Her şey, aftan faydalanarak, yaklaşık on yıl önce kaydımı aldığım eski okuluma geri dönmeyi düşünmemle başladı. Yeni bir başlangıç yapmayı ‘aklımdan geçirdim’ geçmişte yaptığım gibi; ama bu düşünceye dalmamla birlikte büyük bir yıkım yaşadım.
Şimdi size yeni çıkan öğrenci affının bende ne kadar büyük bir sarsıntıya sebep olduğunu ifade etsem ‘benimle ne alakası olduğunu düşünerek’ oldukça şaşırırsınız; şaşırmakta da halksınız, çünkü bu duruma ben bile çok şaşırdım! Öğrenci affı kalbime bir dokundu, bin ‘ah!’ işitti…
Her şey aftan faydalanarak, yaklaşık on yıl önce kaydımı aldığım eski okuluma geri dönmeyi düşünmemle başladı. Yeni bir başlangıç yapmayı ‘aklımdan geçirdim’ geçmişte yaptığım gibi; ama bu düşünceye dalmamla birlikte büyük bir yıkım yaşadım. Farkında olmadan, mevcut düzenime öyle sıkı sıkıya bağlanmışım ki; ‘bir anlığına dahi olsa’ sahip olduklarımdan kopmanın neredeyse imkânsız olduğunu hissettim...
O zamanlar kolay gelmişti ‘Elveda!’ deyip arkama dönüp bakmadan gitmek; ama şimdilerde o gücü kendimde bulamıyorum. Belki garip gelebilir ama eskisi kadar da korkmuyorum hayattan. Sanırım zaman içinde yaşananlar, iyice törpülemiş sivri köşelerimi, standardize etmiş hayattan beklentilerimi…
Düşünüyorum da; cesaretimi kıran ne? Acaba üstümdeki mesuliyet yükü mü beni ‘şartlara bağımlı’ kılan? Hani okuldan ayrılırken başkaları için kendimi daima geri planda tutmaya karar vermiştim… Hani şartlar ne olursa olsun kapılıp gitmeyecektim sahip olduklarıma… Yoksa yıllarca tırnaklarımla kazıyarak, ‘düzen esaretimin bedelini’ mi ödedim?
Önceki hâlim mi daha iyiydi yoksa değişim geçirerek doğru yolda mı ilerliyorum; bilemiyorum ama bu hâlimden pek memnun değilim hattâ böyle olmaktan biraz ürküyorum. Ben ki geçmişte inandığım doğrular uğruna, kafama koyduğum hedefler doğrultusunda her şeye sıfırdan başlayacak kadar ‘gözüm karayken’, bugün en ufak değişiklikte bile başıma gelecekleri ‘kara kara’ düşünüp, hesaplar yapar hâle gelmişim…
Peki, neden bu kadar yıldırıyoruz kendimizi? Neden insanlar arasında yaşanan en küçük gerginlikler bile büyük öfke patlamalarına sebep oluyor? Neden yapılan hatalar, hiç silinmemek üzere kara kaplı defterlere yazılıyor? Neden karşı tarafa verilen açıklar, yeri geldiğinde koz olarak kullanılmak üzere zihinlere kazılıyor? Neden yaşımız ilerledikçe yaşamaktan beziyoruz? Neden keçeleşiyor kalpler, soluyor benizler? Neden gereksiz tasaların altında ezilip, yerimizden kımıldayamayacak duruma geliyoruz? Neden meseleleri fazla büyütmeden birbirimizi affetmiyoruz? Neden günlük yaşantımızda affın rahatlatıcı ve yapıcı etkisinden daha fazla faydalanmıyoruz?
Affetmenin, insanlar üstünde eşsiz bir hafifletici etkisi, hayatımıza sağladığı büyük kolaylıklar var. Bu duyguyu tam olarak anlayabilmek için öncelikle kendimizden başlamalıyız affetmeye çünkü hatalarımızı kabullenip affetmezsek, başkalarınınkini hiç affedemeyiz…
Bugünlerde, öğrenci affının uyandırdığı duyguların tesiriyle, kendimle yüzleşip başarısızlıklarımı hoş görmeye başladım. Kızmıyorum artık elde edemediğim yalandan zaferlere.
Madalyonun diğer yüzünü çevirdiğimde, başarılı olduğum dönemlerde kapıldığım kibir selinden karaya çıkıp, kuruyup iyice çekmesi için, güneşin altında bıraktım üzerimden çıkardığım nefis kaftanını, ve o kaftanın altında yaptığım hatalarımı da affettim…
Sırada başkalarını affetmek var; onlar tarafından affedilebilmek için. Aldığım kararlardan sonra karşımdaki insanı anlayabilmek için daha çok çaba gösteriyorum. Ama affınıza sığınarak itiraf ediyorum; kendimi ne kadar zorlasam da, iyi niyetimi istismar edip duygularımla oynayan insanları hoş görmekte biraz güçlük çekiyorum!