CEMİL TOKPINAR - BEYAN DERGİSİ
Eşlerın birbirlerinin beklentilerine cevap vermeleri hiç de zor değildi. Karşılıklı memnuniyeti sağlamak mümkünken, hiç facialara ve günahlara düşmeye değer miydi? Üstelik yirmi yıllık beraberliğin anılarını, hangi zevk geri getirebilir?
Nefis ve şeytan insanı, "eşini aldatma" konusunda razı ederken bir sürü mantık dışı faraziyelere de inandırır. Ticaretle uğraşan bir erkek, şu itirafta bulunmuştu: "Evimizin yanında bir dükkân vardı. Kadının kocası ölünce kendisi işletmeye başladı. Zaman zaman hâl hatır soruyor, dertlerini dinliyordum. Samimiyetimiz o kadar arttı ki, bir gün beni evine sohbet etmeye çağırdı. Küçük küçük başlayan hatalar büyük bir günahla sonuçlandı. Kendimi, nasıl olsa birbirimizden razıyız ve ileride nikâh kıydırırız ve günahtan kurtuluruz, diye kandırıyordum. Şimdi perişan bir vaziyetteyim. Sanki canlı bir cenazeyim. Ne yapacağımı bilmiyorum."
Aslında yapacağı şey basitti. Günaha komşu olmaktan kaçacaktı. Oturduğu mahalleyi, gerekirse şehri değiştirecek, kötülükle tüm ilişkilerini kesecekti, ama işini değiştirmesi zordu. Oturmuş ve düzenli işleyen bir kurumu, işçileri, üretimi ve pazarlamayı başka bir şehre taşımak kolay mıydı? Ayrıca bu tür düşüncelerini o kadına bahsettiğinde, "Aramızda geçenleri eşine ve herkese anlatırım" tehdidiyle karşılaşmıştı.
Görüyorsunuz, mahremiyete dikkat etmemek, Peygamberimizin sallallahu aleyhi ve sellem, "İki yabancı erkek ve kadın baş başa bir odada bulunduklarında üçüncüleri şeytandır" hadisini hiçe saymak, nelere mâl oluyordu. Bir insanın hayatı kararıyor, gülmeyi unutuyor, kendinden nefret ediyordu.
Uçuruma yavaş yavaş düşersiniz...
Evet, Rabbimizin, "Zina yapmayın" emrini, "Zinaya yaklaşmayın" şeklinde ifade ederek, kötülüğe giden yolları da yasaklaması, birçok günahı önlemek içindir. Çünkü insan yavaş yavaş büyük günaha doğru gider. Zaten şeytan da temiz ve dürüst bir insanı, "Gel şu büyük günahı işle" diye kandıramaz, ama aşamalı bir şekilde insanı uçuruma yuvarlar.
Bir kadın kocasının kendisini ihmal ettiğini anlatmıştı. "Altı yıldır evliyiz. Cinsel yönden bencil davranıyor. Beklentilerime cevap vermiyor. 'Benim elimden bu kadar geliyor, bilmiyorum' diyor. Başka sorunlarımız da var. Beni bir genç tuzağına düşürdü. Birkaç kez buluştuk. Benimle evlenmek istiyor" dedi. Zavallı kendisini, "Nasıl olsa kocamdan boşanıp o gençle evleneceğim" diye kandırmıştı. Oysa kolay olabilecek gibi görünen o yolda nice engeller vardı.
Bazı tavsiyelerde bulundum. İnşallah aklı başına gelmiştir. Anlattığı kadarıyla kocası gerçekten ihmal etmişti, ama içine düştüğü vahim durum, o hoşlanmadığı hayattan daha beterdi.
Ağlayarak itirafta bulunan bir başka kadın, büyük günahlara girdiğini, ama bundan her defasında pişman olduğunu söylemişti. "Ne olur, bir şeyler söyleyin, nasıl kurtulabilirim" diye yalvarmıştı. Gayri meşru ilişkinin haram olduğunu çok iyi bilen, yaptıklarından pişman olan ve ağlayan bir kadın, nasıl olurdu da bu ilişkiyi sürdürürdü?
Nasıl aldandığını anlatırken ilginç bir gerekçe söylemişti: "Aslında eşim ondan daha yakışıklı ve genç. Ancak kılığına kıyafetine dikkat etmiyor. Çok kaba ve kırıcı. Diğer insan, şaşılacak derecede nezaket sahibi."
