Birşeyi hızlı öğrenmek mi istiyorsunuz? Veya ağrılarınızdan kurtulmak, zekanızı geliştirmek, başarılı olmak, karşınızdakilerle iletişimizi geliştirmek ve bunun gibi olumlu birçok özelliği bünyenizde barındırmak nasıl bir duygu olurdu? Bunları istiyorsunuz ama bir türlü başarılı olamıyor musunuz? O halde NLP'nin gizemli dünyasına sizi davet ediyoruz. Uluslararası Hipnoz Birliği ISH'nin Türkiye'deki tek öğretim üyesi, NLP ve Hipnoz Eğitmeni Doktor Celalettin Uzuner bize bu kapının anahtarını verdi... Okumak ve uygulamak size kalmış...
NLP'nin çalışan kesime nasıl faydaları vardır?
Çalışanların işteki her durumu sakinlikle, rahatça, duyarlılıkla ve gerilim yaşamadan ele almalarını sağlar. Çünkü gerçek anlamda empati kurmasını öğrenirler. Çalışma saatleri boyunca kendilerini rahat ve sakin hissederek hareket ederler. Ne olursa olsun, her sorunu sakin ve duyarlılıkla çözebilme yetenekleri gelişir. Sorumluluk alanları ile ilgili karar verebilme becerileri ve verdikleri karara güvenmeleri sağlanır. Çalışma saatlerinde tüm dikkatlerini işlerine verebilirler, hızlı ve büyük bir enerjiyle çalışırlar. Çünkü zihinsel ve duygusal çeldiricilerle nasıl başa çıkacaklarını öğrenmiş olurlar.
İş görüşmeleri sırasında rahat, kendinden emin bir durumda olurlar. Böylece tüm kişilik özelliklerini ve bilgilerini işe yansıtarak iş için gerekli olan ve işverenin aradığı özellikleri ortaya koyabilirler. İşlerine duydukları ilgi arttığı için ellerinden gelenin en iyisini yapmaya başladıklarından işyerindeki huzurları ve mutlulukları artar. Bu verimi olumlu etkilediğinden terfi ve maaş zammı gibi maddi ödülleri bir mıknatıs gibi kendilerine çekerler.
NLP NASIL ORTAYA ÇIKTI Tıklayınız
Başarılı bir insan olmayı ve başarının tadını çıkarmayı öğrenirler. Bu da özel hayatlarında pozitif gelişmeleri kendiliğinden getirir. Ayrıca iş ve özel hayata ait zaman algıları keskinleştiği için eve iş götürmek veya evdeki sorunları işe taşımak ya tamamen ortadan kalkar ya da olabilecek en alt seviyeye iner.
NLP davranış biçimi midir? Eğer öyleyse nasıl bir süreçten geçilmeli?
Evet, Kesinlikle. Ama burada şöyle bir ayırım yapmakta fayda var: NLP öğrenen ile NLP’den bir probleminin çözümü için yararlanan.
NLP, onu öğrenen kişinin öğrendiklerini içselleştirmesi ile bir davranış biçimi haline gelir. Eğer kişi, öğrendiklerini sadece davranış değiştirme teknikleri olarak algılıyor ve böyle yaşıyorsa NLP onda hayat bulmamış demektir.
NLP’den sadece probleminin çözümünde yararlanan kişiden böyle bir şey beklemek ise açıkça orantısız bir beklenti içine girmek olur.
Böyle olunca NLP’nin davranış biçimi haline gelmesi için NLP eğitim aşamalarından geçilmesi ve her aşamadan sonra bir sonraki adım için kişinin kendisine aldığı eğitimi sindirmesi için zaman tanıması gerekir. Bu zaman içinde aslolan teknikleri ezberlemek değil, yaşam felsefesini NLP ile yeniden düzenlemektir.
NLP'NİN KULLANILDI ALTI ALAN Tıklayınız
Zekâya bir katkısı var mı?
