HÜRRİYET - Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu (TKASK) Başkanı Prof. Dr. Tezer Kutluk, kanser hastalarına psikolojik desteğin şart olduğunu belirterek, “Anne, baba, eş, kardeş, arkadaşlar ve tedaviyi yapan hekimin yanı sıra profesyonel uzmanlarca da moral destek verilebilir” dedi.
Yaşam süresinin uzaması, dengesiz ve sağlıksız beslenme, hareketsiz yaşam gibi faktörlere bağlı olarak her yıl kansere yakalananların arttığını belirten Kutluk, 2020'de her sene dünyada 16 milyon kanser vakası görüleceğinin ve 10 milyon kişinin kansere bağlı hayatını kaybedeceğinin öngörüldüğünü söyledi.
Kutluk, Türkiye'de her yıl 150 bin kişinin kansere yakalandığını ifade ederek, sık görülen kanserlerin erkeklerde sırasıyla akciğer, mide, mesane (idrar torbası), kalın bağırsak, larinks (gırtlak) ve prostat; kadınlarda ise meme, bağırsak, mide, over (yumurtalık), akciğer ve lösemi olduğunu kaydetti. Dünyada her yıl yarım milyon kadının rahim ağzı kanserine yakalandığını ve her iki dakikada bir kadının bu kanser nedeniyle hayatını kaybettiğini belirten Kutluk, Türkiye'de ise her yıl rahim ağzı kanserine yakalanan bin 500 kadından yarıya yakınının yaşamını yitirdiğine dikkati çekti.
Kanserle mücadelede, hastalığın ortaya çıkmasında genetik özelliklerin dışında çevresel faktörlerin, yaşam biçiminin ve beslenme alışkanlığının çok önemli olduğunu vurgulayan Kutluk, özellikle tütünün, kanserlerin yüzde 30'undan sorumlu olduğunu bildirdi.
Yaşam süresinin uzaması, dengesiz ve sağlıksız beslenme, hareketsiz yaşam gibi faktörlere bağlı olarak her yıl kansere yakalananların arttığını belirten Kutluk, 2020'de her sene dünyada 16 milyon kanser vakası görüleceğinin ve 10 milyon kişinin kansere bağlı hayatını kaybedeceğinin öngörüldüğünü söyledi.
Kutluk, Türkiye'de her yıl 150 bin kişinin kansere yakalandığını ifade ederek, sık görülen kanserlerin erkeklerde sırasıyla akciğer, mide, mesane (idrar torbası), kalın bağırsak, larinks (gırtlak) ve prostat; kadınlarda ise meme, bağırsak, mide, over (yumurtalık), akciğer ve lösemi olduğunu kaydetti. Dünyada her yıl yarım milyon kadının rahim ağzı kanserine yakalandığını ve her iki dakikada bir kadının bu kanser nedeniyle hayatını kaybettiğini belirten Kutluk, Türkiye'de ise her yıl rahim ağzı kanserine yakalanan bin 500 kadından yarıya yakınının yaşamını yitirdiğine dikkati çekti.
Kanserle mücadelede, hastalığın ortaya çıkmasında genetik özelliklerin dışında çevresel faktörlerin, yaşam biçiminin ve beslenme alışkanlığının çok önemli olduğunu vurgulayan Kutluk, özellikle tütünün, kanserlerin yüzde 30'undan sorumlu olduğunu bildirdi.
Kutluk, Türkiye'de kansere bağlı ölümlerin erkeklerde yüzde 40'ının, kadınlarda ise yüzde 8'inin akciğer kanseri nedeniyle meydana geldiğine dikkati çekerek, soluk borusu, bronş ve akciğer kanserlerinin yüzde 71'inin, gırtlak kanserlerinin yüzde 59'unun, üst solunum ya da sindirim yolları kanserlerinin yüzde 59'unun, idrar torbası kanserlerinin yüzde 27'sinin, böbrek kanserlerinin yüzde 26'sının, pankreas kanserlerinin yüzde 21'inin, lösemilerin yüzde 12'sinin, karaciğer kanserlerinin yüzde 11'inin, rahim ağzı kanserlerinin ise yüzde 3'ünün tütün kullanımı nedeniyle meydana geldiğini söyledi.
“ÜSTESİNDEN GELMEK MÜMKÜN”
Kanserle mücadelede, kanserli hastalara verilecek psikolojik desteğin önemine değinen Kutluk, “İnsanlar, kanserin daha adını duyduklarında ürküyor ve hastalığı kimseyle paylaşmak istemiyor” diye konuştu.
Kutluk, kanserin kişilerin sosyal yaşantılarını, iş hayatını, arkadaş ilişkilerini olumsuz etkileyebildiğini belirterek, şunları kaydetti:
“Bunların üstesinden gelmek mümkün ancak bu noktada yakın çevresindekilerin hastaya verecekleri destek çok önemli. Bu destek hem duygusal hem de hastanede yapılacak resmi işlemlerin takibinde olmalı. Çünkü, emin olun bu süreç de çok zor ve yorucu. Zaten 'kanser' şokunu yaşayan bir kişiye bir de bu tür stresin yüklenmesi ağır olacaktır. Bu nedenle işlemler hasta dışındakilerce yapılmalı ve hastaya her zaman yanında olduğu güvenini vermelidir.
