkilerini uzun yıllar taşıyabildiğine dikkat çekiyor.
Nasıl aşabiliriz?
'Öğrenilmiş çaresizliğe' nelerin yol açabileceğini bilmek bile, bu döngüyü kırmak için başlangıç olabilir.
Bir sınava girerken daha önceki başarısızlıkları ve çevrenin sözlerini unutun. Ortada hiçbir şey yokken "bu başarısızlığı kendinize ve çevrenize nasıl açıklayacağınızı" düşünmek yerine, 'sadece ve sadece' o sınavdaki sorulara odaklanın.
Öğrenilmiş çaresizlikle kendi çabanızla başa çıkamadığınız durumlarda psikoterapiden yardım alabilirsiniz.
Öğrenilmiş çaresizlik, deneylerle araştırılıyor
Tavanda asılı bir muz hevengi, altta ulaşmak için merdiven ve kafeste de beş maymun vardır. Ancak ne hikmetse kimse merdivene çıkıp da muzları almayı düşünmemektedir. Çünkü deneyin ilk safhasında ilk 5'li gruptan merdivene çıkmak isteyenler sürekli tazyikli soğuk suyla cezalandırılmıştır. Üyeler birer birer değişmiş, her yeni gelen üye merdivene yönelmiş ve tazyikli su yanında diğer üyeler de onu dövmüşlerdir. Ancak deney sonunda tazyikli su verilmemesine rağmen maymunlar artık muzları akıllarından çıkarmıştır. Aynı deney kavanoz içine konulan pirelerle de yapılmış; zıpladıkça kavanozun dibine çarpan pireler bir süre sonra çarpmayacak kadar zıplamaya başlamıştır. Yaşadıkları acıyı içselleştirdikleri için kavanoz dışına çıkarıldıklarında da ancak o kadar zıplamaya başlamışlardır.