M. Sinan Çalışkan / ZAMAN
Herkes heyecanla o günü bekler. Evet artık karneleri alma zamanı gelmiştir. Sınıfta merakla beklenir, 'Acaba takdir mi, teşekkür mü alacağım, karnede zayıfım olacak mı acaba?' diye. Sonra tek tek isimler okunur; 740 Elif, 104 Ahmet, 305 Selda...
Karneler alınırken başarısı yüksek olanlar ayrı bir gururla oturur yerine, karnelerinin yanındaki kurdeleden ya da karnenin yanında verilen onur belgesinden zaten başarılı olduğu anlaşılır. Bazıları ise üfleye püfleye oturur, hatta karne istediğimiz gibi değilse o güzel gözlerden sessiz sedasız birkaç damla yaş dökülür.
Evde ailemiz de aynı heyecanı yaşar. Onlar da çocuklarının başarılı olmasını ister. Başarının yanında verilen sözlere dayalı hediyeler alınır. Eğer karne istediğimiz gibi değilse, "Bu çocuk okumayacak, acaba tamirci yanına versem de tatilde aklı başına mı gelse!" cümleleri dökülür babaların dilinden...
Çocuklarımızın karnelerinin iyi ya da kötü olması, onun biricik olduğu ve bizim için çok özel biri olduğu duygusunu değiştirmemeli. Her şartta onlar bizim için çok değerli varlıklar.
İki tür düşünme yapısına sahip insan vardır. Sorun odaklı hareket edenler ve çözüm odaklı düşünenler. Eğer karneye çözüm odaklı bakarsanız önce başarıları görebilirsiniz. Ama sorun odaklı bakarsanız çocuğunuz isterse "90" alsın, bu sefer "Niye 100 değil?" diye sıkıntı yaparsınız.
Önce iyi notları görmeli ve kötü notlarla ilgili de çocuğumuzun açıklamasına izin vermeli. Ama bunu yaparken sinirlenmeden, kızmadan, suçlamadan yapmalıyız.
Çocuğunuzu kesinlikle 'tembel' ya da 'başarısız' ifadeleriyle nitelemeyin. Öğrenci de kendini bu şekilde kabul ederse başarılı olmak için gayret sarf etmez. Öncelikle soğukkanlı ve sakin olunmalı. Karnedeki notlarla ilgili olarak ne yapacağınıza, uygulayacağınız yaptırımlara çocuğunuzla birlikte karar vermelisiniz. Birlikte onun da fikrini alarak yaptığınız planlama çocuğunuzun karnesi karşısında sorumluluk almasını sağlayacaktır.