Bir yanda dünyanın en etkin konumunda olmanın getirdiği güç ve ayrıcalıkla alınan haz, diğer yanda başkanlık defterinde yazılı ‘çok gizli’ beşerî ve kozmik bilgilere vâkıf olmanın getirdiği yük! İşte nimet ve külfet denkleminin en anlaşılabilir örneği bu olmalı…
Hiç unutmam, başkanlık vazifesinden ayrılırken yaptığı veda konuşmasında Bill Clinton, ‘Dünyanın en kötü şeyi, eski başkan olmaktır!’ sözleriyle ifade etmişti duygu ve düşüncelerini. Clinton’ın, görevi esnasında özel hayatında yaşadığı problemlere ve dünyadaki dengeleri korumak adına sarf ettiği çabaya rağmen terk ettiği makamına dair yaptığı melankolik konuşma oldukça dikkatimi çekmişti ve o zamandan anlamıştım ABD başkanı olmanın yaman çelişkisini! Son başkanlık seçiminde ortaya çıkan tablodaki figürler, eski düşüncelerimi depreştirdi.
Malum, 20 Ocak 2009 tarihinden itibaren ismi ABD ‘eski’ başkanları listesine eklenecek George Bush, seçim sonucunun belli olmasının ardından Beyaz Saray’ın bahçesinde yaptığı konuşmada kendisini dinleyenlere “Artık saçlarımın daha beyaz olduğunu söylüyorsunuz…” dedi. Bilirsiniz, çekilen kahırların insanın saçlarını nasıl beyazlattığı gerçeği, şarkılara bile ilham kaynağı olmuştur. Hatta Türkiye coğrafyasında yaşayan her vatandaşın anımsayacağı ‘Neden saçların beyazlamış arkadaş?’ sualiyle başlayan bir parça vardır. Bu konuşma ile o melodiyi anımsadım ve tam derin düşüncelere dalıp nostalji yaşamaya niyetlenmişken; Başkan Bush’un, halefi Obama’ya ‘Dünyanın en keyifli işlerinden birini yapacaksın; tadını çıkar!’ mesajını gönderdiğini öğrendiğimde, yine o duygusal çelişki geldi aklıma. Bir yanda dünyanın en etkin konumunda olmanın getirdiği güç ve ayrıcalıkla alınan haz, diğer yanda başkanlık defterinde yazılı ‘çok gizli’ beşerî ve kozmik bilgilere vâkıf olmanın getirdiği yük! İşte nimet ve külfet denkleminin en anlaşılabilir örneği bu olmalı…
Üstelik bu denklemi meydana getiren öğeler öylesine güçlü ki daha başkanlık koltuğuna oturmadan aurası geliyor ve saçlar beyazlaşmaya başlıyor! Nasıl mı? Bakın onu da kendimce izah edeyim. Seçim kampanyası esnasında adayları didik didik etmesiyle ünlü Amerikan medyası, Barack Obama’nın eski fotoğraflarıyla yenilerini karşılaştırınca saçlarının eskiye oranla daha çok beyazlaşmış olduğunu fark ediyor. Bunun üzerine açıklama yapan Obama, güçlü rakibi Hillary Clinton’ın kendisini çok zorladığını ve saçlarının beyazlaşmasında bu durumun da etkisinin olabileceğini itiraf ediyor. Gelin görün ki adaylıktan çekilen Hillary Clinton, gün geliyor Obama’nın yardımcı kadrosuna dâhil oluyor…
Tüm bunlardan daha da ilginç olanı ise, başkanlık yarışında öne geçebilmek amacıyla kampanya döneminde Obama ile kıyasıya mücadele veren Cumhuriyetçi Parti adayı McCain’in mağlûp olup Beyaz Saray parkurundan ayrıldıktan sonra “ABD Başkanı seçilen Obama’yı selamlarım. Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik kriz ortamında, partizanlığı bir kenara bırakıp işbirliği yapmalıyız.” şeklinde son derece olgun bir üslûpla yeni başkanları Barack Obama’yı koruyup kollaması oluyor şüphesiz.
Bizzat yaşanmadan sadece bir ‘köşe’de yazarak ‘ABD başkanı olmanın yaşattığı duygusal çelişki’ ile ilintili hipotezimi kanıtlayabilir miyim bilemiyorum; ama kararlıyım. Başkanlığı süresince Barack Obama’nın psikolojisini elimden geldiğince analiz etmeye çalışacağım; şimdiden söyleyeyim…