Evet, kesinlikle var… İnsan beyni yaklaşık yüz milyar hücreden oluşur ve bunun sadece yine yaklaşık on beş milyarı sinir hücresidir. Bununla birlikte bir insanın zihin kapasitesi (zekâyı böyle kabul edersek) onun beynindeki nöron sayısına değil, nöronlar arasında kurduğu bağlantılara bağlıdır.
Doğduğumuzda milyarlarca nöronun gövdeleri hazır olarak beynimizde mevcuttur. Yeni öğrenmelerimiz ile var olan bu nöronlar arasında yeni bağlantılar oluşur. Gördüğümüz, okuduğumuz, duyduğumuz kısacası beş duyumuzla beynimize gönderdiğimiz her şey, beynimizde yeni bir bağlantı oluşturur. Önce zayıf olarak kurulan bağlantı, aynı uyaran beyne tekrar tekrar gönderildikçe güçlenir. Ve sonunda o bilgiye tahsis edilmiş bir otoban haline gelir. Kişi bu bilgiye her ihtiyaç duyduğunda en hızlı şekilde ona ulaşır. Buradan hareketle bazı öğrencilerin neden daha az ve bazı öğrencilerin neden daha başarılı olduğu ipucu –biyolojik temel üzerine- yakalanmış olur.
İşte NLP, bu bağlantıları güçlendirecek tekrarları daha kısa sürede ve kalıcı bir şekilde gerçekleştirme imkânını sağlar ve gerekli teknikleri sunar. Böylece nöronlar arası bağlantıları çok daha fazla olan birinin daha zeki ve daha başarılı olması kaçınılmazdır.
Bununla birlikte NLP uygulamaları daha çok beynin sağ lobuna yönelik olduğundan beynin o kısmının özelliklerini harekete geçirir. Sol ve sağ lob fonksiyonları birlikte kullanıldığında kişinin zekâsında gözle görülür bir artış ortaya çıkar. Burada söylemek istediğimiz NLP’nin zekâya dışarıdan bir şey kattığı değil, var olan potansiyeli açığa çıkardığı ve bunun için gerekli donanıma sahip olduğudur.
Beyin hücrelerini artırıcı özelliği var mı?
Hayır. Beyin hücrelerini artırıcı bir özelliği yok. Böyle bir özelliğe sahip herhangi bir bilim disiplini de yok. Sadece daha önce de söylediğimiz gibi beyinde sinir hücreleri arasındaki bağlantı sayısının artırılmasında rol oynar.
Hafızayı güçlendirir diye duymuştum. Doğru mu? Hafızayı güçlendirmek için neler yapılabilir bu anlamda?
Evet, doğru… NLP uygulamaları nörolojik temel üzerinde çalıştığı için yeni bağlantılar oluşturarak zihinsel gücünüzü ve verimliliği artırır. Özellikle hafıza ile ilgili problemlerin çözümünde beynimizin sağ lobunu devreye soktuğumuzda, listeleri, isimleri, yüzleri veya sayfalarca dokümanı rahatlıkla hafızamıza alabiliriz.
Yapılabilecek şeyleri belirlemek için önce kişinin hafıza verimini nelerin düşürdüğünü tespit etmek ve bunları gidermek gerekir. Örneğin motivasyon eksikliği, hafızasının zayıf olduğu inancı, zihin dağınıklığı vs. Bu ve benzeri engeller NLP uygulamaları ile ortadan kaldırıldıktan sonra sol ve sağ beyin loblarını birlikte kullanan hafıza teknikleri öğrenilmelidir.
Hayal gücü önemli mi NLP'de? Hayalle neler yapılabilir?
