Diyarbakır’daki Kürdi-Der’in yöneticilerinden Remzi Azizoğlu, yasakların ve Türkçe dayatmasının daha gelişme çağlarından itibaren Kürtlerin mantalitesi üzerinde olumsuz etki yarattığını savunuyor.
Ama yine de adım atmak için geç değil: “Anadilde eğitime hazırlık için 2006’dan bu yana çalışıyoruz. Adım adım eğitim materyalleri geliştirmeye başladık. Devlet tamam dediği anda altyapı sorunları hızla aşılır. Eğer Kürtçe kullanılmazsa ne olur? Kaybolmaya başlar. İnsanların psikolojik ihtiyaçlarının karşılanması fizyolojik ihtiyaçların karşılanması kadar önemli.
Psikolojik ihtiyaçların başında bireyin kabulü gelir. Kabul görmeyenin mantalitesi bozulur. Türkiye’de ulus tanımı içinde Kürtler var mı? Almazsanız insanlar kendilerini güvende hissetmezler.
Bir önemli problem de hiç bilmedikleri, hiç anlamadıkları bir dilde zorunlu eğitime tabi tutulmaları. Okula geliyor, ‘Ali gel’ diye öğreniyor. Ama bunun beyinde bir karşılığı var mı? İlkokul sona geldiğinde okuyor, anlıyor ama hiçbir şey öğrenemiyor.
Yani eğitilmediği gibi öğrenme zevkinden de uzaklaşıyor. Beyinsel bir üretimde bulunması imkânsız.
Ancak bedensel işler üretecek. Ordu’da fındık toplar, Rize’de çay toplar, inşaatlarda işçi, turizmde garsondur. Kürtler ancak bunları yapabilirler. Çok ciddi bariyerler var Kürt’ün önünde. Kürtlerin arasında da zekâsı yüksek insanlar var. Önleri kesilmeseydi, bariyerlerle karşılaşmasalardı daha da iyi yerlere gelirlerdi. Sadece eğitimdeki bariyerler de değil. Yaşanan sorunların aşılması için birincisi Kürtler güven ortamında yaşayacak. İkincisi kimlikleri tanınacak, üçüncüsü anadilde eğitim sağlanacak. Bu üç olgu aşılırsa, Kürt sorunu çözülür.”
Diyarbakır’da eczacılık yapan Mesut Azizoğlu, aynı zamanda Dicle Toplumsal Araştırmalar Vakfı’nda görevli. Azizoğlu, artık Kürtçe isim vermek serbest olsa da Kürt çocuklarının kendi dillerini öğrenememelerinden şikâyetçi. Hiç değilse seçmeli ders olarak Kürtçe öğretilebileceğini savunan Azizoğlu sorunu şöyle aktarıyor:
İsimleri Kurtarabildik
“Son yıllarda çocuklarımıza Kürtçe isimler verebiliyoruz. Görünen o ki, çocuklarımızın isimlerini kurtardık. Sadece Kürt milletvekillerinin ve tanınan politikacıların isimlerine baktığınızda ne demek istediğim daha iyi anlaşılır.
Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak, Osman Baydemir, Ayla Ata. İsimleri hep Türkçe. O dönemler Kürtçe isim verilemediği için anneleri, babaları Türkçe isimler koymuşlar.
Biz çocuklarımızın isimlerini kurtardık ama onlar da Kürtçe bilmiyorlar. Bölgede, Baver, Dilan gibi pek çok Kürtçe isimli çocuk görebilirsiniz, ama anlamını sorsanız bilmeyebilir. Ben oğlum Baver’in Kürtçe öğrenmesini isterim. İnsana annesinden, babasından bir şey kalır ya, ben onu çocuğuma emanet etmek isterim. Diğer yandan Kürtler için daha gerçekçi olan, seçmeli ders olarak anadilin öğretilmesi.
Kürtçenin bugün Türkiye’de kullanım yeri var mı? Birileri eğer ‘anadilde eğitim istiyorum’ derse elbette ki verilmeli. Ama seçmeli ders daha faydalı geliyor bana. Bu tavır iyimserlik ortamını da arttırır. Anadilde ısrarın çok ciddi bir anlamı var. Dil korunursa ulus da korunur. Herkes bunun böyle olduğunu biliyor.”
Radikal