Artık bitti o kuzenin doğum gününde tanışmalar, okul yıllıklarından resim kovalamacalar, önce bir dörtlü ısıtma çıkmalar. Teknoloji ilişkileri de hızlandırıyor.
Facebook'ta 'ısırılmak' an meselesi, kimin nesiymiş bakalım diye isim derhal google'lanıyor, eskiden gece 24'le sabah 03 arasına koyduğumuz her türlü ön konuşma ofis saatleri içinde msn'de yazışarak yapılıyor.
Geçenlerde bir arkadaşımız son sevgilisini anlatıyordu. Fakat bahsettiği isim bir tuhaf. Daha doğrusu, Türkçede öyle bir erkek adı yok. Ya uzun söyleyecek bir hecesini, ya son harfi değiştirecek. "Yaa" dedik, "Emin misin çocuğun adının bu olduğundan?" "Tabii ki de" dedi. "Ama" dedik, "Böyle böyle." Israr etti, "Şu kadar gün geçti bu ilişki başlayalı" dedi, "Siz hep benle dalga geçiyorsunuz zaten, bir adamın adını öğrenmekten aciz miyim ben?"
"Yok" dedik, "Estağfurullah şekerim. Hani böyle yazılıyordur da şöyle okunuyordur belki."
Birden bakakaldı. "Haa" dedi, "E ben hep yazılı gördüm onun adını, hiç söylemedim ki!"
'Sevgili' diye anlatılan birinden bahsediyoruz, günlerdir sürmekte olan bir 'ilişki'den konuşuyoruz ve adamın adını bilmiyoruz. Çünkü sadece msn'de ilerlemiş her şey ve hiç konuşulmamış ki kız ona adıyla hitap etsin, çocuk da benim adım da şu, diye bize gerçek telaffuzu öğretsin!
Ben böyle bayılırım kâğıt olsun, kalem olsun, zarfından sticker'ına her türlü kırtasiye olsun, bunlar muhtelif renk ve ölçülerde olsun, mektuplar, notlar yazalım birbirimize, irsaliye formu dolduralım boş vakitlerimizde...
Ama 'modern zamanlar'da konuşma bile yok diyorum size, nerde kaldı aşk mektubu... Devir o devir değil.
Anlaşılan Sarkozy bu işlerde bayağı geri kalmış. Ya da partneri. Vadesi dolmuş bir formattalar.
Yazılanlara göre, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin bakanlar kurulundan çıkarken elindeki evrakların en üstünde, yüzü bize dönük olarak tuttuğu kâğıt, gazeteci eski sevgilisi Anne Fulda imzalı olduğu tahmin edilen bir aşk mektubu.
Vaziyeti kurtarmak için araya eski dostlar giriyor, mektubun Cecilia hanıma yazıldığı söyleniyor filan ama nihayetinde, Nicolas beye "Seni yıllardır görmemiş gibiyim. Çok özledim. Perşembe günü Fas'a gidiyorum. Gelecek hafta ya da hafta sonu buluşalım. Milyonlarca öpücük" dendiği, kuvvetlice iddia ediliyor.
Mecranın, formatın taponluğu bir yana, yazılanlar da bunlar yani! Hani akrostiş yapmıştır, başka bir kitsch sanata yönelmiştir, yanına iki çizim attırmıştır, anlarız. Ama bu haliyle: Tarihten bir yaprak. Onun da çok zayıfı.
Lüsiyen Hanım'ın Abdülhâk Hâmid'e yazdığı aşk mektupları vardır, 1920'lerde kaleme alınmış, hepsi de 'Efendiciğim' diye başlayan (Oğlak/Edebiyat/Mektup), insan onları hatırlıyor. Ama onlar lezzetlidir, cilvelidir, edebiyatlıdır, böyle sade suya tirit değil.
Ancak kısa bir mail/SMS notu olabilecek içeriği, mektup formunda, evraklarının en üst görünür cephesinde tutan Sarkozy'ye ne demeli peki?
Bu aşkî meselelerde, geçtik mektubu/notu, her nevi kâğıdı (alışveriş faturası, yemek fişi) derhal imha etmek gerektiğini bilmeyen bir acemi mi? Bir aşk mektubunu sıradan bir evraka indirgeyen sadık bir koca mı?
Gözü aşktan kör olmuş, önlem almayı bile unutmuş bir âşık mı?
Doğrusu her şık kendi içinde problemli.
Ve bu devirde bir aşk mektubunu yönetemeyen adam, benim cumhurbaşkanım olamaz!