STAR GAZETESİ PAZAR EKİ - Çizgilere basmadan yürüyor, ütüyü fişten çekip çekmediklerini defalarca kontrol ediyor, sürekli temizlik yapıyorlar... Hayatta herkesin takıntısı olabilir ama bir kişi elini yara olana kadar yıkıyorsa işte o zaman tehlike çanları çalıyor! Buna tıp dilinde obsesif kompulsif kişilik bozukluğu adı veriliyor. Bu dertten muzdarip olanlar anlatıyor.
Herhangi biriyle tokalaştığında hemen elini ıslak mendille siliyor, sürekli aynı gömleği giyiyor, diş fırçasını kullanmadan önce kaynar suyla yıkıyor, kendisine kimsenin dokunmasına izin vermiyor, bir kere kullandığı sabunu çöpe atıyor, restorandaki çatal bıçağı kullanmak yerine kendisininkini yanında götürüyor... Bu anlattıklarımız en zor cinayetleri çözen bir dedektifi anlatan ve Türkiye’de de TNT kanalında gösterilen Monk adlı diziden. Monk iyi bir dedektif ama takıntı listesi o kadar uzun ki gerçek hayatta da böyle kişiler var mı diye düşündürüyor.
ÜTÜSÜYLE İŞE GİDEN BİLE VAR
Çevremizde pek çok kişinin de bu ve buna benzer pek çok takıntısı var. Bu takıntılar irade dışı olan, kişiyi tedirgin eden veya sıkıntı veren düşünce ve davranışlar olarak açıklanıyor. Hastalığa da obsesif kompulsif kişilik bozukluğu adı veriliyor. Temizlik, şüphe, düzen ve simetri, biriktirme takıntılar arasında sayılıyor. Örneğin evden çıkmadan önce ütünün fişini defalarca kontrol edip de hala emin olmadığı için ütüyü çantasına koyup işe gidenler bile oluyor!
Hayatta herkesin bir takıntısı var dedik ya, peki bunun bir hastalık olduğu nasıl anlaşılıyor? İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Kerem Doksat ‘Ufak tefek takıntılar toplumun yüzde 90’ına yakınında var. Bazısı kültürden veya batıl itikatlardan kaynaklanır. Kara kedi görünce başına bir felaket geleceğini düşünmek de buna bir örnek. Bu gibi masumca takıntıların hiçbir mahzuru yok. Eğer takıntılar kişinin hayatının ciddi bir kısmını kaplıyor veya kapsıyorsa, mesleki, ailevi, toplumsal ve akademik performansında işlev kaybına yol açıyorsa, bu durum bir hastalıktır.’
20 YAŞINDA ORTAYA ÇIKIYOR
Doksat her 100 kişiden iki ya da üçünün obsesif olduğunu söylüyor. Hastalığın başlangıç yaşı 20. Erkeklerde 6-15 yaş arası sıklıkla başlarken, kadınlarda bu 20-29 yaş arasında daha sık.
Bu kişiler ilaçla tedavi ediliyor. Prof. Dr. Kerem Doksat ilaç tedavisinin ömür boyu sürdüğünü zira kesildiğinde hastanın eski haline döndüğünü söylüyor: ‘Buna ek olarak davranışçı ve bilişsel psikoterapi yöntemlerinden de faydalanılıyor. Kişinin en takıntılı olduğu, kaçındığı olayların listesi çıkartılarak, en az rahatsızlık duyulandan en çok rahatsızlık duyulana sıralama yapılıyor. Hafiften ağıra doğru kişi bu uyaranlarla yüzleştirilerek yavaş yavaş duyarsızlaştırılıyor.’
Uçakta cep telefonumun pilini bile çıkarıyorum
GAZETECİ S.B. 30 yaşında. Obsesif olduğunu tek başına yaşamaya başladığında fark etmiş: ‘Son beş yıldır tek başıma yaşıyorum. Eskiden ailem ve ablamla yaşadığımda hiçbir sorunum yoktu. Şimdi evden çıkmadan önce her şeyi defalarca kontrol ediyorum. Kapıyı sürekli iterek kontrol ediyorum, bu yüzden bir kere bozuldu ve değiştirmek zorunda kaldım. Çekmeceleri de aynı şekilde. Öyle ki bir kere kontrol ederken çok çektiğim için kulpları yerinden çıktı. Yine evden çıkmadan dakikalarca doğalgazı kapatıp kapatmadığımı kontrol ediyorum. Muslukları da aynı şekilde. Hatta muslukları çok sıktığım için sürekli bozuluyor. Çünkü hiçbir zaman emin olamıyorum. Hatta bir keresinde emin olamamaktan kapının önünde oturup ağladığımı biliyorum. Uçağa bindiğimde cep telefonumu kapatmakla kalmıyorum, pilini bile çıkarıyorum.’
