Kişiliğimiz ve Kavramları Algılama Biçimimiz

Melda BEKCAN

Ansızın irkilerek kendimi soru kurşununa dizdim… Neden bunalım takılıyorsun? Ortalıklarda, suratın bir karış asık dolanıyorsun?

Son dönemlerde zihnimin bir köşesinde hiç ara vermeksizin dikili duran ve annesinin yaşadığı sağlık problemleri nedeniyle bana sık sık hüznü hatırlatan bir dostumla görüştüm bugün.

Aylar sonrasında, müjdeli bir haber verdi!

Yoğun bakım biriminde yatan annesi uyandırılmış, nihayet bilinci açılmıştı.

Ne yalan söyleyeyim…

Art arda aldığım olumsuz haberlerle, ümitlerimi yavaş yavaş suya indirmeye başlamışken, yaptığım son görüşmenin ardından, uzun zamandır zihnimde taşıdığım yükün hafiflediğini ve tıpkı çizgi filmlerdeki gibi masmavi bulutların seviyesine yükseldiğimi hissettim.

Arkadaşım, annesinin hortumla burnundan beslendiği için henüz konuşamadığını ama en azından kendisini ve ailenin diğer fertlerini tanıdığını ifade etti.

Artık çevreden gelen uyaranlara tepki veriyor, nefes alıyor, gözlerini kırpıyor yani yaşama belirtileri gösteriyordu.

Çok şükür! Sağlık durumunda, sevindirici gelişmeler mevcuttu.

***

Gelin görün ki yaşadığım ‘hafiflik hissi’ fazla uzun sürmedi! Lâkin ansızın irkildim ve kendimi soru kurşununa dizdim!

- Melda, söyle bakalım! Sen, dışarıdan herhangi bir yardım almadan nefes alabiliyor musun?

- Evet!

- Ailenle, arkadaşlarınla iletişim kurabiliyor musun?

- Evet!

- Gözlerini kırpıp, ellerini oynatabiliyor musun?

- Evet!

- Ayağa kalkıp yürüyebiliyor musun?

- Evet!

- Konuşup, derdini anlatabiliyor musun?

- Evet!

- Şayet bu ve benzeri işlevleri günde binlerce kere yapabiliyorsan, neden bunalım takılıyorsun? Ortalıklarda, suratın bir karış asık dolanıyorsun? Hayati fonksiyonlarını, herhangi bir cihaza bağlı olmadan yerine getirebilmenin mutluluğunu taşımıyorsun?

Dudaklarımın kenarı aşağıya doğru süzülürken, ağzımdan tek kelime çıktı.  

-Bilmiyorum.

***

Kavramların sözlükteki karşılığı, toplumun ortak algısı olarak kabul edilse de onlara yüklenen anlam, ne kadar değişiyor değil mi?

Düşünüyorum da… Geçirdiği onca sağlık probleminin ardından arkadaşımın annesi için yaşamanın anlamı nedir?

Dışarı çıkıp gezip dolaşabilmek sağlıklı kişilerin gözünde sıradan bir davranışken, hasta yatan insanlar adına yürümek, koşmak, nelere bedeldir?     

Göz kırpmanın, normal şartlarda yaşayan kişiye hatırlatttıklarıyla, aylardan sonra yoğun bakımdan çıkmış bir hastaya hatırlattıkları eşit mi?

Ruh hâli, bulunulan konum, çevre faktörü hatta genetik etkenler, kavramları algılama biçimimizde, çok etkili.

***

Örneğin ‘yağmur’ kelimesini duyduğunuzda, aklınıza ilk olarak ne gelir?

Çatlamış toprağa, kuraklığa çare mi yoksa arabaların sürüklendiği sular seller mi?

Yoksa çocukluk yıllarımızda dilimize dolanan, ‘Yağmur yağıyor, seller akıyor, Arap kızı camdan bakıyor’ tekerlemesi mi?

Bu durum elbette kişiye göre değişir…

Ya ‘dondurma’ kelimesi?

Sizi bilmiyorum ama benim için ‘dondurma’ çocukluğum boyunca yasaklı olduğum ve aklıma her geldiğinde, gözlerimin içini parlatan bir gıda idi.

Amma velâkin büyüyünce ‘dondurma’ gördüğümde ürperdim, bakışlarımı onun üzerinden çektim, kilo alma endişesiyle, gönül rahatlığıyla dondurma yiyemedim.

Kim bilir… Yaşım ilerlediğinde, yaşayacağım sağlık problemlerim yüzünden belki de ağzıma dondurma değdiremeyeceğim ve dondurma yiyenleri imrenerek seyredeceğim!

***

Peki yemek meselesine ne demeli? Sizce ne için yemeli?

Yarışmaya katılıp ödül almak için mi? Dilimizin üstündeki duyu reseptörlerini tatmin etmek için mi? Yaşamak için mi?

İnsan bir simitle bile karnını doyurabiliyorsa, geriye kalan tüm çaba, histeriden ibaret değil mi?

Ne dersiniz? Şöyle sakin bir köşeye çekilip, kavramların anlamlarını ve bizler için neler ifade ettiklerini, bir daha gözden geçirmek gerekmez mi?