Lacan, psikanaliz çalışmalarını Freud’a dönüş hareketi olarak adlandırmıştır. Freud’a dönüş hareketi, Freud’un psikanaliz öğretisine dönüşü işaret etmekle beraber post-Freudyen olarak adlandırılan diğer analistlerin çalışmalarının da eleştirisini kapsamaktadır. Lacan’ın psikanaliz öğretisi ve kuramı, Freud’un bilinçdışı çalışması üzerine temellenmiş, 1933’ten 1980’e kadar değişiklikler geçirerek evrimleşmiş ve süreç içerisinde inşa edilmiştir. Bu makalede, Lacanyen psikanalitik kuramda düşlem ve travmanın ilişkisini anlayabilmek için Freud’un kuramında travma ve fantezi ilişkisine ve bu iki kavramın tarihçesine değinilecektir. Freud, travmayı Emma, Katharina ve Kurt Adam vakalarında baştan çıkarma kuramı, sonradan anlamlandırma (nachträglichkeit) ve fantezi kavramları üzerinden tartışmıştır. Freud’un kuramında fantezi, bilinçdışı arzuları temsil eden sahneye karşılık gelmektedir. Lacan, post-Freudyen psikanalitik çalışmalarda kullanılan fantezi kavramının imgesel boyuta vurgu yapılarak kullanılmasını eleştirir ve simgesel ve imgesel düzenleri kapsayan kurgusal bir yapıya işaret etmek için düşlem (fantasme) kavramını kullanmıştır. Düşlem, ilk Başka olan annenin eksiği ile ilişkili olarak das Ding, objet petit a ve fallus kavramlarının inşa aşaması üzerinden incelenecektir. Başka’daki eksiğin fallik formda algılanması sonucunda bir savunma olarak düşlem oluşmaktadır. Travma, Başka’daki eksik imgesel ve simgesel düzende yorumlanamadığında, gerçek ile karşılaşma anında ortaya çıkar. Kuramsal bilgilerin ışığında, travmatik etkiler yaratan bir olay üzerine terapiye başlayan T. Hanım vakası düşlem kavramı ile birlikte aktarılacaktır.
Fransız psikanalist Lacan, öğretisini Freud’un kuramı üzerine temellendirmiş ve psikanaliz çalışmalarını Freud’a dönüş hareketi olarak adlandırmıştır. Bu makalede, Lacanyen psikanalitik kuramda travma ve düşlem ilişkisini kavrayabilmek için ilk etapta bu iki kavramın Freud’un kuramındaki tarihçesi Emma, Katharina ve Kurt Adam vakaları üzerinden aktarılmıştır. Ardından, Lacanyen psikanalizde travma ve düşlem kavramlarının ilişkisi das Ding, objet petit a ve fallus; Başka; simgesel, imgesel ve gerçek olmak üzere üç düzen kavramları aracılığı ile değerlendirilmiştir. Son olarak, travmatik bir olay sonrası psikoterapiye başlamak için kliniğe başvuran T. Hanım’ın yaşadığı travmatik olay, yaşantıları ve düşlemi ile ilişkilendirilerek tartışılmıştır.
Travma, Yunancada yara anlamına gelip delik açmak, sürtmek fiillerinden türemiştir (“Trauma”, 2020). 17. yüzyılda, tıp biliminde fiziksel bir yara anlamında kullanılmıştır (Laplanche ve Pontalis, 1973). Dışarıdan gelen bir şiddet sonucunda canlının organında, derisinde ya da tamamında oluşan yaralanma veya yaralanma devam etmiyor olsa da onun bıraktığı etki travmadır. Şiddetli bir şok etkisi, yara ve tüm organizasyonu etkileme özellikleri travmanın psikanalitik literatürdeki ilk kullanımlarında barınmaya devam etmiştir. 1890’lı yıllarda Charcot’ya göre, psikolojik travmanın kökeni ruhsal hastalık olarak tanımlanan histeriden gelmektedir; travmatik histeri, fiziksel bir travma sebebiyle kuluçka döneminden sonra bir felç olarak kendini göstermektedir (aktaran, Laplanche ve Pontalis, 1973). Freud’a göre (2014, 1920), travmatik nevroz; “dışarıdan gelen” uyarıcılar karşısında koruyucu kalkandaki aşırı bir yıkım sonucu, savunmadaki bir çatlağın zihinsel aygıt üzerindeki korku ve yaşama yönelik tehdidin bıraktığı şok etkisi olarak ortaya çıkmaktadır. Freud, 1880’li yıllarda, travma psikolojik olarak bilinçte temsil edilemediği için travmanın patojenik etkileri olduğunu düşünmektedir.