Kadının gösterdiği gerekçeyi yabana atmamak gerekir. Erkek olsun kadın olsun, eşlerin birbirine karşı daima kibar, nazik olması, temizliğine ve bakımına dikkat etmesi gerekir. Ama her şeye rağmen bu tür sorunların karşılıklı konuşma ve gayretle çözülmesi mümkünken, bir kadının kendisini ateşe atması kabul edilemez.
NÂMAHREMLE BAŞBAŞA KALINMAZ
Bir başka kadın, "Yaşamak istemiyorum, ölmek istiyorum. Kendimden nefret ediyorum" demişti. On yıllık evliydi ve üç çocuğu vardı. Bir gün kocasıyla doktora gitmişlerdi. Doktor o güne kadar hiçbir erkekten ve tabiî kocasından da görmediği bir ilgi ve nezaket göstermişti. Kadın ilk zamanlar onu terslemiş, ama ilerleyen aylarda takdir ve iltifatlar hoşuna gitmişti. Bir gün kendi başına kontrole gitmişti. Sonuç aldatmak ve pişmanlıktı.
Beni aradığında intiharı düşünüyordu. Hayattan bezmiş, bitmiş tükenmişti. Hıçkırarak ağlıyordu. Kendisine şunları söyledim:
–Yaptığın gerçekten çok büyük ve korkunç bir günah. Ancak samimî, ciddi, güçlü ve köklü bir tövbeyle işe başla. Yürekten ve ağlayarak istiğfar et. Rabbimiz, Kendisine ortak koşulmanın dışında bütün günahları affeder. Ancak tövbeden sonra bir daha işlememen gerekir. Tövbe ve istiğfarla birlikte yaptığın iyi işleri artır. İbadet ve zikrini fazlalaştır ki, kötülüğü yok etsin. İntihar sana ne kazandıracak? Hem günahtan kaçıyorsun, vicdan azabı duyuyorsun; hem de onu yok etmek için ikinci bir günahtan söz ediyorsun. Zinadan tövbe etmen mümkün; ama intihar edersen nasıl tövbe edeceksin? İntihar, her türlü çözümü yok eden bir çözümsüzlüktür. Oysa yaşarsan, affedilmen, belki senin gayretin ve Allah'ın ihsanıyla eskisinden daha iyi bir kul olman mümkündür.
Tavsiyelerime uyarsa, inşallah iki hayatını da kurtarır. Eğer uymazsa, kendisiyle birlikte birçoklarının huzurunu da yok eder.
İHMAL VE HATALARA DİKKAT
Bir başka örnek, kocasının yoğun baskıları sonucu bunalan bir kadının, nefsinin ve şeytanın tuzağına düşmesiydi. Erkek daha yaşlı ve olgundu. Kendine has titizliği ve kuralları vardı. Bunların ısrarla uygulanmasını istiyor, kadının kendisini ifade edebilme imkânını kısıtlıyordu. Senelerce evinde bile kendine ait özgür bir alan bulamayan kadın, farkında olmadan arayışlara girmişti. Tanıştığı bir erkekle samimiyetini ilerletmesi, namusunun ve yuvasının sonu oldu. 25 yıllık evlilik yıkıldı, iki çocuk ortada kaldı.
Verdiğim örneklerin detaylarına bilerek girmedim. Çünkü maksadımız, kötülükleri tasvir ederek özendirmek değil, çözüm bulmaktır. Bu misalleri anlatmamın gerekçesi, gayri meşru ilişkilere hangi sebeplerin, ihmallerin ve hataların yol açtığını ortaya koyabilmektir.
Gayri meşru yollara gitmenin en büyük sebebi, şüphesiz güçlü bir iman ve İslâmı yaşama şuurunun olmayışıdır. Allah'a ve ahiret gününe inanan ve ibadetlerini yapan bir mü'minin, bırakın zina yapmayı, bunu düşünmesi bile mümkün değildir. Gerçekten de, zinayı yasaklayan ve bu günahı işleyenlerin ahiretteki acıklı hallerini anlatan ayet ve hadisler, aklı başında bir Müslümanı tir tir titretir.
Ne yazık ki, inandıkları ve ibadetlerini yerine getirmeye çalıştıkları halde nefis ve şeytanın tuzağına düşen, his ve hevesatının oyuncağı olan kimseler vardır. Nitekim günahını ağlayarak itiraf etmesi ve nasıl çözüm bulabilirim diye çırpınması bunu göstermektedir.