Einstein’ın dediği gibi: “Hayal gücü bilgiden daha önemlidir.” Böyle olunca hayal gücü NLP içinde vaz geçilmez bir enstrüman olur. Bununla birlikte NLP’de hayal gücü dediğimizde, günlük hayatta kurguladığımız silik, puslu hayalleri kast etmeyiz. Öyle bir hayal kuracağız ki beynimiz bunu gerçeğinden ayırt edemeyecek ve bizim istediğimiz tepkiyi verecek. Bunu sağlamak için mümkün olduğunca beş duyumuzu ve duygularımızı işin içine katmalıyız. Nasıl mı? Bunu “Kendini Gerçekleştiren Kehanet” kavramını açıklayarak yanıtlayalım:
Kendini gerçekleştiren kehanet kavramı, ilk kez 1948 yılında Kolombiya Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nden Robert K. Metron tarafından yazılan bir makaleyle ortaya atılmıştır. Bu kavrama göre, doğru ya da yanlış herhangi bir inanç veya beklenti, içeriğini doğrulayacak yeni bir davranış ortaya çıkarmakta ve bu, olayın sonucunu veya kişinin davranışını etkilemektedir. Başka bir ifadeyle uygun olmasa bile herhangi bir beklenti oluştuğunda, kişiler beklentileri ile uyumlu hareket etmeye çalışırlar. Sonuçta, beklentileri gerçek olur.
Neden? Çünkü beklenti veya inanç bir kez oluştuktan sonra kişi bunu düşünürken zihinsel canlandırmalar yapar ve çoğu zaman bunun farkında bile değildir. Bilerek veya bilmeyerek yaptığı bu zihinsel canlandırmalar yani kurduğu hayaller sinir sistemini etkiler. Ve bir süre sonra bu etki, davranışlarında kendini göstermeye başlar. Bu etki, eğer zihinsel canlandırma olumsu ise yararlı, olumsuz ise zararlı olacaktır. İşte bu nedenle zihinsel canlandırma yeteneğimiz başıboş bırakılamayacak kadar önemlidir. Ama birçok insanın kadersizliği, mutsuzluğu veya başarısızlığı buna bağlı olduğu halde ne yazık ki bunun farkında değiller.
Olumsuz durum için Denis Waitley, Empires of the Mind adlı kitabında ilginç bir örnek aktarmaktadır: Nick güçlü ve sağlıklı bir işçi, demir yolu işletmesinin tamir-bakım bölümünde aktarmaktadır: Nick güçlü ve sağlıklı bir işçi, demir yolu işletmesinin tamir-bakım çalışıyor. Arkadaşlarıyla ilişkisi iyi, işini iyi yapan güvenilir bir insan. Ne var ki kötümser biri. Her şeyin en kötüsünü bekler ve başına kötü şeyler geleceğinden korkar. Bir yaz günü tren işçileri, ustabaşının doğum günü nedeniyle bir saat erken işten çıkarlar. Tamir için gelmiş olan bir soğutucu vagonun içine giren Nick, yanlışlıkla kapıyı kapatır, kendini soğutucuya kilitler. Diğer işçiler ise onun kendilerinden önce çıktığını düşünürler. Nick kapıyı tekmeler, bağırır ama kimse duymaz. Duyanlar da bu tür seslerin sürekli geldiği bir ortamda olduklarından kulak vermezler.
Nick burada donarak öleceğinden korkmaya başlar: “Eğer dışarı çıkamazsam, burada kaskatı donacağım.” Diye düşünmeye başlar. İçerde yarısı yırtılmış bir karton kutunun içine girip titremeye başlar. Eline geçirdiği bir kâğıda ailesine son düşündüklerini yazar: “Çok soğuk, bedenim hissizleşmeye başladı. Bir uyuyabilsem! Bunlar benim son sözlerim olabilir.”
