Zeynep Özen / Radikal Kitap
Entelektüel gelişim tarihimiz boyunca, kimi yazar ya da düşünürleri anlamanın kaderinin ancak tefsirleri dolayımıyla çizildiğini biliyoruz. Bu durumdan nasibini alanların başını, gerek orijinal metinlerin çetrefilli ve oyuncul dilinden, gerekse de Türkiyede psikanalizi değerlendirme biçimimizden dolayı Jacques Lacan çekiyor. 90lı yılların ortasından itibaren düşün alanımızda popülerleşmeye başlayan Jacques Lacanı özellikle Slavoj Zizekin politika ve felsefeyle birleşmiş psikanaliz okumaları içinde tanıyoruz. Zizek ve genelde Sloven ekolünün katkılarını teslim ederek diyebiliriz ki, bilinçdışı özne, nesne küçük aya (objet petit a) ya da semptom gibi kendine has bir terminolojiyi ele alırken, karşımızda duran başkasının gözlerinden tercüme edilmiş bir Lacan. Lacanı Lacandan okuma şansına sahip olamamanın getirisi, (Joan Copjecin Lacanın Foucaultlaştırılması deyimine atıfta bulunarak), ironik ve belki de kendi niyetini aşan şekilde Zizekleştirilmiş bir Lacan oluyor.
Agresyon, kaygı, hakikat
Slavoj Zizekin popüler kültürden seçtiği örneklerle gerçekleştirdiği Lacan okumalarının, bizi temel kavramlara alıştırdığını, Seminer serisiyle hiçbir geçiş yaşamadan karşı karşıya kalsak, zorluğundan dolayı itici bulabileceğimiz Lacana bizi ısındırdığını elbette söylemeye gerek yok. Ancak esas sorun, bizim Lacana giriş saydığımız bu tefsirlerin aslında Lacana bir geri dönüş mahiyeti taşıması. 90ların başında büyük Teorilerden biri sayılıp bitkisel hayata girdiği ilan edilen psikanalizin ve özelde Lacanın kuramının yeterince anlaşılmadığına ve onu yeniden değerlendirmeye yönelik bir çağrı Zizekinki. Kimi kavramların sahip olduğu uzlaşımlara yeni bir bakış açısı ile yaklaşan bu çalışmalar, bu konuda bir külliyata sahip kültürler için zengin bir kaynak silsilesi yaratsa da, aslen bizim gibi Lacanı yeni yeni tanıyan bir ülke için kimi kavram karmaşalarını beraberinde getiriyor. Lacanyen psikanalizin dilini, henüz temel kavramların içerik anlamını tam olarak bilmeden konuşmaya, dahası tartışmaya başlamamız, bu kavramsal bulanıklığın ya da en iyisinden bize özgü bir aceleciliğin izini taşıyor.
Lacan terminolojisine özgü kavramların çoğu zihinde aynı yankılara sahip olamamasının esas nedeni ise, bunlara dair sarih, özetleyici ve birbirleri olan ilişkilerini düğümleyici giriş metinlerinin yokluğundan kaynaklanıyor. Bu açıdan lUniversité de Haute Normandie ve Université de Pariste felsefe profesörü unvanı ile dersler veren Jean-Pierre Cléronun ülkemizde yeni yayımlanmış Lacan Sözlüğü, yoksunluğumuzu giderecek önemli bir girişim olarak parlıyor. Cléronun Lacanın kuramından hassasiyetle seçtiği kavramların açıklamaları, tam da düşünsel uzlaşımlara katkı sağlayabilecek ve zihinsel evrenimizde yüzergezer halde dolaşan bu kavramlara konum sağlayacak bir referans niteliği taşıyor. Çapraz referans sistemi ile okuyucuya bağlam kolaylığı sağlayan Lacan Sözlüğü, özne, küçük nesne a, ayna evresi ya da Gerçekin, ancak agresyon, kaygı, hakikat, özdeşim, suçluluk, çizgi ya da delik gibi Lacanın klinik yönüyle de ilgilenenlerin aşina olduğu kavramlarla anlaşılabileceğini, aralarındaki organik ilişkilerin kurulması ile netleşebileceğini kanıtlıyor. Cléronun Lacan Sözlüğü, ezberlenmiş Lacan çevirileri ve yıldız kavramların dışında, Ecrits ve Seminerden yepyeni ve canlı alıntılar sunarak, kuramın bizzat Lacanın kaleminden çıkma sözcüklerle anlaşılmasına hizmet ediyor. (Yeri gelmişken bu çevirilere dair bir not düşelim: Eğitimini Lacancı psikanaliz üzerine Strasbourg Üniversitesinde tamamlamış olan Özge Soysal, daha önce J. D. Nasiodan Murat Erşenle çevirdiği Jacques Lacanın Kuramı Hakkında Beş Ders ve Psikanalizin Yedi Temel Kavramı kitaplarıyla da okunabilecek Lacan Sözlüğünde, hem ünlü psikanalistin şiirsel dilini aktarmayı, hem de Cléronun öznelliğini korumayı başarıyor.)
