Hakan Albayrak'ın Yazısı...
Türkiye Cumhuriyeti'nin Erbil'de konsolosluk açmasını savunmak 'olmayacak duaya amin demek' gibiydi, ama oldu.
Dışişleri Bakanımız'ın Erbil'i ziyaret ettiğini de gördük, çok şükür.
"Kürdistan" fobisini nihayet aşabilen Ankara, Erbil'le ilişkilerde yepyeni bir sayfa açtı.
O sayfada çok güzel şeyler okuyacağız inşaallah.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu geçen hafta Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu'nda yaptığı açıklamalarda, Ankara-Erbil dostluğuna hükümet olarak büyük önem verdiklerini belirtmişti; Pazartesi akşamı Habertürk Televizyonu'nda gazetecilerin sorularını cevaplandırırken bunun altını bir kere daha çizdi.
Ne güzel.
Yakınlaşma yönetimler düzeyinde kalmayıp kamuoylarına da mâledilebilirse daha güzel olacak.
İlk iş; "Kuzey Irak", "Irak Kürtleri", "Kürdistan Bölge Yönetimi" denince akıllarına 'öcü' yahut 'tu kaka'dan başka bir şey gelmeyen vatandaşlarımızın ön yargılarını yıkmak.
Gazeteler ve televizyonlar bu iş için seferber olsalar, çok değil yalnızca bir hafta boyunca "Erbil'in, Dohuk'un, Selahaddin'in Kürt'ü senin canın-ciğerindir" yayını yapsalar, oradaki Kürt kardeşlerimizi Türkiye kamuoyuna adam gibi tanıtsalar, aradaki psikolojik duvar yıkılır gider.
Bu vesile ile, 2009'un Şubat ayında ziyaret ettiğim Erbil'de aslen Süleymaniyeli bir Kürt delikanlıdan işittiklerimi sizinle paylaşmak isterim:
- Yöneticilerimiz komşu ülkelerden korktukları için İsrail'le yakınlık kurdular ama biz halk olarak genellikle İsrail'e karşıyız. Burada pek sevilmeyen Tayyip Erdoğan İsrail Cumhurbaşkanı'nı azarlayınca sevilmeye başladı.
- Kurmançi'ye hayran olduğumuz için babamla hep Roj TV seyrederdik, ama artık TRT-Şeş seyrediyoruz. Roj TV'de ve bizim Kürdistan TV'de doğru dürüst Kürt müziği yok. Marşlardan ve Avrupa özentisi şarkılardan bıktık. Gerçek Kürt müziği, eski Kürt türküleri TRT-Şeş'te. En önemlisi, TRT-Şeş'te dinî program var. Bunu çok önemsiyoruz.
- Amerikan ordusunun getirdiği misyonerler sıkı çalışıyor, ama pek sonuç alamıyor. Çarşıda elimize sıkıştırdıkları broşürleri birkaç metre gittikten sonra çöpe atıyoruz. Bugüne kadar sadece iki kişi Hıristiyan oldu, onların Hıristiyanlığı da hikâye. Zaten Müslümanlıkları da hikâyeydi, sadece kâğıt üzerindeydi. Herkes onları biliyor, "Üç kuruşa Hıristiyan oldunuz" diye onlarla alay ediyor. Para almışlar.
- Arapça burada unutuluyor. Geçenlerde Bağdat'tan bir Arap geldi, İngilizce konuştuk. Ama belki Türk dizileri sayesinde Arapça yeniden muteber olacak. Millet bu dizilere bayılıyor. Tabii, Türkçe bilmediği için dizileri Arap MBC televizyonundan Arapça takip ediyor. Yaşlılar ve orta yaşlılar anlıyorlar, gençler de çat-pat Arapçalçarıyla anlamaya çalışıyorlar. Tam anlayamayınca da "Arapçamızı biraz geliştirmemiz lazım" diyorlar.
- Geçen gün Kerkük'e gittim. 2003'te Amerikalıların gelişini sevinçle karşılayan Kürtler şimdi Türkmen ve Araplarla beraber Amerikalılara buğz ediyorlar. Ne zaman bir bomba patlasa "Kesin Amerikalılar yapmıştır, ortalığı fitneye boğmak için" diyorlar. Herkesin bildiği, bizzat tanık olduğu veya konu-komşudan duyduğu fitneler var. Mesela şöyle bir şey: Bir adam arabasıyla giderken Amerikan askerleri tarafından durdurulmuş. Bagajı filan açıp arama yapmışlar. Bir mazeret uydurup 'filanca yerdeki karakola gidip imza vereceksin' demişler. Adam 'tamam' demiş. Fakat karakola giderken içine bir kurt düşmüş. Durup bagajına bakmış ki ne görsün? Bir bomba! Meğer adam karakola vardığında uzaktan kumandayla arabayı havaya uçurup "intihar komandosu karakola saldırdı" diyeceklermiş... Böyle şeyler Kerkük'te her yerde konuşuluyor.
- Fethullah Gülen Hocaefendi'nin 10 tane okulu var. Bu okullarda imanlı ve Türkiye dostu nesiller yetişiyor. Hükümette ve basında bu okulların kapatılması için uğraşanlar var, ama Barzani okullara sahip çıkıyor.