“Krizler genellikle sinyallerini önceden verirler”
İlk olarak Çin’in Wuhan kentinde görülen, başlangıçta gizemli bir şey olduğu ifade edilen, bir süre sonra Koronavirüs olduğu anlaşılan ve az bir zamanda dünyaya yayılarak salgın bir hastalık olarak ilan edilen bu virüs, kısa sürede dünyayı derin bir ekonomik, sosyal ve siyasi bir kriz içine sürüklemeye başlamıştır. Bu virüsün oluşturduğu belirsizlik, korku, panik ve kaygı nedeniyle bir çok insan neredeyse tüm sosyal etkileşim ve aktivitelerini durdurma durumuna gelmiştir. Dünyanın önde gelen bir çok biyolog, epidemiyolog, farmakolog ve diğer ilgili uzmanlarının yorum, değerlendirme ve öngörüleri de bu panik, korku ve kaygı halini derinleştirmektedir. Örneğin; Honk Kong Üniversitesi’nden koronavirüs uzmanı Prof.Dr.Gabriel Leung; ” eğer virüs kontrol altına alınmazsa küresel nüfusun yüzde 60’ını enfekte edebileceği” görüşündedir (Nurtettin Akçay, Koronavirüs Dünyayı Derin Bir Ekonomik ve Siyasi Krizin İçine Sokabilir. Independent Türkçe. 5 Mart 2020)
Zaten bugünün çok kutuplu dünya düzeninde hiçbir başat aktörün 'istikrar oluşturucu güç' rolünü üstlenmek istememesi ve günümüzün sosyal, ekonomik, siyasal, kültürel ve psikolojik koşulları, küresel siyasi, ekonomik ve sosyal krizlerin her geçen gün daha da yayılmasına ve derinleşmesine zemin hazırlamaktadır. Yaşanan Koronavirüs krizi de bu zemini daha da güçlendirmiştir. Bugün dünya küresel bir kriz içindedir ve ne yazık ki hemen hemen tüm ulus devletler bu krize çözüm için bütün kaynaklarını seferber etmiş durumdadır. Devletlerin ve toplumların karşı karşıya kaldıkları bu tür krizler, kuşkusuz aileler ve bireyler için de bir kriz durumu oluşturmaktadır. Ancak, bazen krizler aynı zamanda içlerinde çok büyük bazı fırsatları da barındırırlar. İşte bu aşamada kriz ile baş edebilmek ve krizi doğru yönetmek , kendi duygularımızı; kaygı, stres, öfke ve korkularımızı yönetmekle doğrudan ilişkilidir. Bu bağlamda kendimizi, ailemizi ve özel anlamda da bizlerin doğru rehberliğine ihtiyaç duyan çocuklarımızı küresel bir kriz haline gelen, ” Koronavirüs Krizi” nden koruma, ailemizin değerlerini fark etme ve aile sistemimizi güçlendirmek için bir fırsata dönüştürmede biz ebeveynlerin tutumu ve duruşu oldukça önemlidir. İşte, bu anlamda koronavirüs tehdidi karşısında anne babalar olarak çocuklarımıza karşı bazı sorumluluklarımızı aşağıdaki şekilde sıralamak mümkündür:
Öncelikle çocuklarımızı , “CORONAVİRÜS” ile ilgili bilgilendirirken bu hastalığın anlamı, ciddiyeti, bizler için oluşturduğu riskler ve korunmak için kendimiz ve ailemiz için almamız gereken zorunlu tedbirlerin neler olduğu hakkında ilk önce kendimiz doğru bilgileri, önlem ve tedbirleri güvenilir kaynak ve uzmanlardan öğrenmeliyiz. Ve öğrendiğimiz bilgileri ve alınması gereken tedbirlere dair önerileri her koşulda ciddiyetle ve titizlikle uygulamalı ve çocuklarımıza da uygulamalı olarak göstermeliyiz
Dünya Sağlık Örgütü’nün, “pandemi (salgın hastalık” olarak ilan ettiği COVID-19 (Koronavirüs) gibi kriz durumlarını ve kaotik zamanları doğru yönetmeli, bunu da panik yapmadan, sakinliğimizi, sukunetimizi koruyarak ve yaşamın normal seyrinde devam ettiğini, ancak , örneğin; okula, işe gitmeyerek evde kalmak gibi bazı şeylere bir süreliğine ara verilmesi gerektiğini gerekçeleri ile çocuğumuzun yaşı ve gelişim düzeyine uygun bir anlatımla ifade etmeliyiz
Çocuklarımızı hastalık ve bu hastalıktan korunmak için yapılması gerekenler konusunda bilgilendirirken sakin olmalı, telaşlanmadan öncelikle kendi kaygı düzeyimizi kontrol altında tutmaya çalışmalıyız
Ateş, öksürük ve nefes alma zorluğu gibi belirti ve şikayetleri ciddiye alarak, böyle bir durumda uzmanların önerileri doğrultusunda hareket etmek ve hiçbir kimse ile temas etmeden mutlaka bir doktora ya da en yakındaki sağlık kuruluşuna başvurmak gerektiği konusunda duyarlı olmalı, aile ve yakın çevremizdeki insanları da bu hususta uyarmalıyız
Olayı karmaşıklaştırmadan, gereksiz ve uzun cümleler kurmadan, durumu somutlaştıran örnekleri onların yaşlarına göre seçerek, kısa ve anlaşılır cümleler ile anlatmalıyız
Çocuklarımıza bu durumun geçici olduğunu, yetkililerin uygun görecekleri bir zamandan sonra sona ereceği mesajını vermeliyiz