Bu durumun özellikle morali çok bozuk olduğunda daha da ileri seviyeye ulaştığını belirten S.B. ‘Bunu sadece kendimi güvende hissetmek için yapıyorum. Psikoloğa danıştım. Benden daha ileri seviyede olanlar varmış’ diyor.
Bu teste bir göz atın
İŞTE size bir liste. Eğer bunlardan yarısına ‘Evet’ yanıtını veriyorsanız psikiyatrik yardım almanızda fayda var:
1. Bana bir hastalık bulaşır korkusuyla herkesin kullandığı telefonları kullanmaktan kaçınırım.
2. Sık sık hoşa gitmeyen şeyler düşünür, onları zihnimden uzaklaştırmakta güçlük çekerim.
3. Bir hayvana dokununca hastalık bulaşır diye kaygılanırım.
4. Sık sık havagazını, su musluklarını ve kapıları kontrol ederim.
5. Değişmez kurallarım vardır.
6. Her gün yaptığım basit günlük işlerden bile emin olamam.
7. Bazı şeyleri tekrar tekrar yaptığım için işimde geri kaldığım oluyor.
8. Çok fazla sabun kullanırım.
9. Mektupları postalamadan önce onları tekrar tekrar kontrol ederim.
10. Temizliğe aşırı düşkünüm.
Yıkaya yıkaya ellerini yara yapanlar var
Prof. Dr. Kerem Doksat ilginç takıntılara şu örnekleri veriyor:
Elektrik fişlerini prizden çekip çekmeme, suları, ocağı, kapı ve pencereleri tam olarak kapatıp kapatmadığından emin olamama.
Sevdiği insanlara zarar verebileceğini, bıçak saplayabileceğini, öldürebileceğini, zehirleyebileceğini düşünme.
Umumi yerlere gidildiğinde, kapı kulplarına, musluk kurnalarına dokunulduğunda şiddetli hastalıklara yol açabilecek şekilde mikrop kaptığını düşünme. Böyle hastalar eldivenle veya ellerinde mendillerle dolaşır ve aşırı yıkanmaktan dolayı elleri yara olur.
Söylediklerinden veya yaptıklarından emin olamadığı için sürekli olarak etrafındakilere teyit ettirip herkesi bıktırma.
Ünlü bir sanatçı bazen 15-20 kere Ayet-el Kürsi okuyup falcısına da aynı sayıda fal baktırmadan sahneye çıkamıyordu.
Çorapları bile ütülüyor
Temizliğe aşırı düşkün olduğu için Ş.A.’yı arkadaşları obsesif olarak tanımlıyor. 30 yaşındaki Ş.A. özel bir şirkette çalışıyor. Temizlik takıntısının daha çocukken başladığını anlatıyor: ‘Çocukken annem çalışıyordu. O işe gittiğinde bulaşıklar kalıyordu. Boyum lavaboya yetişmediği için annemin topuklu terliklerini giyip bulaşıkları yıkıyordum. Yıkamazsam her yer kokacak, koku üstüme sinecek gibi hissediyordum.’
SUSUZLUK KABUSUM OLUR
İlkokul günlerini hatırlıyor ama kendisi gibi temizlik düşkünü olarak anlattığı anneannesi durumu o daha bebekken keşfetmiş: ‘40 günlük bebekken altıma yapmamaya başlamışım. Annem altımı açınca yapıyormuşum. Anneannem anneme ‘Bu bebek sana mesaj veriyor. Baksana yüzü değişiyor. Bunu lazımlığa tutalım’ demiş.’
Ş.A. ‘Bir şeyin beyazlığını beğenene kadar
yıkarım. Misafirliğe gittiğim kişinin evi kirliyse hiçbir yere dokunmam. Eve döndüğümde ise üzerimdeki her şeyi çıkararak yıkıyorum. Çorapları bile ütülerim. Bakterileri engeller. Yoksa çok rahatsız oluyorum, kendimi iyi hissetmiyorum’ diyor.
Ş.A.’nın çevresi onu obsesif olarak görse de o halinden memnun, şimdiye kadar hiç psikoloğa gitmemiş: ‘Bunları herkesin yapması gerekiyor, yapmayan anormal. Susuz kalmak benim için kabus olur. Küresel ısınma yüzünden bir gün susuz kalırsak işte o gün psikoloğa giderim.’