Önyargıları tahrip eden cesaret
Lacan Sözlüğünün esas özgünlüğü ise, tüm kavramların aslında bir felsefecinin gözünden ele alınmış olması; felsefenin ussal yöntemlerinden sıklıkla yararlanan psikanalize karşılık, bu kez felsefenin psikanalizle imtihanına tanıklık ediyoruz. Lacanın filozofça yönüne değer veren bu metin, onun geliştirdiği kuramın çıktılarını bu kez felsefenin hesaba katması gerektiğine yönelik dostça bir öneri barındırıyor. Felsefenin psikanalize sırt çevirmesiyle kendi besin kaynaklarından mahrum kalacağını anladığımız bu sözlük içinde Cléro, Lacanyen terminolojiye başta etik olmak üzere, felsefenin temel ilgi alanlarını dönüştürücü ve yenileyici etkileri bağlamında yaklaşıyor. Bilinçdışı öznenin bir etiği olabilir mi sorusunu hiçbir şekilde edebi metaforlara sığınma kolaylığına düşmeden ele alan Cléro, bundan böyle psikanalizi hakir gören bir felsefenin olamayacağını yüksek sesle dile getiriyor, elbette önyargılarımızı tahrip eden bir cesareti felsefenin alanını çizen bir zarafetle birleştirerek Böylece hakikat, gerçek-gerçeklik, yasa, yapı ya da söylem gibi felsefenin sürekli üzerinde kafa yorduğu meseleler, her iki disiplinin bağlamları içinde, özgürce okumak ve yeniden okumak adına ele alınıyor. Felsefe ile psikanalizi karşı karşıya getiren zihniyete karşı Cléro şu nazik teklifte bulunuyor: Belki psikanalize karşı, ama asla onsuz değil!
Yeni bir Freud okumasıyla tanındı
Gerçek adı Jacques-Marie Emile Lacan olan ünlü Fransız psikanalist ve düşünür, tüccar bir babanın oğlu olarak 13 Nisan 1901de Pariste doğdu. Pariste dini bir eğitim veren Stanislas Kolejinde eğitim hayatına başlayan Lacan, Spinozanın öğretisi ile ilk burada tanıştı. 1919 yılında tıp eğitimi almaya başladı ve Sainte-Anne Hastanesinde karşılaştığı paranoyak Amie vakasını incelediği Kişilikle İlişkileri Açısından Paranoyak Psikoz adlı doktora teziyle 1932de psikiyatr oldu. Daha sonraki çalışmaları ile karşılaştırdığında kendi tezini acemi işi olarak değerlendirecek olan Jacques Lacan, yeni bir Freud okumasıyla adından söz ettirmeye başladı. 1951 yılında başlayıp yirmi altı yıl boyunca sürdürdüğü Seminerleri, yazılarını topladığı Ecrits ve ezber bozan yöntemleri ile döneminin en önemli psikanalist ve düşünürlerinden biri oldu. Kartezyen düşünce geleneğini sorguladı, dilbilim, antropoloji ve felsefe ile birlikte yol alan yeni bir psikanalitik bakışın kurucusu olarak bilinçdışı, özne, dil, temsil ve arzu gibi kavramlara yeni içerikler verdi. Kendi adıyla anılan kuramı, daha sonra Jacques Derrida ya da Jean Baudrillard gibi düşünürler üzerinde etkili oldu ve daha genel anlamda post-yapısalcı düşünceye esin verdi. 20. yüzyılın en sarsıcı ve etkili düşünürlerinden biri olan Jacques Lacan 1981de mücadele verdiği kansere yenik düşerek Pariste gözlerini yumdu. Küçük nesne a, imgesel, simgesel, jouissance (zevk) Gerçek ve Büyük Öteki gibi kendine has bir terminolojiye sahip olan kuramı, kısır bir izm tartışmasıyla sınırlanmayacak denli zengin ve özgündür.
LACAN SÖZLÜĞÜ Jean-Pierre Cléro
Say Yayınları 2011, 177 sayfa
Arka Kapak Yazısı
"Bu sözlüğün amacı felsefenin tanımlayabildiği birkaç yöntemi açığa çıkarmak ve uygulamaya koymak, özgürce okumanın tadını öğrenmek ya da yeniden öğrenmektir."Lacan bir filozof muydu? Kendisi bazen açıkça bu adlandırmayı reddetse bile onu böyle kabul etmek çok da güç değildir. Lacan'ın felsefede kabul görmüş kavramlarla çalışmış olması böyle bir saptamayı geçerli kılabilir.Lacan sadece filozofları okumakla kalmamış, Freud'u da anlamını kendisinin geliştirdiği felsefi kavramlarla birlikte ele almıştır. Yanı sıra, insan varlığını en tekil farklılığı ve en genel evrenselliğinde düşünebilmek için kavramların birbirleriyle nasıl uyumlu bir halde başlandığına da Lacan'da tanık oluruz. Bir filozoftan daha başka ne istenir? Kaçınılmaz olarak didaktik olan böyle bir sözlüğün gizli niyetinin sorusu açık kalır: Bir felsefenin otantikliğini nasıl/nesinde tanırız ve bu sıfatı ortaya çıkaracak olan otorite kimdir?Lacan Sözlüğü, bu anlamıyla Lacan'a ve onun düşünce dünyasına ışık tutmayı hedefliyor.