"İşsizdim. Artık sıyırmak üzereydim. Ağır depresyon. Gazetelerde iş bulamıyorum, "Kendimi de öldüreceğim, kızımı da" noktasına gelmiştim."
İşte böyle bir haldeyken "Kanlı Kostesler" kitabını yazmış...
İsmi Hicran Aygün...
Gazeteci...
Ömrü ismi gibi "hicran" ile geçmiş. Babasının ölüm haberini çalıştığı Takvim gazetesinde önüne düşen AA haberiyle öğrenmiş. Borcunu istediği için kalbinden bıçaklanmış babası... Cebinden 3 lira çıkmış.
Abisi kızına hamileyken "adını Veda koyar mısın?" demiş... Koymuş, abisi kanserden 6 ay sonra ölmüş...
KENDİMİ VE KIZIMI ÖLDÜRECEKTİM...
Kendini kızı Veda'ya vermiş. Ama işsizlik, parasızlık onu da yaşamın kıyısına getirmiş. İşte öyle bir dönemde kadın katilleri anlatan bu kitap ortaya çıkmış. Şöyle anlatıyor;
"İşsizdim. Artık sıyırmak üzereydim. Ağır depresyon. Gazetelerde iş bulamıyorum, "Kendimi de öldüreceğim, kızımı da" noktasına gelmiştim." "Böyle devam etmez" diye Cerrahpaşa'daki İbrahim Hoca'yı aradım, "Ben çok kötüyüm, kızımı hırpalamaya başladım" dedim.
İbrahim Hoca sakinleştirdi beni, konuşarak olaylara başka bir şekilde bakmamı sağladı. "Hicran sen yazan çizen bir insansın, hazır boştasın, bir şey yap" dedi. "Ben seri katilleri merak ediyorum, Türkiye'de niye yok?" dedim. O da dedi ki, "Biz şefkatli bir toplumuz, birini öldürünce kinimiz soğur, seri katiller profesyonel çalışır, bir imza bırakmaya uğraşırlar. Ama katillerle ilgili bir şey yapmak istiyorsan, kadın katilleri araştır, biz Üniversite olarak böyle bir çalışmaya başladık." Gerçekten de Türkiye genelinde 300 kadın katil üzerinde araştırma yapıyorlardı, benim de ilgimi çekti. Yani hocanın yönlendirmesiyle oldu."
KADIN KATİLLER ÖLDÜRÜP SEYREDİYOR
Kitapta Türkiye'deki 300 kadın katilden çok çarpıcı olan örnekleri almış. Kitap araştırma niteliğinde olay kahramanlarının hepsi gerçek...
Kadınlar erkek katillerden daha planlı programlı hareket ediyormuş. Erkekler öldürdükleri kişilerin cenazesine katılırken, kadın asla bunu yapmıyormuş. İlginç olan bir nokta daha var. Kitabın yazarından dinleyelim;
"Kadınlar öldürdükten sonra bir süre oturup cesedi seyrediyor. Ama erkekler hemen kaçıyor. Şu an Sincan Cezaevi'nde olan bir kadın var, kocasını öldürdükten sonra bir yıl küvette saklamış. Sürekli çamaşır suyu, lavanta gibi şeylerle siliyor, yıkıyor ki çürümesin, kokmasın. ve banyosunda bir ev kurmuş kendine, küçük tüp götürmüş, kendi yatağını taşımış. Orada yiyor, orada içiyor. Korkmuyorlar da kadınlar. Sonra küçük parçalara ayırma, cesedi doğrama gibi şeyler daha çok kadınlarda var. Cem Garipoğlu dışında erkek örnek pek yok."