Yalan çoğu insanın hayatında çeşitli işlevlere sahip olan bir savunma davranışıdır. Kişi gerginliğe sebep olan davranıştan kaçmak için ya da gidişatı kendi lehine çevirmek gibi nedenlerle yalan davranışına başvurur. Bu bir anlamda savunma mekanizması işlevi de görür. Yalanı etkisi açısından kategorize ettiğimizde daha farklı kavramlar karşımıza çıkar. Bir durumu olduğundan daha fazla büyütmek için abartmak, bir kişiye yanlış bilgi vermek ya da yanlış yönlendirmek için kandırmak, olmayan bir davranıştan dolayı bir başkasını itham etmek için iftira kavramlarını kullanırız. Bu kavramları çoğaltabiliriz. Örneğin: Dedikodu, söylenti, işletmek, şişirmek, büyütmek, uyduruk, traş, sahte söz, hilaf bu kavramlardan bir kaçıdır.
Yalan konusu başlı başına bir araştırma ve tanımlama alanıdır. Ancak başlığa sadık kalmak adına bu yazımızda yalanın genel hatlarından ziyade medya ve yalan psikolojisi üzerinde duracağız.
Popüler medyada yalanın temel dayanağı yorumlama alanlarında yoğunlaşır. Yorumlamada yalana muhatap olan kişinin bunu tekzip etme isteği tam karşılık bulmaz. Çünkü yalan davranışını sergileyen kişi; “Ben bu şekilde anladım” diyerek kendini çoğu zaman aklayabilir. Yoruma dayalı yalan yada manipülasyon Türkiye’de ki popüler medyanın en sık kullandığı yalan tekniğidir. Yorum yaparken yanılma ile yorumlamada yalan davranışını ayırt etmek gerekir. Bizim kast ettiğimiz bireyin yorumda yanılması olasılığı değil. Kişi olayı nasıl algıladığıyla ilgilenmeyip bu olaydan çıkaracağı yorumla nasıl bir kitlesel manipülasyon yapacağının hesabını yapıyorsa bu bir yalandır. Bunu bir örnekle açıklayalım.
10.02.2008 tarihli gazete manşetlerinde: Halka rağmen başörtüsü yasağı mecliste kabul edildi. Sokak hayır diyor meclis evet. Kaosa sürükleniyoruz. Vb…
Sokak gerçekten hayır diyor mu? Bu haberi yapan gazeteci burada enformasyon akışı sağlamıyor, haber sunumu ya da analizi yapmıyor. İşin komik olan tarafı bu manşeti yapan kişi kendisi de bu yoruma inanmıyor. Çünkü sokağın nabzını herkes kadar kendisi de biliyor.
Eskiden bu tür manşetler kitlesel bir yönlendirme noktasında yorumlayıcının beklentisine göre karşılık bulurdu. Ancak günümüzde enformasyon tekeli yok. Bilgiye ulaşmada sorunda kalmadı. Bilgiye ulaşma kişinin interneti kullanma deneyimine bağlı olarak 2- dakika ile 20 dakika arasında değişmektedir. Herkesin üyesi olduğu grup mailler var. Sadece 15-20 kişiye bile hitap eden 10 binlerce haber sitesi var. Manipülasyon artık eskisi kadar kolay değil.
Bu zorlaşan durum ne gibi sonuçlar doğurur. Benim kanaatim eski iktidarını kaybeden kartel (Tekel) medyacılığı daha saldırgan davranışlar sergileyecek ve yorumlar yapacaktır. Medya da kırılan tekelcilik kitlesel bilincin haber akışında mukayese yapabilme, bireysel analiz, farklı analiz gibi avantajları sağlamıştır. Artık Ertuğrul Özkök ya da Mustafa Balbay dilediğini yönlendiremez. Ertuğrul özkök şu an büyük bir finans desteği ile ciddi bir kitleye ulaşıyor olsa da bir form ve içerik değişimi yaşamaması durumunda alternatif medya yada enformasyon kanalları daha da güçlenecektir.
Sürekliliği ve sürdürülebilirliği olan bir medya gücünün temel ön koşulu sadece haber aktarmaktır ve yansız analiz sunabilmektir.. Haber analizini yapan kişi kendini yorumunu okurken şunu düşünmesi gerekir: Ben yapmış olduğum bu yoruma gerçekten inanıyor muyum yoksa amacım birilerini yönlendirmek mi ya da bu analizle bir çıkar peşinde miyim? Diye sorması gerekir. Bulacağı cevap onu ya yarınlara taşır ya da bir daha hatırlanmamak üzere kendisiyle baş başa bir yalnızlığa mahkûm olur.
Haber analizde eskimiş yöntem olarak kabul edilen bu tür yanıltıcı analizler artık kabul görmüyor. Eskiden doğru bendim. Doğrunun merkezinde ben vardım. Doğrunun ölçüsü ben oluyordum anlayışıyla olaylara yaklaşan yalan medya güç kaybına paralel olarak saldırganlaşacaktır. Ancak saldırganlık çoğu zaman saldırgan davranışı sergilen kişiye zarar verir.