Ertesi gün vagonun kapısını açan işçiler, Nick’in donmuş bedenini bulurlar. Yapılan otopsi, onun donarak öldüğünü gösterir. Fakat bu olayı olağanüstü yapan, vagonun soğutma motorunun bozuk olduğu için çalışmamasıdır. Vagonun içindeki ısı 18 dereceydi, aynı zamanda vagonda bol hava vardı. Nick’in korkusu kendini gerçekleştiren kehanet olarak karşısına çıkacak biçimde bilinçaltına işleyince bilinçaltı da onu gerçeğe dönüştürmüştü!
Olumlu duruma örneği de 1984 olimpiyat atlama şampiyonu Sylvie Berner’ ın ağzından dinleyelim: “ Yatmadan önce atlayışlarımı kafamda canlandırırım. İlk atlayışım tıpkı bir olimpiyatta olması gereken gibiydi. Aynı atlayışı zihnimde yaşıyor gibiydim. Bütün duygularım aynıydı. Atlayışımda bir hata varsa hemen zihnimdeki filmi geri sarıp hatayı düzeltiyor ve mükemmel bir atlayışa geri dönüyordum. Bana sorarsanız, bu çalışma antrenmandan daha önemlidir. Bazen hafta sonları antrenmanlardan izin alır, gün beş kez, on dakikalık bir zihinde canlandırma çalışması yapardım. Gerçi mükemmel canlandırma yapmam uzun zaman aldı ama bu işi önce zihnimde başarmıştım. Bir yıldan uzun bir süre hep bunları yaptım. Önceleri atlayışımı hayal ederken zihnimde kendimi hiç göremezdim. Başkalarını ya da hata yapan kendimi görebiliyordum. Bir süre sonra başardım. Olimpiyatta mükemmel bir atlayış yapabildiğimi görebiliyor, hatta kalabalığın tezahüratını işitiyordum. Sonra tramplene çıktım ve arzu ettiğim atlayışı gerçekleştirdim. Bunun için çok çalıştım. Bütün atlayışlarımı kolaylaştırana kadar çalıştım. Bazen birileriyle sohbet ederken bile, olimpiyattaki mükemmel atlayışımı zihnimde canlandırıyordum.”
Kısacası hayal gücünüz size, istediğiniz şeyi zihninizde canlı bir şekilde deneyimleme imkânı verir. Geleceğinizin nasıl olmasını istiyorsanız tam olarak o şekilde hayal etmenizi sağlar. Gerçekleşmesini istediğiniz bir şeyin açık ve net bir görüntüsünü yaratmak için hayal gücünüzü kullanmalısınız. Bunu bir kez yaptıktan sonra hayal ettiğiniz şey gerçekleşene kadar, yani istediğiniz şeyi elde edene kadar bu görüntülü fikre düzenli olarak odaklanmayı sürdürmelisiniz.
Fiziksel, duygusal veya ruhsal düzeyde kendinizle ilgili herhangi bir şeyi hedefleyebilirsiniz. Örneğin kendinizi yeni evinizde veya son model otomobilinizde hayal edebilirsiniz. Belki de hedefiniz yeni ve daha kazançlı bir iş olabilir. Ya da evlilikle sonuçlandırmayı istediğiniz mutlu bir ilişki hayal edebilirsiniz. Bütün bunların dışında eğer öğrenciyseniz kendinizi harika hafızanız ve öğrenme yeteneğinizle başarıdan başarıya koşarken hayal edebilirsiniz. Ya da ideal kilonuza ulaşmış halinizi hayal edebilirsiniz. Eğer yukarıda söylediğimiz özelliklere uygun hayaller kurabilirseniz bilinçaltınız siz farkında olmasanız bile sizi hedefinize doğru yönlendirecektir. Ve siz, sanki hiçbir şey yapmadan hedefinize ulaşmış hissedeceksiniz.
Dikkat dağınıklığında nasıl bir rol oynar bu sistem?
Bu durum, dikkat dağınıklığı yaşayan kişinin içinde bulunduğu biyolojik, psikolojik ve sosyolojik şartlarla doğrudan ilişkili. NLP özellikle psikolojik ve sosyal şartları yeniden düzenlemede yardımcı olur. Biyolojik şartlar, doğal olarak konuyla ilgili bilim insanının uzmanlığını gerektirir.