Anne, baba, eş, kardeş, arkadaşlar ve tedaviyi yapan hekimin yanı sıra profesyonel uzmanlarca da moral destek verilebilir. Profesyonel desteğe ihtiyaç duyan hasta, merkezde uygun birimin olması halinde buradan ya da imkanları ölçüsünde özelde hizmet veren bir hekimden destek alabilir. Uzman hekimin gerek görmesi halinde ilaç tedavisi de uygulanabilir.
Bu tür imkanlara sahip olmayan hastalar da hekimlerine her türlü soruyu sorabilmeli, iç huzursuzluğunu çekinmeden anlatabilmeli ve hekimiyle birlikte ortak bir çıkış yolu bulmalıdır. Çünkü, paylaşmanın psikolojik stresi azaltacağı unutulmamalıdır.”
Moralin kanseri yenmede tıbbi tedaviye doğrudan bir etkisi olmadığını ancak hastanın yaşama tutunmasında çok önemli bir yer tuttuğunu dile getiren Kutluk, şöyle devam etti:
“Tedavinin sürekliliğinde hastanın ruhsal bütünlüğü sağlanmalıdır. Hastaya, tedavi sürecinde hekim, hemşire ve diğer sağlık çalışanları olabildiğince anlayışlı olmalı, hastanın sorularına cevap verebilmelidir.
Evde ve sosyal yaşantısında ise yakınları, hastanın moralini yüksek tutacak yaklaşım içinde olmalıdır. Bu, hastalığı yok sayarak, hiç birşey yokmuş gibi bir davranarak ve sürekli hastalığı hatırlatacak kişilerle birlikte olarak, hikayeler anlatarak ya da uyarı mesajları biçiminde de olmamalıdır.”
Kutluk, hastanın moral dengesinin korunabilmesi için sosyal yaşamdan kopmaması, yalnızlaşmaması gerektiğini dile getirerek, “Ameliyatın ardından, kemoterapi ya da radyoterapi sonrasında hasta fiziksel olarak yorgun olduğu için aktif yaşamdan kopabilir. Bu zamanlarda kesinlikle zorlanmamalıdır. Ancak, bugünlerin geçici olduğu söylenerek ona güven verilmelidir” dedi.
“ÜSTESİNDEN GELMEK MÜMKÜN”
Kanserle mücadelede, kanserli hastalara verilecek psikolojik desteğin önemine değinen Kutluk, “İnsanlar, kanserin daha adını duyduklarında ürküyor ve hastalığı kimseyle paylaşmak istemiyor” diye konuştu.
Kutluk, kanserin kişilerin sosyal yaşantılarını, iş hayatını, arkadaş ilişkilerini olumsuz etkileyebildiğini belirterek, şunları kaydetti:
“Bunların üstesinden gelmek mümkün ancak bu noktada yakın çevresindekilerin hastaya verecekleri destek çok önemli. Bu destek hem duygusal hem de hastanede yapılacak resmi işlemlerin takibinde olmalı. Çünkü, emin olun bu süreç de çok zor ve yorucu. Zaten 'kanser' şokunu yaşayan bir kişiye bir de bu tür stresin yüklenmesi ağır olacaktır. Bu nedenle işlemler hasta dışındakilerce yapılmalı ve hastaya her zaman yanında olduğu güvenini vermelidir.
Anne, baba, eş, kardeş, arkadaşlar ve tedaviyi yapan hekimin yanı sıra profesyonel uzmanlarca da moral destek verilebilir. Profesyonel desteğe ihtiyaç duyan hasta, merkezde uygun birimin olması halinde buradan ya da imkanları ölçüsünde özelde hizmet veren bir hekimden destek alabilir. Uzman hekimin gerek görmesi halinde ilaç tedavisi de uygulanabilir.
Bu tür imkanlara sahip olmayan hastalar da hekimlerine her türlü soruyu sorabilmeli, iç huzursuzluğunu çekinmeden anlatabilmeli ve hekimiyle birlikte ortak bir çıkış yolu bulmalıdır. Çünkü, paylaşmanın psikolojik stresi azaltacağı unutulmamalıdır.”
Moralin kanseri yenmede tıbbi tedaviye doğrudan bir etkisi olmadığını ancak hastanın yaşama tutunmasında çok önemli bir yer tuttuğunu dile getiren Kutluk, şöyle devam etti:
“Tedavinin sürekliliğinde hastanın ruhsal bütünlüğü sağlanmalıdır. Hastaya, tedavi sürecinde hekim, hemşire ve diğer sağlık çalışanları olabildiğince anlayışlı olmalı, hastanın sorularına cevap verebilmelidir.
Evde ve sosyal yaşantısında ise yakınları, hastanın moralini yüksek tutacak yaklaşım içinde olmalıdır. Bu, hastalığı yok sayarak, hiç birşey yokmuş gibi bir davranarak ve sürekli hastalığı hatırlatacak kişilerle birlikte olarak, hikayeler anlatarak ya da uyarı mesajları biçiminde de olmamalıdır.”
Kutluk, hastanın moral dengesinin korunabilmesi için sosyal yaşamdan kopmaması, yalnızlaşmaması gerektiğini dile getirerek, “Ameliyatın ardından, kemoterapi ya da radyoterapi sonrasında hasta fiziksel olarak yorgun olduğu için aktif yaşamdan kopabilir. Bu zamanlarda kesinlikle zorlanmamalıdır. Ancak, bugünlerin geçici olduğu söylenerek ona güven verilmelidir” dedi.