Fakat, bilgiye erişimin bu denli yaygın oluşu, bilgiye sahip olsak bile onu kullandığımız anlamına gelmiyor ne yazık ki. Hatta, psikoloji ve davranış bilimi alanındaki onlarca yıllık araştırmalar, insanların çeşitli durumlarda kolaylıkla yetersiz verilere dayanan kararlar aldığını gösteriyor. Başkaları hakkında milisaniyeler içerisinde kalıcı izlenimler oluşturuyor, alışveriş sırasında çok kısa bir “düşünüp-taşınma” aşamasından sonra kararlar alıyoruz. Oy verme kararları bile, görünüşte inanılmaz kısa zaman dilimlerinde oluşan ilk izlenimlerden tahmin edilebilir.
Bunca veri bolluğuna rağmen alınan kararların bu denli kısa zaman dilimlerinde gerçekleşmesi, 2018 yılında Proceedings of the National Academy of Sciences‘da yayımlanan bir araştırmanın da konusu oldu. Araştırma sonuçları ise, düşündüğümüzden çok daha şaşırtıcı; insanlar kararlarını alırken sandıklarından çok daha az veri kullanıyor.
Veri bolluğu ve karar verme süreci arasındaki bu kopukluğun, gündelik yaşamda da bazı sonuçları olacaktır kuşkusuz. Nihayetinde, insanların yargılar oluşturmak ve karar vermek için gerçekte ne kadar – veya az – bilgi kullandığını bilmek, başkalarıyla ne kadar şey paylaşacağınızı da etkileyebilir. Örneğin, iş başvurusunda bulunan bir kişi, –muhtemel– işverenlerin, kendisinin özgeçmişinin ne kadarını okuyacağı konusunda bir fikri olmalı, böylece çabalarını da buna göre önceliklendirebilsin.
Bununla birlikte, ne kadar bilgiyi kullandığınızı bilmek, bir şey hakkında karar verirken ne kadar bilgi edinmeniz gerektiğine dair de size bir fikir verebilir. Örneğin, ödeme yapmak için yeterli olup olmadığına karar vermeden önce bir abonelik servisini ne kadar süre kullanmanız gerekir? Evlenmeye karar vermeden önce söz konusu ilişkiye ne kadar zaman ayıracağınızı bilmeniz önemli olur değil mi?
Tahmin ve Gerçek Uyumsuzluğu
2018 yılında yayımlanan çalışmada, araştırmacılar, insanların, çeşitli kararlar verirken ne kadar bilgi kullanacaklarını doğru tahmin edip edemediklerini test etti. Yapılan testlerde, insanların ne kadar çabuk yargıda bulunduklarına ve bunu yaparken ne kadar az bilgi kullandıklarına kendilerinin de şaşırdıkları görüldü.
Araştırma kapsamında yürütülen testlerden birisinde, katılımcılardan, başka birisiyle hoş ya da hoş olmayan etkileşimler kurduklarını hayal etmeleri istendi. Öte yandan da, başka bir katılımcı grubundan, birisinin karakterini belirlemek için bu etkileşimlerin kaç tanesine ihtiyaç duyacağını tahmin etmeleri istendi. Çapraz sorgunun ardından, insanların bu yargıya ulaşmak için birçok etkileşime ihtiyaç duyacağına inandıkları görülürken, esasında ilk grubun bu etkileşimlerin çok azını kullandıkları görüldü.
Bir başka testte ise, MBA öğrencilerinden varsayımsal yönetim pozisyonları için başvurular yazmaları istendi ve ardından gerçek insan kaynakları departmanından insanların bu materyalleri okumaları istendi. Yapılan değerlendirmelerde, başvuru sahiplerinin, başvurularında insan kaynakları departmanının okuduğundan çok daha fazla bilgiye yer verdikleri görüldü.
Bir diğer testte ise, hiç evlenmemiş insanlardan, gelecekteki eşleriyle buluştuktan sonra, bu kişinin “doğru kişi” olduğuna karar vermelerinin ne kadar süre alacağını tahmin etmeleri istendi. Testin ardından, evlenmemiş bu kişilerin yüzde 39’unun, hayatlarının geri kalanını söz konusu eş adayıyla geçirmeye hazır hissetmeden önce, bir yıldan daha fazla bir süre boyunca bu kişiyle flört etmeleri gerektiğini düşündüğü görüldü. Buna karşılık, evli insanların bu yargıyı çok daha hızlı yaptığı, sadece yüzde 18’inin bir yıldan daha fazla bir zaman boyunca flört ettikleri belirlendi.