Size gelen kişilerde yüzde 100 başarı sağlandı mı?
Bu soruya yanıtım evet! Başlangıçta garip gelebilir bu, ama neden böyle olduğunu açıklayınca hak verirsiniz sanırım.
Gelen kişi ile öncelikle “hedef çalışması” yaparız. Söz konusu çalışma burada anlatamayacağım kadar uzun, bazen üç-dört oturum sürüyor. Bu çalışma sonucunda kabaca 1-kişi bu hedefe ulaşabilmek için hangi kaynaklara sahip ve daha hangi kaynaklara ihtiyacı var? 2- biz bu kaynakları elde etmesinde ve hedef yolculuğunda ona gerçekten yardımcı olabilecek miyiz? Ve üçüncüsü, bu hedefe ulaşmak; kişiye, yakın çevresine ve uzak çevresine ne gibi etkilerde bulunacak? Sorularına yanıt arıyoruz. Ulaştığımız yanıtlar olumlu ise devam ediyoruz ve başarı kaçınılmaz oluyor. Olumsuz ise kişi ile bu sonucu paylaşıyoruz. Gerekli değişiklikleri yapmak konusunda istekli ise devam ediyoruz, değilse bırakıyoruz. NLP kişiye rağmen uygulanacak bir teknik değil, kişiyle birlikte çalışılacak bir tekniktir. Aksi durum, NLP için etik olmayan bir davranıştır.
Genelde size gelen kitle nasıl bir kitle? Yaş, meslek olarak…
Burada yelpaze oldukça geniş… Yukarıda NLP’nin uygulama alanlarını saymıştık. O alanlar içerisinde bulunan her yaş ve cinsiyetten insanlar bize gelebiliyor. Buradaki ortak nokta, aslında hemen hepsinin NE istediklerini bilmeleri ama istediklerine NASIL ulaşacaklarının bilgisine, yöntemine sahip olmayışları. İşte NLP tam da bu nokta da onlara yardımcı oluyor.
Bir de kitap çalışmanız varmış sanırım, bahsedebilir misiniz?
Evet, daha önce “Yabancı Bildiğiniz Dostunuz Hipnoz” ve “Başarı Artık Sır Değilsin” adlı iki kitabımız yayınlandı. İlki adından da anlaşılacağı gibi hipnozu anlatan bir kitap. İkincisi ise başarı yolculuğunda karşımıza çıkabilecek engelleri aşabilmek için NLP ve hipnozun hangi teknikleri kullandığını anlatan bir uygulama kitabı.
Yeni kitabımız “HİPNOTERAPİ” yıllardır bu alanda aldığımız eğitimler sonucunda öğrendiğimiz ve uyguladığımız teknikleri örnekleriyle beraber içeriyor. Dolayısıyla öncelikle şunu belirtmek gerekiyor: Kitap bize ait, ama içinde anlattıklarımız bugüne kadar bu alana katkısı bulunmuş, yaşamış ve hala yaşayan dünya çapındaki hipnoterapi öncülerine aittir.
Bu kitabın yazılış nedenine gelince: Hipnoterapi alanında “şunu yaptık, bu problemi şöyle çözdük” şeklinde yazarının reklamını yapan bir kitap yerine Hipnoterapi alanında günümüz dünyasında kullanılan teknikleri Türk kamuoyuna bir kaynak kitap olarak sunmaktı... Çünkü dilimizde yeterince kaynak olmadığı gibi var olan kaynaklar da birbirine benziyor. Biz bu alanda bu kitapla çıtayı biraz daha yükseltiğimizi düşünüyoruz. Ama son söz her zaman olduğu gibi okuyucuya aittir.
Begüm ÇELİKKOL / HABERTURK.COM