Geçen yazımızda insanı anlama çabalarının bir ürünü olarak ortaya çıkan psikolojik yaklaşımlardan ve zaman içerisinde geçirdikleri değişimlerden bahsetmiştik ve bu yazımızda da kaldığımız yerden devam edeceğiz. Bakın bakalım insanı anlamak öyle sanıldığı kadar kolay mı?
Harry Stack SULLIVAN da Kişiler Arası İlişkiler kuramında bizim düşündüğümüze paralel bir ifade ortaya koymuş ve kişiliğin özde varsayımsal bir kavram olduğunu söylemiştir. Daha anlaşılır bir açıklama ile yüreklere su serpeceğini umut ettiğim anda Sullıvan’da insanın anlaşılması için ilişkilerinin incelenmesi gerektiğini söylemiş ama bunun için insanın her zaman olmasının gerekmediğinden bahsetmiştir. Yani olmayan, hayal ürünü insanları da sürecin içine dâhil etmiştir. Bu kuramda da algılama, hatırlama, düşünme, hayal kurma ve rüyalar işin içine girmiş ve insan ilişkileri için kabul edilir olmuştur. İyi Ben, Kötü Ben ve Ben ve Ben Olmayan diye üç farklı benlik durumundan bahsederek ilk başta söylediğimiz anlaşılır olma özelliğini de bir kenara bırakmıştır.
Herkesin lise yıllarından aşina olduğu kuramcılar Pavlov, Watson, Thorndike ve Skinner mahşerin dört atlısı gibi karşılar sizi Davranışçı psikolojide. “Öğrenme” kavramına odaklanarak çalışmışlar ve Şartlı tepki, uyaran-tepki, kavramlarını literatüre dâhil etmişlerdir. Onlara göre her davranış aslında bir tepkidir ve insan dengede olmak için hep tepki vermek durumundadır. Gelin görün ki yazının başından beri kısa kısa ele aldığımız kuramların bazılarının temelini oluşturan içgüdüleri ve kalıtımı reddederler. Davranışları sadece biyolojik yapıya dayanarak açıklarlar. Gördünüz mü daha şimdiden önceki öğrendiklerimiz birbirini reddeden bilgi yığınlarına dönüşmeye başladı.
Bir başka davranışçı kuramda Dollard Ve Mıller'in ortaya koyduğu Pekiştirme Kuramı dır. Onlarda insanın harekete geçiren sebepleri açıklamak için fizyolojik süreçlere bağlı olan dürtülere birincil dürtüler, sonradan kazanılmış olanlara ikincil dürtüler diyerek yeni bir açılımda bulunmuşlar ve bilgilerimizi yenilememiz için bizi dürtmüşlerdir. Daha şimdiden psikanalizcilerin ortaya koyduğu bilince ait yapılandırma çalışmaları pek çok reddiye ile karşı karşıya kalmış vaziyette haberiniz olsun. Şimdi elimizde fizyolojik süreçlerde var.
Topolojik Alan Kuramı’nda Kurt LEWİN çeşitli ilkelerden bahseder ve bu ilkeleri bir araya gelerek Kişilik Kuramının çatısını oluşturur. Bu çatıda iç ve dış bölgelere ait kişilik sistemleri ve yaşamın temelinde olan çevreden bahseder. Bir yenilikte Lewin’den, anlayacağınız çevreyi anlamadan kişiliği anlamak Lewine göre mümkün değildir. Onun içindir ki grup dinamiklerinden hareketle sosyal psikoloji alanında da çalışmıştır.
Umarım sıkılmadınız. Kolay ve anlaşılır hale getirme için elimden geleni yapıyorum. Neyse yazıyı fazla uzatmayalım ve devam edelim bakalım.
Sırada Henry MURRAY VE Personoloji var. Bir kabul ve reddiyede burada karşımıza çıkıyor. Murray Psikanalitik kuramın etkisinde kalmıştır fakat ondan ayrıldığı pek çok önemli nokta da vardır. Kişiliğin “transformatif fonksiyonel operasyonların" tamamından meydana geldiğini söylemiştir. Gördünüz mü kavramdaki asaleti. Bir kerede kavrayan beri gelsin. Yani diyor ki Murray biyografik geçmişin getirdiklerinin üstünde bir durumdur bu. Soyuttur, denetleyicidir ve doğumdan ölüme dek gelişen tüm genel süreci kapsar. Kişilik "yaşamın tarihidir" sözü bunu daha net izah eder sanırsam. Çok fazla detaya girmeden bir diğer kuramcıya geçmek istiyorum. Daha yolumuz uzun çünkü.
