Karakterimiz hastalıklarımızı etkiler mi?

Karakteristik özelliklerimizin yaşadığımız psikolojik rahatsızlıklara etkisi olabileceğini düşünmüş müydünüz?

Tez canlı, hareketli insanlar diğer insanlara göre daha fazla iş-ev kazası yaşayabilir çünkü hızlı hareket ederler ve bu hız genellikle küçük kazalar ile sonuçlanabilir. Bunun bir adım derinine indiğimizde ise stresli olan bireylerin tansiyon hastası olma ihtimallerinin daha yüksek olduğunu görebiliriz. Bu bilgiler hemen hemen hepimizin bildiği küçük bilgiler ancak yapılan araştırmalara bakacak olursak karakteristik özelliklerimiz hastalıkları -özellikle psikolojik rahatsızlıkları- düşündüğümüzden daha fazla etkiliyor. Örneğin dışa dönük karaktere sahip olan insanların dikkat eksikliği veya hiperaktiviteye daha yatkın oldukları saptanmış.

Konunun uzmanlarına karakterimiz ve yaşadığımız hastalıklar arasında bir bağ olup olmadığını sordum. İşte aldığım yanıtlar...

Üsküdar Üniversitesi NP Feneryolu Tıp Merkezi Psikiyarti Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Barış Önen Ünsalver: “Kişilik özelliklerimiz psikiyatrik hastalıkların görünüşünü etkileyebilir”

Kişilik özelliklerimiz psikiyatrik hastalıkların görünüşünü etkileyebilir. Örneğin anoreksiya tipi yeme bozukluğu veya obsesif-kompulsif bozukluk (takıntı-zorlantı bozukluğu) gösteren kişilerin vicdani duyguları hissetme oranı diğerlerine göre aşırıdır. Zira yüksek vicdanı olanlar kendilerini gereğinden fazla denetleme, kurallara sorgulamadan uymaya ve başarıya odaklanma eğilimindedir.

Mükemmeliyetçi özellikler de denebilecek bu özellikler, kişinin kendi kendisine aşırı baskı kurmasıyla ve anoreksiya gibi yemenin aşırı kısıtlandığı ya da obsesif-kompulsif bozukluk gibi kişinin sürekli farazi senaryola üzerinden kontroller yaptığı bir tablo ile sonuçlanabilir. Tersine vicdani yönü zayıf kişiler ise dürtülerini kontrol etmekte yetersiz kalarak çeşitli madde kullanım sorunları geliştirebilirler.

İçe dönük kişiler sosyal ortamlara daha az girerek, daha düşük sosyal becerilere sahip olurlar ve bunun sonucunda sosyal fobi gelişebilir. Sosyal ortamlara az girme ya da sosyal ortamlarda kendini az ifade etme haksızlığa maruz kalmayı da kolaylaştırabilir. İçe dönük kişiler sosyal becerileri yetersiz kaldığından haksızlığa uğradıklarında yeterli tepkiyi veremeyebilir. Bunun sonucunda mobbinge uğrama, depresyona girme ve travma sonrası stres bozukluğu geliştirmeye meyilli olabilirler.

Nörotizm (duygusal tutarsızlık) denilen bir kişilik özelliği vardır. Böylesi bireyler, geleneksel durumları tehdit edici ve önemsiz hayal kırıklıkları olarak görürler. Nörotizm olumsuz, stres oluşturucu duyguları yaşama ve bunlarla ilgili davranışsal ve bilişsel özelliklere sahip olma eğilimini ifade eder. Bu boyut kapsamında yer alan özellikler arasında; bireyin sinirli olup olmaması, kendine güven derecesi, iyimser veya kötümser olması, sıkılgan olması, duygusal olması ve endişeli olması sayılabilir. Kaygı, depresyon, öfke gibi negatif duyguları yaşamaya eğilimlidirler. Psiko-somatik semptomlar yaşayamaya elverişli yapılarından dolayı sıklıkla uyku, görme ve iştah problemleri, yorgunluk ve baş ağrıları yaşarlar. Sonuç olarak kişilik özelliklerimizin bazı psikiyatrik hastalıkları etkilemesi mümkündür.



Uzman Klinik Psikolog-Psikoterapist Feyzullah Alpman: “ Kişilik yapısının yaşanılan sorunlara etkisi vardır ancak...”

Kişilik çok geniş kapsamlı bir konu. Kişilik yapılarıyla ilgili birçok bilim insanının farklı tanımlamaları ve görüşleri mevcut. Örneğin Carl Gustav Junk “İçe dönük ve dışa dönük” olarak tanımlar ve alt kategorilerini sıralar. Her kişilik örüntüsünün özelliklerinden dolayı bazı problemlere yatkın olduğu yapılan birçok araştırma sonucu görülmüştür ama tutarsız bulgularda bir o kadar çoktur. Beşeri bilimlerde fen bilimleri gibi bulgular her zaman net değildir. Değişkenlik gösterir.

Sizin de bahsettiğiniz gibi dışa dönük bir yapı daha hiperatif özellikler taşırken, içe dönük bir yapı daha sosyal fobik veya depresyona yatkın olabilir. Ancak içe dönük bir kişi kalıtsal nedenlerle hiperaktif de olablir. Ya da dışa dönük bir kişi öyle bir travma yaşar ki ağır depresyona girebilir. Temelde duruma kişiliği oluşturan etmenlerden ve etkilerinden bakmak gerekir diye düşünüyorum.

Kişilik yapısını oluşturan genetik faktörler, çevre faktörü (içinde büyüdüğü aile, ebeveyn tutumları, kültür) ve erken çocukluk dönemi yaşantıları ve dünyayı algılama şekliyle ilgili oluşan şemalar çok önemlidir. Nasıl genetik birtakım hastalıklar aktarılıyorsa kişi doğmadan önce ailesinin yaşadığı bir travmanın da etkileri yaşanabiliyor. Ailesinin yaşadığı olayı kendi yaşamış gibi bir algı çarpıtması oluşabiliyor. Örneğin annesinin yaşadığı bir tacizden dolayı erkeklere karşı korunmacı bir tutum sergilemesi, kız çocuğu da başına gelen olumsuz bir durum olmamasına rağmen erkeklerle ilişkilerini istem dışı bir şekilde olumsuz etkileyen bir tutum içinde olabilir. Anne yaklaşımlarıyla çocuğa yüklemiştir. Ya da ebeveynin birinde bulunan bir kaygı bozukluğu (fobi, panik atak, okb vb.) davranışsal öğrenme yolu ile çocuğa geçebilir. Bu durum iki kardeşten birini etkilerken diğerinde hiçbir etki de olmayabilir. Biyolojik nedenlerden kaynaklı, örneğin seratonin eksikliğinden bazı psikolojik sorunlar yaşanabilir. Benim klinik deneyimime göre bazı kişilik yapılarında ortak psikolojik sorunlar çok görülse de farklı kişilik yapılarında da aynı sorunlarla karşılaşmaktayız. Yani kişilik yapısının sorunlara etkisi vardır fakat başka birçok etken de söz konusudur diyebiliriz.

Kaynak:hthayat.haberturk.com

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Psikoloji Haberleri