Yeliz KIZILARSLAN / BİA Haber Merkezi (Bianet.org)
Stephen Kern'in Metis'ten çıkan kitabında ortaya koyduğu üzere, "neden" sorusunun mutlak olduğu bir dünyada "çünkü" bağlacının çoğulluğuda o kadar artıyor ve bildiklerimiz, bilmediklerimizi çekici kılacak bir biçimde özgülleşiyor.
Stephen Kern’in “Nedenselliğin Kültürel Tarihi/ Bilim, Cinayet Romanları ve Düşünce Sistemleri” adlı kitabı 2008 Temmuz’un da Metis yayınlarından yayımlandı. "Neden" sorusu ile "çünkü" bağlacı arasındaki sebep ilişkisini birey, toplum ve içinde yaşadığı yüzyılın düşünce yapısı üzerinden ele alan Kern, bu üçü arasında gözlemlediği sıkı bağı klasik, modern ve cinayet romanları aracılığıyla; Viktorya dönemi ve modern dönem arasındaki nedensellik anlayışının bağları üzerinden değerlendiriyor.
19. ve 20. yüzyılın sanat, edebiyat ve sosyal bilimler bağlantısının izlerini teknoloji, tıp ve bilimde arayan yazar, bu alanlarda yaşanan değişimin birbirini etkilediği sonucuna varıyor. Buradan yola çıkarak da, kesinlik ve belirsizlik ilkesi arasında bir sonuca ulaşıyor.
Yazara göre, "neden" sorusunun mutlak olduğu bir dünyada "çünkü" bağlacının çoğulluğuda o kadar artıyor ve bildiklerimiz, bilmediklerimizi çekici kılacak bir biçimde özgülleşiyor. Bu da bilmediklerimizin belirsizliğini çoğaltarak, modern dünya insanının mutlakıyetçi yargılarını sarsacak ölçüde bir müphemlik yaratıyor.
Stephen Kern psikanaliz, felsefe ve 19. yüzyıl romanı üzerine uzmanlaşmış bir kültür ve düşünce tarihi araştırmacısı. 19. yüzyılın klasik romanları ile cinayet romanları üzerine yaptığı araştırmaları onu, 19. yüzyılın bilim anlayışının ortaya çıkardığı bir bilimselliğin; romanlar aracılığıyla, bütün bir kültürel hayata aktarıldığı sonucuna ulaştırmış.
Hardy’den Gidé'e değişim
Bu aktarım, tabii yine romanlar aracılığıyla, ünlü post modern düşünürlerinden Zygmunt Bauman’ın da belirttiği gibi; geçmişin tekinsiz bir gölge gibi izlediği bugüne bir mirası olarak kalır. Yani Viktorya döneminin karanlık sırları, bugünün modern müphemliğinin içine sızmış. Modern roman karakterlerinin, hep bir yanı karanlıkta ve anlaşılmaz kalan yanlarının özgüllüğü; Kern’in tespit ettiği özgüllük ve belirsizlik ilkesinin belirsizlik yanının ağır bastığını gösteriyor.
Kern’in tespiti özellikle Marcel Proust, Virginia Woolf ve James Joyce gibi modern yazarların romanları için geçerli. Kern’e göre bu dönemin yazarları artık dış dünyanın somut baskı uyandıran etkenlerinden sıyrılıp kendi içlerine yönelirler.
Artık, bir Thomas Hardy romanı kahramanın mesela, Adsız Sansız Bir Jude’un Jude Fawley karakterinin kaderini belirleyen bir 19. yüzyıl Aydınlanmasının dayattığı bilgiçliğin sonucu olan; bir akademiye kabul edilmek için Latince ve Yunanca bilmesi gereken bir karakterin, dönemin yoksulluk ve taşra-kent ayrımının yarattığı ezici baskının neden olduğu ölümü yoktur modern romanlarda.
Tam aksine modern bir cinayet romanında, Kern’in örnek verdiği gibi Andre Gidé’in Vatikan’ın Zindanları romanın kahramanında görüldüğü gibi, cinayet işlemek için kalıtımsal, biyolojik ya da toplumsal etkilerden ziyade sebepsizlik hâkimdir. Görünür bir sebep olmadan işlenen bir cinayetin yarattığı korku ve belirsizliğin açıklanması, şüphesiz, nedeni bilimsellikle temellendirilecek bir cinayetin kontrollü izahından daha zordur. Tabii ki günümüzde modern dünyanın, o dünyanın kültürel yapısı içinde şekillenen bireyi için egemen olan mantıksızlık ve nedensizlik hali, öne sürülen her türlü görünür nedenin özgüllüğünü ortadan kaldırır.
Determinizmin yerini alan kuantum fiziği
Modernitenin bireye yüklediği sorumluluklar arttıkça, isyanın niteliği de değişir ve 19. yüzyılda ailesinin yoksulluğu, kalıtsal deliliği ve tarihsel determinizm ilkesi tarafından belirlenen neden-sonuç ilkesi de biçim değiştirir; artık otoriteye meydan okuduğu için, klasik Yunan tragedyalarında olduğu gibi, kendinin farkına vardığı ve birey olduğu anda cezalandırılan kahramanların yerini, Tanrının öldüğü bir dünyada neden- sonuç ilişkisinin kurulamadığı bir belirsizlik alır.
Yazar kitabın sonuç bölümünde, belirsizliğin çoğulluğunu; evren yasalarının değişen algısına bağlıyor. Kern’in ustalıkla anlattığı kuantum fiziğinin evren tasarımı, modern dünyanın ve bu dünyanın bireyinin müphemliğini anlamak için son derece açıklayıcı. Kern, özgüllük ve belirsizlik arasında keşfettiği bu izleği romanlar yoluyla izah ederek, kültürel tarihin bireyi şekillendiren yönüne de ışık tutuyor. Katı bir bilimselliğin öldürdüğü felsefenin yerini alan saçmanın (absürd) nedensizliği, modern dünyada yolunu arayan bireye bir mutlakıyet yerine belirsizliğin açılımlarını sunuyor.
Bu da, yazarın romanlar üzerinden vardığı; belirsizliğin içinde barındırdığı değişim olanağının, bu yüzyıla özgü bir durum olduğu çıkarımını destekliyor. “Her cinayet romanı, yazıldığı dönemin tarihsel sürecini yansıtır ve o döneme özgüdür” diyen Kern, bir dönemin nedensellik ilkelerinin bir başka dönemi açıklayamayacağını belirterek, değişimin özgüllüğünü ifade ediyor.
Bu özgüllük şüphesiz içinde girift bir belirsizliği de taşır. Bu da, bireyin içsel karanlığının yine tarihsel dönemin içinde ortaya çıkan belirsizliklerle yoğrulduğunu ve böylelikle farklılaştığı sonucunu çıkarır. Bundan dolayı da, her dönemin kendine özgü müphemliği; modern ve post modern kavramlarının birbirinden kesin çizgilerle ayrılmadığını bir kez daha açığa çıkarır.(YK/EÜ)
* Stephen Kern, “Nedenselliğin Kültürel Tarihi/ Bilim, Cinayet Romanları ve Düşünce Sistemleri”, İstanbul: Metis Yayınları, 2008, 530 s.