Kelimelerin enerjisi vardır. Kelimelerin birlikteliğinden doğan sözün vaadi, duygu ve düşüncelerin enerjisini belirler. Müziğin de vaadi vardır. Müziğin enerjisi çoğu kez kelimelerinkinden daha büyüktür. Bunun en güzel örneğini Orhan Veli ifade eder.
“Her şeyi söylemek mümkün,
Duyuyorum,
Anlatamıyorum.”
Nedir kelimelerle ifade edilemeyen? Beynin sonsuz potansiyeli olan benzersiz nöronetinin duygu ve düşünceleri ile bunu içselleştiren ruhun söylemidir kelimelere sığmayan. Bu nedenledir ki müzikle her şey anlatılabilir. Üstelik herkesin farklı olan hayal dünyasında müzik renklere ev sahipliği yapar. Bu bilinç evrensel enerjiye hitap eden ruhsal bir tarz ve bilgelikle hayat bulabilir. Müzik bilgelikle beslenir. Bilgelik varoluşunu anlamlı hale getirmiş ve vaadinin idrakine ulaşmış insanın bilinç seviyesidir. Artık o kişi bir araç haline gelmiştir. Evrensel enerjinin yansıdığı bir ışıktır. Başka hayallere, yaşamlara, duygu ve düşüncelere esin kaynağı olmuştur. Aynı Bach gibi zaman üstüdür. Peki bilinç nedir derseniz. Bilinç, vaadin idrakidir. Varoluşu anlamlı hale getiren ruhsal ve fiziki enerji boyutlarının ahengidir. Büyük bir uzlaşma içinde, dostane ve karşılık beklemeksizin paylaşıma açık duygusal ve düşünsel bir birlikteliğin ortak ifadesidir bilinç. Ben’den sıyrılma ve bizi idrak etmenin öğretisidir.
Bilinç ve derinlerindeki bilinçaltı kimi zaman özür bir birliktelik içerisindedirler. Bilinçaltı farkında olmadan yönettiği yaşamlar için adeta ruhlardan özür diler. Kimi zamanda sezgilerin diliyle zihne el verir. Yaşıyorum diyebilmenin en büyük delilidir bilinç. İz bırakan anıların saklandığı albümdür bilinç ve derinlikleri. Kimi zaman ellerin albümün sayfasını çevirmesi gibi, yaşam bilinçaltının sayfalarını çevirir ve insan aniden duygusal salınımların içinde bulur kendisini. Zamana tanıklık eden söylem, deneyim ve duyguların köşe kapmaca oynadığı yerdir bilinçaltı. Zihnin en derin yerlerinde bilinç ve bilinçaltı arasında adeta bir kovalamaca oynanır. Ama bilinçaltı o kadar iyi saklanmıştır ki, bulmak ne mümkün. Bu oyunun kurallarını koyduğunu sanan bilinç, aslında ona adeta kıs kıs gülen derin sesinin idaresinde olduğundan bir haberdir çoğu kez. Varsın öyle yaşasın.
Peki bilinçli insan ne demektir? Bu anlattıklarımın şiirsel ahengini fiziki yaşama aktarabilen insan demek olsa gerek. Yaşam bir şiirdir aslında. Kelimelerin, hayallerle ve duygularla dansıdır şiir ile yaşamak. Doğa en büyük şairdir. Müziğin kimi zaman kıskandığı, kimi zamanda beslediği bir yüksek bilinç boyutundan başka ne olabilir şiir denilen ruhsal öğreti. Ruh zihin ile dünyaya temas eder. Kuşlara ve yapraklara dokunan zihnimizdir aslında. Çünkü doğa sevgidir. Sevgi varoluşun en büyük zihinsel bilinç boyutudur. Doğanın yok olma çığlıkları attığı bir dünyada evrensel bilincin insanda halen çok yüksek düzeyde yaşandığını söylemek ne mümkün. Doğa bu çaresizliğin haykırışları ile inlemekte değil mi?
Bir de anne ve baba olmanın bilinci vardır. Yaratılmış en eşsiz canlının emanetini alabilme ve emanete saygı ile yaşamı tamamlayabilmenin bilinci. Çocuklarımızı başka zamanlara iz bırakacak birer algı boyutunda yaşatabilmenin bilinci. Gün geldiğinde neden anne ve baba dediğinde, savunmaya geçmeden, ya da gerekçe göstermeden tebessümle ve ruhsal bir rahatlıkla cevap verebilmenin bilinci. Biraz erken yaşta uykudan uyanan bir çocuğun anne ve babası olabilmenin ayrıcalığındaki mutluluğu deneyimlemek isteyen ruhların özlemidir ebeveyn bilinci. Bu aşamada zihnin uyanışında saklı tebessümler kaplar her yanı. Sabahları nedensiz mutlu uyanan ve akşamları bin gerekçe ile mutlu yatan insanın ruhsal bilgeliğine ulaşır anne ve baba.
Ya bilincin rol modelleri neredeler? Ruhlarımız güzelliği kimlerden öğrenecek. Ayna kim? Gölge kim? Işık kim? Gölgenin ışıktan kaynaklandığını suya kimler yazacak? Bilginin bilinci nasıl özgürleştirdiğini ve hayal dünyasına kanat açmasını nasıl sağladığını insanlığa kimler anlatacak? Savaşlar için ağlamayı unutanlar mı?
Kelimelerin ve müziğin enerjisi bir ahenk içermelidir. Kelimeler müziğin ritmi ile satırlarda adeta dans etmelidirler. Eskiden tüy kalemlerle yazan filozofların kanatlanmış metinleri gibi. Müzikle kaleme alınan yazılar adeta suya yazılan kelimeler kadar derin ve kalıcı olurlar. Çünkü su kelimenin şeklini içselleştirir. Kelimenin vaadi suyun moleküler yapısına işler ama su utangaç bir insanın masum kaçışı gibi yüzeyde değil, derinde saklar sırrını. Bu bir yerde suyun tevazusu olsa gerek. Bu tevazunun farkında olabilmek için aynı Emoto’nun yaptığı gibi evrenin ruhuna inmek gerekir. Aslında madde olmayan evrensel söylemin atom altı boyuttaki duygularını görebilmek gerekir. Bunun için bilgiye, sevgiye ve müziğe ihtiyacınız olacaktır.