İnsanı anlama çabalarının bir ürünü olarak ortaya çıkan psikolojik yaklaşımlar zaman içerisinde birbirinden etkilenerek gelişmişler, değişmişler ve insana dair farklı açıklamalar ortaya koymuşlardır. Alanda yapılan pek çok çalışma var. Ben sadece öncülük yapanları ve geniş kitleler tarafından kabul görenleri bir gözden geçirmek istedim ve karşıma tam 20 tane kuram çıktı. Her birinin değerlendirmeleri kendine has, her birinin kavramları birbirinden orijinal. Ne gariptir ki insanı anlamak için ortaya çıkan kuramları artık insanlar anlayamaz hale gelmişlerdir. Burada şunu belirtmekte yarar görüyorum ki, kast ettiğimiz anlamaya çalışan insan sokaktaki insan değil, bizatihi psikoloji ile ilgilenen ve bunu bir uğraşı olarak gören insandır.
Bayrağı Sigmund FREUD ilk olarak dalgalandırmaya başlamış ve Psikoanalitik Kuram ile çıkmış psikoloji sahnesine. Topografik kuramla davranışların nedenini aramış ve bilinç, bilinçaltı ve bilinçdışını armağan etmiş bize, ardından Freud'un düşüncelerindeki sürekli değişmeler Yapısal kuram eşliğinde id, ego ve süperego kavramlarıyla biyolojik bir süreçten geçmişler, ilkel bir ruhsal mekanizmayı ele alan Dinamik kuramında acı ve haz ilkesiyle tanıştırır bizi ve öğrenme gerekmeden sürekli olarak bir amaca yönelik davranmamızı sağlayan İçgüdüsel Kuram ile de bizi libidoyla tanıştırır.
Carl Gustav JUNG yeterli bulmaz bu açıklamaları ve kişiliğin aslında sistemlerden ve bunların etkileşimlerinden oluştuğunu söyler Analitik Psikoloji de. Kişilik sistemlerinden bahsederken de kişisel bilinçaltı, kolektif bilinçaltı, arketip, persona, anima, animus ve gölge kavramlarıyla tanıştırır bizi. Tam anladık demek üzereyken, bu sistemlerin üzerinde introversiyon ve ekstraversiyon tutumlarından bahsetmeye başlar. Bunların bileşiminin bütünleşmiş kişiliği ortaya koyduğunu söyleyerek basitçe açıklar düşüncelerini.
Alfred ADLER insanoğlunun bu gelişmeyle sınırlı kalamayacağını fark etmiş ve bilinenlerden yola çıkarak olayları daha basit anlatmıştır bize Bireysel Psikoloji adı altında. Freud'un bilinçdışı ve cinsellik kavramlarını yeterli görmemiş ve aşağılık duygusu üzerine bir kuram kurmuştur. Bilince ve bilinçaltına itiraz etmemiş bilakis hakkını vermiştir ve önemli olduğunu vurgulamıştır. Ama bunun ruh yapısı ile ilişkili olduğuna dikkat çekmiştir. Bir insanı tanımak içinde bilinçli davranışlarına değil, bilinçsiz duygularına bakmayı tavsiye etmiştir.
Psikanalitik görüşlerden etkilenenler bu olayın Toplumsal boyutunu da ele almaya başlamışlar ve üzerine yeni görüşler inşa etmişlerdir. Bu ekolde yer alanlar, kültürün insanı şekillendirdiği ve kişiler arası ilişkilerin kişiliği etkilediği görüşünü savunmuşlardır. Horney, Fromm, Sullivan ve Rank'ın aralarında yer aldığı bu grupta ki kuramcıların hepsi psikanalizin ortaya koyduğu biyolojik esasları, içgüdüleri ve libidoyu reddederler. Gördünüz mü şimdi şu ana kadar okuduğumuz ve öğrendiğimiz her şey bir kalemde ret edildi. Bakalım şimdi karşımıza hangi kavramlar çıkacak.
Erich FROMM insana toplumsal boyuttan bakmış ve Hümanistik Psikanaliz ile görüşlerini dile getirmiş. Fromm doğuştan kazanılmış özellileri mizaç kavramı ile kuramında başköşeye oturtmuştur. Sosyal yaşamın bir ürünü olan karakteri ise mizacın hemen yanıbaşına. Bu iki unsurun tümünün ortaya koyduğunu da kişilik olarak adlandırmıştır. Her insanın kendisine has yönlerini içeren bireysel karakterinin yanında, diğer insanlarla ortak yönlerini kapsayan sosyal karakterinin varlığından söz eder. Ve Sosyal Karakter kavramını literatüre kazandırır.
Karen HORNEY psikanalizin asi ve yürekli kadını. Psikanaliz çalışmaları sırasında yaşananlardan mıdır bilinmez kişiliğin iki temel eğiliminin önemli olduğunu söyler. Bunlar Emniyet/güven duygusu ve doyum dur. Bütüncü Yaklaşım adını verdiği kuramında insanın temel amacının, önce, tehlikeden uzak ve güven içinde olmak olduğunu, sonra da çeşitli ihtiyaçlarına ait doyumu aradığını dile getirmiş ve bizleri emniyet içinde yaşamaya davet etmiştir.
Herkes kendine göre açıklamalar getirmeye devam ediyor ve yeni kavramlarla kişiliği açıklamaya çalışıyor. Buraya kadar sorun yok aslında. Sorun kavramların çatışmasıyla başlıyor. İnsana dair üretilen anlamlı ve anlamsız onlarca terim, insanı anlama çabasını anlamsızlığı sürüklüyor gibi geliyor bana. Neyse devam edelim. Bakalım daha kimler var?
Haftaya aynı konuda buluşmak üzere şimdilik hoşça kalın...