İHA - Ondokuz Mayıs Üniversitesi (Omü) Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Ayşe Gül Güven, Çocuksu Tekrarlamaların Baskı Altına Alınmasının Özellikle Yatkınlığı Olan Bireylerde Kronik Kekemeliğe Dönüşebileceğini Söyledi.
OMÜ Şehir Polikliniği'nde düzenlenen "Akıcı Konuşma Bozukluğu: Kekemelik" konulu seminere konuşmacı olarak katılan Prof. Dr. Ayşe Gül Güven, kekemeliğin, konuşmanın spazmlar, ses-hece-kelime tekrarları, ses uzatmaları, duraklamalar, kaçınma (konuşmaktan vazgeçme, tanımadığı kişilerle konuşmama, gözlerini kaçırma) ve mücadele davranışları (ellerini sıkmak, gözlerini sıkıca yummak, ayağını yere vurmak) ile kesintiye uğraması şeklinde ortaya çıkan bir akıcı konuşma problemi olduğunu kaydetti. Bu problemin hasta hikayelerinde belirtilenin aksine aniden ortaya çıkmadığını belirten Prof. Dr. Ayşe Gül Güven, "Genellikle lisan ve konuşma gelişiminin ivme kazandığı bir iki kelimelik kısa cümlelerden, çok kelimeli, fiilli, takılı karmaşık cümlelere geçiş dönemlerinde yani çocuğun konuşmasının yetişkin konuşmasındaki akıcılığa dönmeğe başladığı zamanlarda ortaya çıkar. Ana dilinin karmaşık kurallarını öğrenme sürecindeki çocuğun, akıcı konuşmada yaşadığı bu güçlük, erken kekemelik, gelişimsel kekemelik, primer fizyolojik kekemelik olarak adlandırılır ve dilin olgunlaşma sürecinin zararsız belirtileridir" dedi.
"Çocuklar yeni bir durumla karşılaştıklarında, kelime haznelerinde onları ifade edecek kelimeler yoksa, duraklamalar ve tekrarlamalarla kendilerini ifade etmeye çalışırlar" diyen Prof. Dr. Güven, "Normal dil gelişiminin henüz tamamlanmadığı, yaşamın 3. veya 4. yılında duraklamalar ve tekrarlamaların oluşması, linguistik yönden olgunlaşamamanın normal ve zararsız belirtileridir. Bu primer fizyolojik kekemelik, zor kullanılarak, çocuksu tekrarlamalar baskı altına alınırsa, özellikle yatkınlığı olan bireylerde kronik kekemeliğe dönüşebilir. Bilişsel gelişimin hızına konuşma organlarının gelişim hızı yetişemediğinde, çocukların bir çoğu kendilerini ifade etmeye çalışırken, duraklamalar ve tekrarlamalar ile akıcı olmayan konuşma dönemini geçirirler" şeklinde konuştu.
Dil gelişiminin bu olağan sürecinin çocukların yüzde 20'sinde kronik hale gelebileceğine işaret eden Prof. Dr. Güven şunları söyledi:
"Son yıllarda kekemeliğin ortaya çıkışında konuşma üretimi sırasında konuşma organlarının koordinasyonunda zamanlama farkı, genetik yatkınlık, çevresel etmenler, uygun emosyonel ve çevresel koşullarda yaşanan nöropsikolojik güçlüklerin kekemeliğe yol açması görüşleri ağırlık kazanmaktadır. Böylece santral sinir sistemi ve konuşmada kullanılan periferal organlar arasındaki eşgüdüm eksikliği genetik yatkınlığı olan bireylerde kekemeliği ortaya çıkarabilmekte, uygun çevresel koşullar da tetikleme mekanizmasını oluşturmaktadır. Kekemelik erkek çocuklarda kız çocuklarından daha fazla görülmektedir. Ayrıca kız çocuklarında kekemelik daha geç başlamakta ve erkek çocuklarından daha erken iyileşme görülmektedir. Problemin ortaya çıkmasında ve devamındaki bu belirgin cinsiyet farklılığı genetik teorileri desteklemektedir. Ayrıca kekemelerin şarkı söylerken ya da fısıltı ile konuşurken akıcı olmaları da nörolojik teorileri desteklemektedir."
Prof. Dr. Güven şöyle devam etti:
"Kekemeliğin sağaltım için uygulanmakta olan çok sayıda konuşma terapisi tekniği mevcuttur. Primer fizyolojik kekemelikler aile önerileri ile kronik kekemelikler bireye ve probleme uygun konuşma terapisi teknikleri, transfer ve koruma çalışmaları ile kontrol altına alınabilir. Hasta hikayelerinde üzerinde önemle durulan çeşitli korkular yatkınlığı olan bireylerde problemin ortaya çıkmasını tetikler, takılmalar konuşamama kaygılarını arttırabilir. Bu durumlarda gerektiğinde psikolojik destek de konuşma terapilerine ek olarak deveye sokulabilir."