Psikofizyolojik sistemlerin/eğilimlerin kişinin çevresi ile uyumunu belirlediğini ve bununda kişiliğin temelini oluşturduğunu ifade eden Gordon ALLPORT Personalistik Psikoloji ile bu yazımızda bize eşlik edecek. Kuramında dinamik örgütlenme üzerinde durarak farklı bir kavramı bizlere sunmuş ve az evvel bahsettiğimiz Psikofizyolojik eğilimleri treyt olarak adlandırmıştır. Bundan sonra birde treytimiz var unutmayın. Bunu da bir yerlere yazın.
Şimdide sıra Organizmik ve Holistik kuramlara geldi. Goldstein ve Maslow bu alanın önemli isimlerinden.
Kurt GOLDSTEİN Organizmik Kuram’ı geliştirmiş ve benliğin gerçekleştirilmesini asıl amaç olarak görmüş ve bunu yaparken de çevre ile uzlaşmanın vazgeçilmez olduğunu kabul etmiştir.
Maslowu hepimiz ihtiyaçlar piramidi ile tanırız. Asıl adı ise Holistik Kuramdır. Bu kuram insan gereksinimlerinin prioritylerine(öncelik demek olur) ve çözüm bulma acilliğine göre bir sıra takip ettiğini savunmuştur. Bunu savunurken de bir taraftan Freudun söylediği acıdan kaçma ilkesini reddetmiş ve insanın sadece mutluluğu aradığını savunmuştur. Sonunda birileri bizim istediğimiz bir şeyi anladığımız gibi ifade etti zannedersem. Bu arada hakkını yemeden söylemek gerek, Maslow kendisine kadar gelen psikolojik çalışmaların insanların hep zayıf ve bozuk tarafları üzerinde durduğunu ve bunun doğru olmadığını savunmuştur. İnsanların güçlü yönlerinin yeterince ele alınmadığını ve açıklanmadığını ileri sürmüştür. Buna dikkat çekmesi açısından bir farklılık ortaya koyduğunu kabul etmek gerek.
Şimdi tamamen farklı bir bakış açısı ve değerlendirmesi ile Tipoloji Kuramını ve Sheldonu ele alalım. Sheldon insanı anlamak için beden yapılarını ele almış Şişmana, zayıfa, uzuna, kısaya farklı farklı açıklamalar getirmiştir. Bunu yaparak beden boyutlarını anlamamız için bizleri Endomorfi, Mesomorfi ve Ektomorfi kavramları ile tanıştırmıştır. Yetmemiş mizaç oluşumunu netleştirmek için Viserotoni, Somatotoni ve Serebrotoni kavramlarını da onların yanına katmıştır. Eminim ki kafanız hiç karışmamıştır ve yazının başından beri ifade ettiğimiz tüm kavramları hala zihninizin bir köşesinde saklıyorsunuzdur.
Faktör Kuramları başlığı altında Eysenck ve Cattellin kişilik kuramlarına bir göz atalım. İşte doğruları söyleyen birisi. Eysenck. Kişilik kuramlarının pek çok anlaşılmayan kavramlarla dolu olduğunu ve bunun bu kadar karıştırılmadan daha net ve anlaşılır olarak belirlenip ifade edilebileceğini söylemiştir. Kişilik Boyutlarını ele aldığı kuramında Bilişsel (zekâ), Değerlendirici (karakter), Duygusal (mizaç) ve Somatik (yapı) olmak üzere 4 temel boyuttan bahseder.
Kavramlara ilişkin yeni çıkarımlar Cartellin ve Kişilik Faktörleri kuramında oldukça yoğun olarak çıkar karşımıza. Allport gibi Cartellde Kişiliği treyt kavramı ile ifade eder. Farklı insanların çeşitli ortamlarda neler yapacağını, nasıl davranacağını tahmin eden yasaların bulunarak ortaya konmasını ister ve psikolojik çalışmaların asıl amacının bu olması gerektiğini savunur. Gördünüz mü şimdi, yapılan tüm çalışmaların aslında yanlış alanlara odaklandığı izlenimini veriyor Cartell. Bunun yanında erg, meta erg, benlik ve özel denklemler kavramlarının kişilik yapısında çeşitli katmanlarda bulunduğunu söyleyerek insanı çok kolay(!) bir şekilde çözümlememize yardımcı oluyor.
Haftaya aynı konuda görüşmek dileği ile...