Kürtaj ve düşüğün psikolojik etkileri

Düşük ve kürtajı uzman görüşleriyle ele alan yazı dizimize kaldığı yerden devam ediyoruz. Hem düşüğün hem de kürtajın psikolojik sonuçları konusunda Uzman Psikolojik Danışman Fatma Tosuntaş Karakuş’a danıştık.

Duygusal iyileşme göz ardı ediliyor

Düşüğü veya istenmeden yapılan kürtajı takiben, fiziksel iyileşmeyle birlikte kadın duygusal iyileşme sürecine ihtiyaç duyuyor. Ancak bu süreç çoğunlukla göz ardı ediliyor. Düşüğü takip eden aylarda minör depresif bozukluk tabir edilen durum sıkça görülüyor. Paylaşmak iyi gelse de kadınlar yakın çevrelerinden yeterli desteği bazen göremiyor. En yakın kişilerden gelen yorumlar, kadının yaşadığı süreçte duygularının tetiklenmesine veya yalnız hissetmesine sebep olabiliyor.

Bazı kadınlar psikolojik destek alma şansına sahip olmuyor. Bazen bu desteğe ihtiyaç olduğunu bile fark edemeden depresyona sürüklenebiliyor. Hem düşüğün hem de kürtajın psikolojik sonuçları konusunda Uzm.Psikolojik Danışman Fatma Tosuntaş Karakuş’a danıştık;

Bebeğin kaybı annede ilk etapta nasıl etkiler bırakıyor? En çok ne gözlemleniyor?

Düşük ve zorunlu kürtaj sonrası ve bebeğin istenmediği durumlarda, anne ve babanın karar verdiği kürtaj arasında farklı psikolojik etkiler gözlemliyoruz. Ben burada düşük ve çeşitli sağlık nedenleri ile istenmeden yapılan kürtajın etkilerinden bahsedeceğim. Bir kadın hamile olduğunu öğrendiği andan itibaren bebekle ilgili hayaller kurmaya ve bağlanmaya başlar. Özellikle hamilelik beklenen ve istenen bir durumsa annede çok büyük bir heyecan ve sevinç de yaratabilir. Bazen istenen bir bebek olsa bile anne hamile kaldığını öğrendiği zaman korku ve geleceğe yönelik endişe duyguları da hissedebilir. İstenen ve beklenen bir bebek kaybı sonrasında annelerde durumu inkâr, bedende enerji düşüklüğü, derin bir hayal kırıklığı, isteksizlik, çaresizlik, boşluk hissi, üzüntü, acı, kendini suçlama eğilimi ve öfke görülebilir. Bu öfke annenin kendisine de dönük olabilir, partnerine ve yakınındaki akrabalarına da yönelebilir. Bazı durumlarda eğer çok istenen ve uzun süredir beklenen bir bebek kaybı yaşandıysa bu duyguların yoğunluğu daha da artabilir ve bu durum uzun süreli bir travma etkisi yaratabilir. Bir diğer gördüğümüz etki kendini sorgulama, kendini ya da partnerini suçlama ve kişinin zihninde sürekli tekrarlayan cevabı bulunamayan sorular olabilir. “Eğer bir şeyleri daha farklı yapsaydım bu durumu önleyebilir miydim? Neden bu benim başıma geldi? Acaba kötü bir şey yaptığım İçin mi bu başıma geldi?” gibi… Bazen anneler cezalandırılmış gibi hissedebilir. “Hamile kaldığımı öğrendiğimde çok sevinemedim, korktum, acaba bu yüzden mi bebeğimi kaybettim?” gibi çok geniş bir skalada kendini ve etrafındaki kişilerde sorumluluk arama eğilimi olabilir. İlk etapta bu normaldir, ama anne bu mantıksız düşüncelere takılıp kalıyorsa, duruma objektif bir şekilde bakamıyorsa burada destek alınması önemlidir.

Bebek kaybı aynı zamanda bedensel olarak da anneyi çok etkiler, bedende tamamlanmayan bir süreç yaşanır. Anneyle bebeğin ilişkisi çok canlı bir ilişkidir. Kadının bedeni de bu süreçten çok zedelenir. Fizyolojik yoğun bir değişim başlamışken bu süreç bir anda kesintiye uğrar.



Anneye bebeğin kaybı sonrasında nasıl yaklaşmalı?  

Bu sürecin basit bir süreç olmadığı, şiddet kişiden kişiye, durumdan duruma değişse bile bu sürecin hem kadının ruhsallığında hem bedeninde travmatize bir etkisi olduğunun bilincinde olarak kadına yaklaşılmalıdır. Annenin duyguları asla hafife alınmamalıdır. Annenin hemen normal haline dönmesi beklenmemelidir. Her kadının ihtiyaç duyduğu süre farklıdır ve buna saygı gösterilmesi önemlidir. Bir an önce iyi olduğu hale dönmesi için baskı yapılmamalıdır. Anneye ihtiyacı olan süre verilmelidir. Duygularını yaşayabilmesi ve ifade edebilmesi için alan açılmalıdır. Kayıplarda yaşanılan yas sürecinin 5 aşaması vardır:

1. İnkâr
2. Öfke
3. Pazarlık
4. Depresyon
5. Kabullenme

Bu yas süreci kişiden kişiye değişim gösterir. Kabullenme aşamasına gelebilmek önemlidir. Üzüntü ve acıya izin verip olanı olduğu gibi kabul edebildiğimizde bu süreci geride bırakmak mümkün olur.