Bizimle korku ve kaygılarını paylaştıklarında, ”korkacak bir şey yok, niçin korkuyorsun, korkmak sana hiç yakışır mı vb. gibi” cümleler kurmaktan kaçınmalı; bunlar yerine; “seni anlıyorum, evden çıkamadığın için sıkılıyorsun, okula gidemediğin için mutsuzsun. Ancak bu durumlar geçici ve bir süre sonra her şey eskisi gibi olacak” . Ya da , “ bu hastalığa yakalanmaktan korkuyorsun ama bunun olmaması için gereken önlemleri birlikte alıyoruz” şeklinde rahatlatıcı, onların duygularını, özellikle de üzüntü, korku ve kaygılarını anladığınızı hissettirecek şekilde açıklamalar yapmalıyız
Eğer bize o an cevabını bilmediğimiz bir soru yönelttiğinde, kısa ve net bir ifade ile bunun cevabını bilmediğimizi, fakat onda merak uyandıran (öğrenmesinde sakınca olmayan) bir bilgi ise bunun cevabını araştırabileceğimizi söylemeliyiz
Alınabilecek önlemler konusunda beraber bilgi edinerek, neler yapılması gerektiğini öğrenerek ve yapılması gereken önlemleri birlikte uygulayarak, onun kendisini güvende ve rahat hissetmesini sağlamalıyız
Söz konusu hastalık ile ilgili önlemler haricinde, çocuğumuzun uyku, kahvaltı, yemek saati, okulla ilgili sorumlulukları vb. gibi rutinlerini uygulamaya devam etmesini sağlamalı, bunu başarması için bizlerde kendi günlük rutinlerimizi yerine getirerek ona örnek olmalı ve böylece hayatın normal şekilde devam ettiğini tutum, davranış ve uygulamalarımız ile göstermeliyiz
Evde sürekli hastalık hakkında konuşmamalı, çocuğumuzla kaliteli vakit geçirmek için yaş grubuna uygun aktiviteleri, geleneksel aile içi oyunları, birlikte izlenebilecek programları, kitap okuma saatlerini beraber planlayıp, uygulayarak evde bir arada olmayı, aile olduğumuzu gösterecek şekilde fırsata dönüştürmeliyiz. Dostoyevski’nin dediği gibi, “ruhunuzu iyileştirmek için çocuklarımızla vakit geçirmeliyiz”.
Tv izleme, tablet, internet, akıllı telefonlarla vakit geçirme konusunda onlarla konuşarak , yaş ve gelişim düzeylerine uygun olacak şekilde bunlara; hangi zaman aralıklarında, ne kadar süre ayıracakları, neler yapabilecekleri ya da neleri izleyebileceklerine dair sınır belirlemeli, zaman planlaması yapmalıyız
Mümkün olduğunca çocuklarımızın yaş ve gelişim düzeylerine uygun olmayan dizi, film ve programları, özellikle de sürekli tekrarlanan şiddet, magazin, ve hastalığın konuşulduğu programları ve haberleri onların yanında izlememeye özen göstermeliyiz
Kaygılandığını hissettiğimiz ve gözlemlediğimizde, onun duygu ve düşüncelerini ifade etmesini teşvik etmeli, eğer konuşmak istemiyorsa, ,”biraz mutsuz ya da kaygılı olduğunu görüyorum, bunun nedenini benimle konuşmak ister misin?” şeklinde bir ifade kullanabiliriz
Çocuğumuza sevgimizi daima hissettirmeli, onun kendini güvende ve iyi hissetmesi için ebeveyn olarak gereken çabayı göstermeliyiz
Her durumda çocuklarımıza rol model olduğumuzu; onların yaşanan olaylar ve olanlar karşısında nasıl bir tutum geliştirecekleri, nasıl tepki verecekleri ve ne tür bir duygu hali içinde olacakları hususunda daha çok anne-babalar olarak bizlerin tutum, davranış, tepki ve duygularımızın belirleyici olduğunu, onların en çok bizlerden etkileneceklerini hiçbir zaman unutmamalıyız
Resmi yetkililer ile güvenilir alan uzmanlarının uyarılarını dikkate alarak hem kendimizin, hem de diğer insanların bu hastalıktan korunabilmesi, zarar görmemesi ve, üzüntü yaşamaması için önerilere uygun davranmamız ve bir süre daha evlerimizde kalmamız gerektiğini gerekçeleri ile çocuklarımıza usulünce anlatmalıyız
Ve korunmak için uzmanların önerdikleri; elleri en az 20 saniye kadar sabunla iyice yıkamak, zorunlu olmadıkça kalabalık ortamlara girmemek, yüze, ağza, burna ve gözlere yıkanmamış ellerimizle dokunmamak, öksürük ve hapşırık sırasında ağzı ve burnu bir mendil ile kapatmak, sonrasında o mendili atarak elleri yıkamak;, kapı kolu, telefon, klavye, tv. kumandası gibi ortak ve sık kullanılan ve sıkça dokunulan nesneleri sıklıkla temizlemek ve dezenfekte etmeli, insanlarla en az 1 metre sosyal mesafede durarak konuşmak, hasta iken evden çıkmamak, zorunlu olmadıkça hastanelere gitmemek gibi korunma önlemlerini uygulamalı, çocuklarımızın da bu önlemleri uygulamalarını sağlamalıyız.
Sonuç olarak;, doğru ve kaliteli bir yaşam için çabalamalıyız. Ve unutmayalım ki, “sağlıklı yaşamanın en pratik yolu, sağlığımızı tehdit eden ve bozacak olan şeylerden; huzurlu olmanın en kısa yolu ise huzurumuzu bozan şeylerden uzak durmak, sevdiklerimizle paylaşmak, sahip olduklarımızın değerini kaybetmeden önce bilmektir”.
Dr.Hüseyin ŞAHİN pskhsahin@hotmail.com