“Öfke krizleri, davranış problemi değildir”

Dünyanın pek çok yerinde uzmanlara ve anne-babalara bilinçli ebeveynlik eğitimleri veren Dr. Aletha Solter, “Ağlama ve öfke nöbetlerinde sevgi dolu bir kucaklama ve temas ile çocuğun yanında olmak...

Bu hafta kitapları ve seminerleri ile tüm dünyada sayısız ebeveyne yol gösterici olan psikolog Aletha Solter haftasıydı. Aware Parenting (Bilinçli Ebeveynlik) Enstitüsü’nün kurucusu ve yöneticisi, gelişim psikoloğu Solter, 1 ve 3 Ekim’de, City’s Nişantaşı’nda ebeveynlerle buluştuğu seminerlerde, bebeklerde ağlama ve çocuklarda istenmeyen davranışlarla ilgili çok önemli bilgiler verdi. 

Solter, çocukların istenmeyen davranışlarıyla mücadele ederken, 3 tip ebeveynlik yaklaşımı olduğundan bahsetti ve bu yaklaşımların sonuçlarını çarpıcı örneklerle açıkladı.

Otoriter Ebeveynlik (şiddet uygulayan/şiddet uygulamayan) yaklaşımında ebeveynlerin son derece katı kurallar uyguladıklarını ve çocuklarını bazen şiddetle bazen de şiddet uygulamadan cezalandırdıklarını söyledi. Ancak yapılan araştırmalara göre, çocukları cezalandırarak davranışlarını değiştirmek, kısa vadede işe yarar gibi görünse de, aslında hiçbir işe yaramıyor. Üstelik otoriter ailede büyüyen çocuklar, anne-babalarına karşı öfkeli ve ilişkilerinde de agresif oluyorlar.

Ergenlikte bağımlılık, şiddete eğilim ya da boyun eğme gibi durumlar ortaya çıkabiliyor. İzin Veren Ebeveynlik tutumunda ise çocukla tam tersi hiçbir kuralın ve otoritenin olmadığı bir ilişki kuruluyor. Solter, beklenenin aksine bu tutum ile büyüyen çocukların, en mutsuz çocuklar olduğundan çünkü kafalarının karışık ve güvensiz büyüdüklerinden bahsetti. Üstelik çocuklara karşı sürekli izin verici ve hoş gören bir tutum sergilemek, uzun vadede öfkeli ve çocuğuna tahammül edemeyen ebeveynler yaratıyor. Bilinçli Ebeveyn (Aware Parenting) yaklaşımının onayladığı ebeveynlik modelinin Demokratik Ebeveynlik olduğunu söyleyen Aletha Solter, bu tutumla büyüyen çocukların öz-kontrolü öğrendiğini, sorumluluk aldığından ve isyan edecek bir nedenleri olmadığından bahsetti. Ailede demokratik bir yaşam sürüldüğünde, güç ilişkisi üzerinden değil, saygı, sevgi ve iş birliği üzerinden ilişki kuruluyor.

Davranış sorunları

Solter, çocukların neden istenmeyen davranışlarda bulunduklarını 3 başlıkta anlattı:

1- Karşılanmamış bir ihtiyaç
2- Bilgiden yoksunluk
3- Stres ve kaygı

Çocuklar yanlış şeyler yaptığında ya da öfke krizlerine girdiğinde eğer yaşı küçükse, mantıklı açıklamaların işe yaramadığını, o zamanlarda anlayışla yanında kalmanın, iş birliğine davet etmenin ve sorunu oyunlaştırarak çözmenin etkili olduğunu söyleyen Solter, “Gülmek de, ağlamak gibi stresi atmak ve krizi çözmekte işe yarar. Her zaman konuşarak bir şey öğretemeyiz. Bazen sözsüz mesajlar, davranışlarımız ya da doğal sonuçların oluşmasına izin vermek, istenmeyen davranışları önlemekte daha etkilidir,” diyor.

Hepimizin stres ve travmadan nasıl iyileşeceğimizi bilerek dünyaya geldiğimizi söyleyen Solter, öfke krizindeki çocukların, gülerek ya da ağlayarak ve terapötik oyunlarla iyileştiğini söyledi. En etkilendiğim şeylerden biri de, ağlama ve öfke nöbetlerini davranış problemi olarak değil, travmadan iyileşme için fırsat olarak görmemiz gerektiğini vurguladığı kısımdı. Sevgi dolu bir kucaklama ve temas ile çocuğun yanında olmak, stresi boşaltma ve çocuğun sakinleşmesine yardımcı oluyor. Solter, bazen de gücün çocukta olduğu oyunlar oynanabileceğinden bahsetti. Örneğin çocuğumuzla yastık savaşı yaparken sürekli yenilmek ve yere düşmek. Sonrasında da gülerek, gerilimi boşaltmak.



Ödüller gizli tehlike

Cezanın olumsuz sonuçlarını pek çok ebeveyn biliyor. Geleneksel aileler cezalandırarak çocuk büyütse de, günümüzde ceza uygulamayan fakat ödül veren bir ebeveynlik anlayışı yaygınlaşıyor. Çocuklara ödül vermenin, en az ceza vermek kadar tehlikeli olduğunu söyleyen Solter, “Bir çocuğa brokoli yediği için ödül verirseniz, o çocuğu çok kolay brokoliden nefret ettirebilirsiniz.” diyor. Ödüller de tıpkı cezalar gibi, bir süre sonra etkisini kaybediyor ve davranışın kalıcı olarak değişmesini engelliyor.

“Gözyaşlarında stres hormonu var”

Aletha Solter, bebeklerin ya fiziksel bir ihtiyacını iletmek (açlık, üşüme, sıcaklama, gaz sorunu) ya da o anki stres ve gerilimini boşaltmak için ağladığını söylüyor. Bebekler ağlarken ebeveynlerin en sık yaptığı davranışlar, beslemek, altını değiştirmek, sallamak, emzik vermek, eğlendirmeye ve dikkatini dağıtmaya çalışmak. Solter, tüm bu aracıların bebeklerin gerçek ihtiyacı olmadığını, ağlamasını geçici olarak bastırmasına ve bunlara bağımlılık geliştirmesine neden olduğunu söylüyor. Ama en kötüsünün bebekler ağlarken yok saymak ve beşiğinde bırakıp gitmek olduğunu söylüyor. Ağlamayla ilgili yapılan pek çok araştırma sonucuna göre, duygusal nedenlerle dökülen gözyaşlarında bol miktarda stres hormonu var. Terapide ağlayan insanların kan basınçları, spor yapan insanlardan daha iyi bulunmuş. Ağladığımız vakit, parasempatik sinir sistemimiz devreye giriyor. Ağlayabilen insanlar hem travmalarını iyileştiriyor hem depresyon, anksiyete gibi hastalıklara yakalanma oranları düşüyor.

Kaynak

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Psikoloji Haberleri