Eşlerin süreci birlikte yaşayabilmesi için nasıl bir yol izlenmeli?

Anne çok daha fiziksel süreci yaşadığı için daha çok etkileniyor olsa da, bu süreçten babalar da etkileniyor. Baba da bir kayıp yaşıyor. Partnerlerin bu konuda birbirleriyle konuşmaları, kaybettikleri bebekle ilgili hayal ve umutlarını paylaşmaları, duygularını birbirlerine ifade etmeleri ve birbirlerine şefkat göstermeleri, yaşadıkları acıyı yok saymadan birbirleriyle vakit geçirmeleri ve tüm bu süreçte birbirlerine ihtiyacı olan desteği vermeleri süreci daha şefkatli bir şekilde yaşamalarını sağlayabilir. Benim gözlemlediğim en büyük sıkıntılardan biri bazı partnerlerin bebek kaybı üzerine hiç konuşmamaları ve durumun üstünü örtmeleri. Acı hissetmemek için konuşulmayan üstü örtülen bir durum ilerleyen süreçte ilişkisel problemlere de dönüşebiliyor.

Düşükler ve bebek kaybı sonrasında annenin yaşamına hızla devam etmesi bekleniyor. “Artık toparlan” gibi ifadeleri sıkça duyuyoruz. Annenin duygularını yaşamasına, yas tutmasına fırsat bulunamayan durumlarda anne ne yapabilir? Anne, kendi yasına nasıl sahip çıkabilir?

Çevreden gelen bu tür beklenti ve baskılar zaten çok kırılgan bir dönem yaşayan annenin içsel sıkıntısını daha da arttırabiliyor. Üzüntüden ve acıdan çok korkuyoruz ve çoğumuzun savunması ‘Bir an önce bu olumsuz olaylar geride kalsın ve biz eski hayatımıza geri dönelim ya da hiç olmamış gibi davranalım’ şeklinde. Birçok anne çevresinden bu tür mesajlar duyuyor. İnsanlar çoğu zaman anneye yardımcı olmak için bunu iyi niyetle yapıyorlar. Ama acıları yok saymak o acıyı, olan gerçeği değiştirmiyor. Olanı değiştiremeyiz, olan oldu, eğer olan şeyi üzüntü ve acıya izin vererek kabul aşamasına geçebilirsek duygusal dayanıklılığımız da artıyor ve olgunlaşıyoruz. Anne bu konuda etrafındaki gerçek bir destek alabileceği kişilerle acısını paylaşabilir. Burada bahsettiğimiz şey eve kapanıp hayata küsmek değil. Acıya izin verdiğimizde sürekli acı ve üzüntü hissetmiyoruz. Yaşam çok güçlü ve yaşam devam ediyor. Doğal akışta her ne geliyorsa ona izin vermek en temel kastettiğim şey. Bir an gelir anne ağlar ama 15 dk sonra bir şey olur kahkahalarla güler, sonra acısını tekrar hatırlar, an be an değişir duygular. Akışta ne geliyorsa değiştirmeye çalışmadan izin vermelerini öneriyorum annelere. Acı ve üzüntü anlarında şefkatle kendine sarılmak çok iyi gelebilir. Yaşadıkları sürecin zorlayıcı bir süreç olduğunu fark edip bedenlerine ve duygularına şefkatle yaklaşmaları çok iyi gelebilir.

Yeni bir hamilelik yaşamadan önce, kadın yaşadığı bebek kayıplarından gelen duyguların etkisinde olmaya devam ediyor. Sonraki süreçlerle ilgili neler söylenebilir?

Burada en önemli konu kaybedebilen bebeğin yerine hemen hamile kalmaya çalışarak başka bir bebek koymaya çalışma konusu ve bu iyi bir baş etme yolu değil. Bunun yeni doğacak bebeğe ve aileye uzun vadede çok derin ve karmaşık sonuçları var. Her yeni doğan, doğamamış olsa bile her bebek birbirinden farklı. Kaybedilen bebek için bir isim hayal edilmişse yeni doğacak bebeğe bu ismin verilmemesi önemlidir. Karına ve rahime doğru derin nefesler almak, bedenin özellikle yumurtalık ve rahim bölgesinin farkında olmak, karın üzerinden kalple bağlantıda olarak şefkatle rahime masaj yapmak gibi egzersizlerle her geçen gün iyileşiyor olma bilincinde hareket etmek de annelere çok iyi gelebilir. Ritüeller anneye bu süreci tamamlamada ve baş etmede yardımcı olabilir. Doğamamış, kaybettiği bebeğiyle imajinasyon yaparak konuşmak, üzüntüsünü anlatmak, annenin sevgisini ifade etmesi iyi gelebilir. Kaybettiği bebek için temsili bir obje belirleyip kaybettiği bebeği sevgiyle hatırlamak anneye çok iyi gelir. Kayıpların hatırlanması sistemik açıdan da önemlidir. Önce anne bu süreçle ilgili olarak yaralarını iyileştirmelidir. İyileşmeden çok hızlı bir şekilde hamile kalmak hem anne hem yeni bebek için çok farklı sonuçlar doğurabilir. Anne kendine şefkatle, tüm etrafındaki destek olabilecek kişilerden destek alarak önceliğini bedenini, rahmini ve psikolojisini iyileştirmeye vermelidir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Psikoloji Haberleri