Seyahat kitabı olmasına rağmen, bir ülkenin, bir şehrin tarihi ve turistik mekanlarını anlatmak yerine, alabildiğine mikro mekanları ve bu mekanlarla ilişki içindeki insanları anlatıyor Magris.
Amacı hep eve dönmek olan seyahatlerin peşindeki kitapta, mikro olanlarda gizli olan makrolar yakalanmaya çalışılıyor: "Aslında her şey o kadar yakın ki, sadece birkaç adım ötede. Bacaklarını açıp dünyada küçük bir gezintiye çıkmak isteyenler için San Marco'nun konumu mükemmel."
Magris'in dikkat çektiği mikrokozmik mekanlar, eşyalar ya da insanlar kendi üzerlerinde hem kendi tarihlerini, hem de toplumsal hafızayı taşırlar; dolayısıyla ilişki kurulan ya da gözlem altına alınan mikro bir şey bizi dünyaya, insanlara ya da tabiata dair genel bir okumaya götürür: "Ama artık Endüstri saygıdeğer bir yaşa ulaşmış ve bu santralmüze'de olduğu gibi, kendi arkeolojisini, devasa türbinlerini ve manometrelerini, sulara boyun eğdiren sakallı mühendislerin ağırbaşlı fotoğraflarını sergiliyor; Barış'ın ve İlerleme'nin garantörü olan Teknoloji, bir lahit üzerine yontulmuş bir melek gibi..." Kitapta örneğin bir kadın, dikiş nakış işleri ve manastıra gidiş geliş üzerine kurulu olan hayatının tamamını, yapısalcı yorumu hak eden bir kıtaya sığdırmayı başarır.
Yazar, tembel bir vazgeçiş olarak gördüğü lagüne bakarken, orada rüzgarların meydana getirdiği değişikliği; geçen zamanın insanlarda bıraktığı izler kadar elle tutulur bulur. Ona göre, rüzgarlar peyzajın yetenekli mimarlarıdır: "Sahra rüzgârı yıkar, kuzeydoğu rüzgârı alır götürür, sabah ve akşam rüzgârları da tekrar tekrar inşa eder." Aslında bu yıkılış ve inşanın tabiatta, hatta insanda meydana getirdiği değişiklikler hem tarihin izleridir, hem de tabiatın ya da insanın hafızasıdır. Magris gözlemlediği her şeyin bireyselliği olduğunu düşünür, hepsinin tek tek bir varoluşu vardır; bu yüzden de bütüne ait temsil kabiliyetlerine sahiptirler: "Lagünün kadim hayatı ayrıntılara dikkat eden, gerçeğe hizmet eden bir sanatı çağrıştırıyor."
Sınırları hem yücelten hem de yok eden orman gibi; "farklı ve zıt dünyaların çoğulluğu, onları saran ve içlerinde eriten birliğin içinde var olur." Magris ışığın da ormanda farklı peyzajlar ve aynı anda farklı zamanlar yarattığını söyler.
Bu noktada seyyah için önemli olan, sadece bir ışık değişiminin yol açtığı farklı görünümleri hissedebilmek ve bu değişimle birlikte aynı anda yaşanan farklı zamanları idrak edebilmektir.
Bu hissediş ve idrak, seyyaha hem kendi varoluşuna, hem de âlemin varoluşuna dair önemli ipuçları verecektir; bu anlamıyla seyahat insanın kendi içinde yeniden başlamış demektir. Yapılması gereken etraftaki mikrolardaki makro uyumu, ahengi görüp insanın kendini bu uyum ve ahenge yerleştirmesidir. Çünkü her şey, insana çok yakındır, bir adım mesabesindedir.
Önemli olan dünyayı diyar diyar gezmek değil; zaten her zaman çok yakınında olan dünyaya bir adım atabilmektir: "Seyahat etmek aynı zamanda unutulmaya karşı kaybedilmeye mahkûm bir mücadeledir, cephe gerisi kuvvetlerinin ilerleyişidir; dağılmış olan ama henüz tamamıyla silinmiş olmayan bir ağaç kütüğünün şekline, dağılmakta olan bir kumulun profiline veya eski bir evdeki hayatın izlerine bakarsınız."
Yenişafak