Benzer şekilde, deneme sürelerine göre abonelik hizmetlerini değerlendirirken, yeni içkileri tadarken ve atletik performansları ve akademik notları değerlendirirken de aynı yanlışlıklar ortaya çıkıyor. Bütün durumlarda da insanlar, gerçekte olduğundan daha fazla bilgi kullanacaklarına inanıyorlardı.
Yanlış İzlenimin Muhtemel Sebepleri
İnsanların, kendilerinin ve diğerlerinin ne kadar çabuk yargıya vardıkları konusunda yanlış izlenime sahip olmasının birkaç nedeni vardır.
Muhtemel bir sebep, insan zihninin bilgiyi adım adım işlediği inancıdır. Basit bir bakış açısı, karar almak için bir zihinsel eşiğe ulaşılana kadar yeni bilgilerin eski bilgilerin üzerine yığıldığını hayal edebilir. Ancak gerçekte ise, araştırmalar, bilgi toplamada; ilk birkaç bilginin sonradan gelen bilgilere kıyasla çok daha güçlü bir biçimde yerleştiğini gösteriyor.
Bir diğer muhtemel sebep ise, insanlar, ayrı ayrı her bilginin ne kadar zengin ve ilgi çekici olduğunu fark etmiyorlar. Psikolojide bu duruma, mevcut duygu durumunuzun gelecekteki duygusal halinizi de etkileyeceği inancına düşme anlamına gelen “empati boşluğu (İng. empathy gap)” denir. Örneğin, birisini sevip sevmeme konusunda karar vermeniz için kaç etkileşimin gerekli olduğu sorusunu düşünün. Her bir etkileşimi rasyonel anlamda kuru bir istatistik olarak değerlendireceğinize inanmak son derece cazip gelebilir. Ancak, sosyal karşılaşmalar canlı ve ilgi çekicidir ve ilk deneyim, kararınızı geri dönülmez şekilde değiştirebilir ve gelecekteki etkileşimleri gereksiz kılmak için çok çekici olabilir.
Acele Yargılar
Hızlı alınan kararların tamamının kötü olduğunu söylemek doğru değildir. Bazı hızlı yargılar son derece tutarlı olabilir ve zamandan tasarruf sağlayabilir. Her zaman karar verirken, konu hakkındaki mevcut tüm verileri taramak zor olabilir. Fakat, yargılarımızı oluşturmak için gerçekte ne kadar bilgi kullandığımızın yanlış kavranması, iyi veya kötü kararlar vermenin ötesinde önemli etkileri vardır.
Olması beklenen bir olayın vuku bulması sorununu ele alalım. Bir yöneticinin, bir çalışan hakkında geçici bir görüş oluşturması ve bunun çalışanın tüm kariyer yörüngesini etkileyen bir dizi kararı beraberinde getirdiği bir durum düşünün. Söz konusu yönetici, çalışanın, önemsiz bir projede küçük bir yanlış adım attığını gördüğünde, gelecekte de bu çalışanı kariyer fırsatlarını zedeleyecek zorlu projelere atamaktan kaçınabilir. Yöneticiler, hızlı ve veri bakımından zayıf ilk kararları verme konusunda ne kadar istekli olduklarının farkında değillerse, küçük küçük ancak giderek büyüyen bu kendi kendini gerçekleştiren yıkıcı döngüleri kesmeleri daha az olasıdır.
Bir diğer örnek ise, insanlar yargılarken dayanılan basmakalıplardır. Başka bir kişi hakkında mevcut olan tüm bilgileri göz önünde bulunduracağınıza inanıyor olsanız da, aslında çok az bilgiyi göz önünde bulundurmanız ve stereotiplerin (basmakalıpların) içeri sızmasına izin verme olasılığınız daha yüksektir. Basmakalıp etkisinin hızlı verilen kararlarda ne kadar etkin olduğunun farkına varamamak; kararların etkinliğinin de azalmasına neden olabilir.
Modern teknoloji, bugün verilen herhangi bir kararın yıllar önce verilen aynı karardan daha fazla bilgili olmasını sağlar. Ancak insanların hızlı kararlara yönelimi bu faydayı engelleyebiliyor. Görünüşe göre, daha bilinçli karar alma arayışında, araştırmacıların insanları yargılama hızını yavaşlatmaya teşvik etme yollarını keşfetmeleri gerekecek.
(Gürkan Akçay-Bilimfili)