Kişilik Kuramları Üzerine Sentez II

Psk. Dan. Mustafa Çelik

Bugüne kadar çeşitli görüş ve çeşitli hipotezlerle beslenen “Kişilik Kuramları”nı derinlemesine inceleme çalışmalarımı sürdürürken ister istemez kafama birçok soru takıldı. Hepside birbirinden önemli cevaplar içerebilecek önemli sorular idi. Bu süreçte beklide kafamı en çok tırmalayan soru,insanları anlamada,davranışlarını adlandırma sürecinde hangi kuramın daha işlevsel olabileceği idi.

İnsan kişiliği üzerine temellendirilmiş her türlü kuramın bazı hipotez veya görüşleri temel alınarak, o kuramın diğer kuramlara nazaran insanları anlamada daha işlevsel olduğu savunulabilir. Bu daha çok o kişinin kafasındaki görüşler ile kuramın görüşleri arasındaki paralellikten kaynaklanır.

Hemen hemen tüm kişilik kuramlarının görüşlerini göz önünde bulundurarak, aslında böylesine bir soruya objektif bir cevap verilmesi biraz zor gibi görünüyor. Ama ben yine de olabildiğince objektif olmaya çalışarak bu soruya cevap vermeye çalıştım. Bazı gözlemlerim ile de savunacağım görüşleri desteklemeye çalıştım.

İnsanları anlamak,davranışlarını adlandırmak belki de önceden davranışlarını kestirebilmek… Bunları göz önünde bulundurduğumda bana göre “Hümanistik Kuram”ın ve bu kuramın önde gelen isimlerinden olan Carl Rogers’ın açıklamaları diğer kuramcıların açıklamalarına nazaran daha işlevseldir. Özellikle Rogers’ın kuramında altını önemle çizdiği fenomolojik alan kavramı bu kuramı diğer kuramlara nazaran daha işlevsel kılmakta.

 Fenomolojik alan,bireyin kendisini ve çevresini nasıl algıladığına yönelik oluşturduğu alandır. Rogers’a göre birey bu algılamaları çevresinde davranışlar sergiler. Bizde bireyin bu alanına girerek onun düşüncelerine,kişiliğine dair önemli ipuçları elde edebiliriz. Bu da özellikle Psikolojik Danışmanlar için çok önemlidir. Bu yönteminde anahtarı empatidir. Doğru ve yerinde bir empati ile olumlu bir yardım süreci gerçekleşecektir. Daha iyi anlamak adına şöyle bir örnek ile bu görüşü somutlaştırma yoluna gidebiliriz :

Üniversitede arkadaşlarım ile köy yaşamı adına tatlı bir sohbet içerisindeydik. Bu sohbet sonrasında bir arkadaşımla biz konuşmamıza devam ettik. Sohbet esnasında köyü sevdiğini anlamıştım ama köyü neden sevdiği hakkında herhangi bir fikrim yoktu. Birebir sohbetimizde arkadaşımı daha iyi anlamaya başlamıştım. Köyü neden sevdiği de yavaş yavaş saydamlaşmıştı. Arkadaşımın köyü, kuzuların ve yeşilliklerin oralarda daha fazla olması sebebiyle sevdiğini anlamıştım. Bu sohbeti takip eden akşamda diğer arkadaşlarla bu sohbeti sürdürürken, diğer arkadaşlarıma :”Sizce o arkadaşımız köyü neden seviyor olabilir?” bu soruya çok çeşitli cevaplar geldi ama hemfikir oldukları nokta, mevzu bahis arkadaşımızın “gelenekçi” bir kişiliğe sahip olduğu ve dolayısıyla da köy ve köy yaşamını bu yüzden sevdiği idi. Ama benim daha önceki birebir sohbetlerimdeki sonuçlar ile arkadaşlarımın tahmini aynı doğrultuda mı? Görünürde böyle bir durum yok. Bütün bu arkadaşlarım 3-4 yıl gibi büyük bir süredir birlikteler,aynı sınıftalar,aynı ortamları paylaşıyorlar. Ama bu büyük süre çerçevesinde, oluşan bu koşullara rağmen birbirlerini dolayısı ile de kişiliklerini tam anlamı ile anlamış değiller. Neden? Rogers’ın bahsettiği empati ile fenomolojik alana girme eksikliği…

Toparlayacak olursak: Buradan da anlaşılıyor ki biz bir insanı kendisinden iyi tanıyamayız. Tanımaya çalışmanın ön koşulu ise o bireyin fenomolojik alanına girmektir. Bunun da anahtarı empatidir. Yani psikolojik yardım sürecinde biz psikolojik danışmanlar için empati çok önemli. Benim görüşüm de Carl Rogers’ın görüşü ile aynı doğrultuda.

Bu konuda görüş ve eleştirilerinize açığım. Saygı ve sevgilerimle…

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.