Benden tavsiye; sınava hazırlanan öğrenciler asla derece yapanları taklit etmesin. Ayrıca puanınız düşük gelse bile sakın üzülmeyin ve sosyal ortamdan kopmayın.
Geçen haftadan bu yana görüşmeyeli neler neler oldu bir bilseniz.
Bende köklü değişimler meydana geldi!
Artık yürüyüşümde bile farklılıklar var; eskiden sadece önüme bakardım; şimdilerde ise acil bir durum olup olmadığını tespit etmek için düzenli aralıklarla sağıma, soluma bakarak yürüyorum.
‘Koşun; acil bir durum var!’ diye haykıran birini duysam ya da Allah muhafaza çevremde temel yaşam desteği gereken bir durum söz konusu olsa, hemen müdahale edeceğim.
Yani her an tetikteyim…
‘Hayrola, bu da nereden çıktı?’ diye sorduğunuzu duyar gibiyim!
Neyse lafı daha fazla uzatmadan açıklayayım.
Efendim, yazının başından itibaren tarif etmeye çalıştığım obsesyonun sebebi, ‘Acil Hekimlik Kursu’na katılmam.
Hem de ne kurs! Sabahın dokuzunda bir giriyoruz derse, geç saatlere kadar…
Yaralanmalar, travmalar, boğulmalar, maket üstünde uygulamalar, tatbikatlar falan derken, artık içim dışım acil kurtarma oldu.
Bildiğiniz gibi değil, öyle yoğun bilgi bombardımanına maruz kaldım ki galiba biraz psikolojim bozuldu.
Çevremdeki insanların aldığı nefesi takip etmemden tutun biraz önce ifade ettiğim gibi sokaktaki yürüyüşüme kadar, yaşam biçimimde önemli değişimler oldu.
Aslında herhangi bir zorunluluğa tâbi tutulmadım, bu kursa katılmam doğrultusunda. Hem insani açıdan hem de hekimlik sorumluluğuyla, ilk yardımı öğrenmenin mecburiyetine inandığım için kendi isteğimle gidip başvuruda bulundum.
Çünkü…
Gerek klinikte gerekse arkadaş ortamında hayati tehlikenin söz konusu olduğu acil durumlarda, acı çeken bir insanın karşısında eli kolu bağlı hiçbir şey yapamadan beklemek, oldukça travmatik bir deneyim.
Hadi ilk yardım ekipleri kısa zamanda gelse bile, içinde bulunduğunuz birkaç dakika öyle uzun yaşanıyor ki saniyeler geçip gitmiyor, insanın yüreği burkuluyor.
Üstelik o anda hissedilen aciziyet duygusu, sanki mumyalanmış gibi eskimek nedir bilmiyor, aklınıza her geldiğinde, yeniden yaşıyorsunuz olup bitenleri…
Anlayacağınız başıma gelen birkaç tatsız hadiseden sonra düşündüm taşındım ve ‘acil hekimlik kursu’na katılmaya karar verdim.
Tamam, amacıma ulaştım… Doğru yerde ve doğru insanlarla birlikte olduğumun farkındayım… Her şey iyi hoş da girdiğim dersler o kadar ağır ki üniversite sınavına yönelik hızlandırılmış eğitim sürecindeymişim gibi hissediyorum.
Yani kronik öğrenci moduna geri döndüm! Gün boyunca ev, iş ve kurs arasında üçgen çiziyorum.
Artık ailem ve arkadaşlarım da yakınmaya başladı bu durumdan. Geçen gün ders çıkışında arayan bir dostum, “Yahu ne zaman arasam derstesin, senin okul hayatın hiç bitmeyecek mi?” diye sitem etti.
Hiç düşünmeden “İnşallah hep öğrenci olarak kalırım.” cümlesi çıktı ağzımdan.
Sonra verdiğim cevaba ben de şaşırdım.
Ne yapayım, çok yoruluyorum ama ben böyle mutluyum işte! Okumayı, yeni bilgiler edinmeyi en çok da öğrenirken düşünmeyi seviyorum. Hele sınav öncesinde yaşanan heyecana bayılıyorum.
Biliyor musunuz; taa lise dönemimden kalma sınav alışkanlıklarım var.
Aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen yanımda götüreceğim nane şekerini, kâğıt mendili, suyu, çikolatayı bir gece önceden özenle hazırlıyorum.
Gören de yeniden üniversite sınavına gireceğimi falan zanneder! Daha bitmedi! Boş zamanlarımda yeni öğrenme yöntemleri geliştiriyorum ve böylelikle kendimi daha iyi tanımaya çalışıyorum…
Yeri gelmişken hemen söyleyeyim; hani üniversite sınavında derece yapan öğrencileri örnek alma meselesi var ya bunların hepsi hikâye.
Bilirsiniz işte! Hep anlatılır; güya geçmişte birisi haftalarca eve kapanmış da sonradan ilk tercihini tutturmuş diye. Herhâlde bu tür şehir efsaneleri hâlâ dolaşıyordur, dershaneden dershaneye!
Benden tavsiye; sınava hazırlanan öğrenciler asla derece yapanları taklit etmesinler. Neticede her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır.
Ayrıca puanınız düşük gelse bile sakın üzülmeyin ve sosyal ortamdan kopmayın.
Kim ne derse desin; hayat üniversite sınavından ibaret değil arkadaşlar.
Bence altın kural, her şeyin yerinde ve zamanında yapılması yani ders zamanında ders, dinlenme zamanında da eğlence…
Kusuruma bakmayın; bu aralar gençlere fazla nasihat verir oldum. Bazen kendime soruyorum; “Yoksa yaşlanıyor muyum?”
Keşke yılların su gibi akıp gitmesine de acil müdahale kursu yapılabilse, bakın o zaman hiç şikayet etmem, her gün tıpış tıpış giderim!